Yargı sisteminin iflas ettiğini nihayet son tartışmalarla anladık. Biriken dosyalar, uzayan duruşmalar, geciken adalet ve ertelenen hayatlar...

Henüz yargı kararı kesinleşmemiş olanların serbest bırakılması toplum vicdanını sızlatsa da başka bir gerçeğe ışık tuttu.

"Adalet sistemimiz neşter atılmazsa ölüyor..."

Aslında yıllardır farklı biçimlerde de olsa bu gerçek dile getirildi.

Eski Yargıtay Başsavcısı Sami Selçuk yıllar önce şu tespiti yapmadı mı? "Yargı vicdan ile cüzdan arasına sıkışmış durumda..."

Yargının bu durumda olması o ülkede yolsuzlukların da gündemden inmediğinin bir işareti.

Önceki gün bir televizyon tartışmasında eski bir Yargıtay üyesi avukat isyan edercesine şöyle diyordu: "Bugün avukatların yüzde 80'ine hukuk yolunu izlemeleri için değil, iş bitirme için başvuruluyor."

Yolsuzluğun artmasıyla yargının çürümüşlüğü arasında yakın bir bağ var.

Bu bağı gazetecilik yaptığım son 30 yılda çok gördüm...

Türkiye'nin son 30 yılına gazeteci olarak tanık oldum.

Hayali ihracat olaylarından Kapıkule'deki gümrük yolsuzluklarına, Emlakbank Skandalı'ndan 28 Şubat sürecindeki banka hortumlamalarına kadar onlarca "Türkiye'yi sarsan skandal" yaşandı. Her defasında sistemin çürümüşlüğü bir biçimde karışımıza çıktı.

Ve bir türlü önüne geçilemedi. Sadece bizde değil dünya da yolsuzluk açısından durum pek parlak değil.

 

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN...