Geçen yılın son günlerinde Uludere katliamından bir gün önce, 27 Aralık 2011'de "Peki, MİT PKK'yı kullandı mı?"başlıklı yazıda,çok tartışılan bir sorunun cevabını aramış ve şöyle sormuştuk:
"Bir ülkenin ön önemli kurumu olan istihbarat teşkilatı o ülkede nasıl bir terör örgütü kurdurabilir?
Ona para verecek, tutuklamayacak, operasyon yapmayacak sonra da o örgütten şikâyetçi olacak...
(...) Ama nedense ne MİT'in ne de mensubu Pilot Necati Kaya'nın neden böyle bir ilişki kurduğu sorgulanıyor."
Bu soru, istihbarat örgütüyle terör örgütleri arasındaki klasik ilişkinin ötesine uzanan bir duruma ilişkindi.
Şimdi polis-yargı eksenli güç, aynı mantıktan yola çıkarak başta MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski müsteşar Emre Taner olmak üzere MİT'i "KCK'ya destek vermek"le suçluyor.
Ağır ve siyasi iradeyi de hedef alan bir suçlama bu... Oysa istihbarat örgütleri her zaman şiddet örgütleri içine sızar. Bu onun yasal görevi. Bir anlamda dünyanın bütün istihbarat örgütleri yasadışı işler yapar. Aynı şeyi polisin yapmadığını kim söyleyebilir?
İşte son operasyonla bu konuda ciddi bir kafa karışıklığı yaratılıyor.
Çünkü statükoya güç veren, 70'lerde 90'larda "derin güçler"in karanlık eylemlerine ve darbelere destek veren, siyasi iradeye bilgi vermeyen MİT aklıyla, 2006'da MİT'e yön vermeye çalışan MİT aklını birbirine karıştırmamak gerekiyor.
Emre Taner'le MİT'te yeni bir dönem başladı. Kürt sorununda şiddet dışı çözümün olabileceğini anlatan yeni bir dönem...
Bugün bunu daha net görüyoruz. Oslo görüşmelerinin metninde de ortaya çıkan gerçek şu ki, MİT'le polis ve yargı arasında Kürt meselesini kilitleyen "şiddete" bakışta köklü bir farklılık var. DEVAMI>>>