Holokost çalışmaları, yükselen sahte entelektüel, akademik temayül (...) Geçenlerde Yale Üniversitesinin, Disiplinlerarası Anti-Semitizm Çalışmaları adı altında bir bölüm açtığını öğrendim. Benzer bir enstitünün Londra Üniversitesinde de kurulduğunu öğrendim.
Eğer ki, mesela, Yahudi karşıtı hissiyatı uyandıran şeyin ne olduğunu kavramak iştiyâkıyla Yahudi kültür ve tarihini inceleyip tetkik edebilecek olsa, Anti-Semitizm Çalışmaları değerli bir araştırma sahası olabilir. Yahudiye ait ıslah edilesi bir siyasi, kültürel veya kültürel şablon belirlemeye çalışabilirdi. Esasen ilk siyonistler bu konu üzerinde durmuşlardır. Yahudilere parazit bir güç nazarıyla bakan ev sahibi kültürlerde durmadan ve tekrar tekrar niçin olgunlaştığını öğrenebilmek gâyesiyle, Anti-Semitizme yol açan sebepleri teşhis etmeye çalıştılar. İlk siyonistler, Aliya'nın yeni bir üretken, ahlâki ve medeni Yahudi yetiştireceğinde ısrar ettiler. Ama ne ki çağdaş Anti-Semitizm uzmanlarının akıllarında çok farklı bir gündem var. Araştırmalarını, Yahudileri katagorik olarak masum kabul eden aksiyomlar/belitler üzerinde inşa ediyorlar. Ondan sonra da Goyim'in / yahudi olmayanların niçin gayri ahlâki hatta cânice davrandığını anlamaya çalışıyorlar. Ancak tam burada utanç verici şekilde gâfil avlanıyorlar: İnsanlığın Goyim'den oluştuğunu gözönüne alınca, "Goyim'in sorununu" anlamaya teşebbüs eden Anti-Semitizm uzmanları aslında "insanlığın sorunu nedir" sorusunu sormuş oluyorlar. Dikkat çekici bir grub dışarıda tutulmadığı takdirde, aslında meşru bir sorudur bu. Bu durumda, "Anti-Semitizm Çalışmaları" adlı yeni Yahudi merkezli akademik sahada, bir siyonist, Goy'u / yahudi olmayanı patalojik bir vaka olarak gözden geçirmektedir. Sözün kısası, belli bellirsiz bir acaiplik var. Böylesi bölümlerin Yale ve Londra Üniversitesinde mevcut olması bile tuhaftır. Ancak akademik enstitüler kurumsal bağışlar ve diğer kaynaklar için can attıklarından dolayı, akademik dünyanın entelektüel söylemin başını çekmesini veya hatta herhangi bir ahlâki bütünlüğe bağlılık sergilemesini artık bekleyemeyiz.
Anti-Semitizm ve Holokost'un en önde gelen uzmanı, Jerusalem Üniversitesi Profesörü ve İsrail Holokost Müzesi "Yad Vashem" müdürlerinden biri olan Yehuda Bauer'dir. Prof. Bauer "bir halkı" yani "seçilmişi" yok etme ve ona karşı nefret duyulması konusunda bir dünya uzmanıdır. Geçenlerde bir video kaydına rastgeldim ve insancıl her kişinin izlemesini istiyorum. Prof. Bauer'in 2005 yılında Anti-Semitizm'in kökeni hakkında Hawaii'de verdiği bir ders bu.
Bauer önce alımlı ve açık fikirli bir kişi gibi duruyor. Hatta bazı can alıcı tespitler bile yapıyor. İlk yirmi dakika boyunca, sahih, özgün bir entelektüele şahit olunduğuna inanmak mümkündür.
"Anti-Semitizm yanlış terimdir" diyor Bauer; böyle bir hayvan yoktur çünkü Sâmiler yoktur. Bauer'e göre Sâmi halkı diye bir halk yok ve Yahudilerin tastamam homojen bir ırk olmadığını kabul ediyor. Wilhelm Marr'ın 19.yüzyılın sonlarında sunduğu ideolojinin kafa karıştırıcı olduğunda mutabık. Mesele Anti-Semitizm değil de Yahudi karşıtı (anti-Jewish) hissiyat yahut uygulamalardır.
Anti-Semitizm nerede başladı? Yeterince ilginçtir, Bauer geriye, Esther Kitabına gidiyor. Diaspora Yahudisi'nin yokedilme korkusunun alegorisi olduğunu söylüyor. Bauer'e göre Esther, Yahudi'nin etrafını saran çevreden duyduğu korkunun masalıdır: "Yahudi karşıtlığının kökeni, Yahudi medeniyeti ve kültürünün çevre halklarınkinden farklı olmasındadır." Bu noktadan sonra kendim ilerleyerek, Yahudi lobisinin ve Yahudi gücünün göz alıcı bir kültürel paradigmaya döndüğü yerin Esher Kitabı olduğunu savunabilirim. Hikaye'nin mânevi yönü açıktır. Şayet yahudiler ayakta kalmayı istiyorlarsa, güç koridorlarına sızmalılar. Esther'i akılda tutarak, AIPAC, Lord Levy ve Labour Friends of Israel, Kitab-ı Mukaddes'ten mülhem kültürel bir ideolojinin ete kemiğe bürünmesi gibi görünüyorlar.
Ama örnek şahıs, yahudi merkezci entelektüel Bauer, Yahudi medeniyeti ve kültürünün farklı olduğu belirli yerler hakkında bizi aydınlatamıyor. Herşeyden evvel, eğer Anti-Semitizm nefretin "eşsiz" bir şekliyse, o halde yahudiler de asırlarca önyargılara sabretmiş diğer azınlıklardan eşsiz bir şekilde farklı olmak durumundadır. Bir Anti-Semitizm uzmanının bu can alıcı konuda tafsilata girmesini ve bazı cevaplar vermesini beklerdim. Bauer bunu yapamıyor. Nedeni basit: Bauer bir siyonist ve siyonizm, Diyaspora Yahudileri'nin çözümüdür. Eğer farklı olmak istemiyorsan, eve gel ve bizimle birlikte Filistinli'nin çalınmış topraklarını mesken edin.
Bauer devam ediyor ve soruyor: Anti-Semitizme yol açan krizlerin nevi nedir? Hıristiyan Anti-Semitizmini anlamak müşkül bir mesele değildir. "Hıristiyanlık kendisini Musevilik'ten farklılaştırmalıydı" diyor Bauer. Bununla birlikte, Hıristiyanlık büyük bir problem değildir. "Hıristiyanlık Yahudilerden hazzetmez, Yahudiye karşı ayrımcılık uygular ama ne ki akidesinden dolayı soykırımı engeller." Aslında, Bauer'e göre, Avrupa'daki soykırım temâyülü, Hıristiyan cemaatlerin laikleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlığın Ant-Semitizmi bâkiye kalanlardandır ama câni eğilimleri azaltan akidenin artık bulunmadığı bir versiyondur bu. Tekrar söylemek gerekirse, Bauer'in sıradan dünyasında yahudiler masumdur. Ahlâki ve mânevi bakımdan başarısız olan her daim Goyim'dir.
Bauer, ırkçılığın 19.yüzyıl Avrupasında doğmadığını "15. yüzyıl İber Yarımadasında ırkçılığın mevcut olduğuna dair bazı deliller olduğunu" söylüyor. Birileri Bauer'e hatırlatsa iyi olur, söz konusu olan Musevilik olduğunda, ırkçılığın izini ister Tevrat isterse Talmud olsun, dini her kaynakta sürmek mümkündür.
"Irkçılık yahudiye karşı döndü" diyor Bauer "çünkü biz farklı bir ırkız" çünkü biz paradigmatik Ötekiyiz. Fakat sonra kendisiyle çelişkiye düşerek, genel olarak ırk fikrini yürürlükten kaldırmada ısrar ediyor. "Irk diye bir şey yok, insanlık Afrika'dan geldi, hepimizi Afrikalıyız." Bir an olsun Bauer'le hemfikir olalım ve ırkın sahte bilimsel bir kavram olduğunu kabul edelim. Irkla ilgili problem, dünyayı ırki gruplara bölmek veya halkların antropolojik kökenlerinin izini sürme teşebbüsüyle ilgili değildir. Irk, ırkçılıkla birlikte sorun teşkil etmektedir. Irkçılık, insanlardan bir grubun diğerinden daha iyi olduğuna inanmaktır. Müthiş bir şekilde, Musevilik ve Siyonizm ırkılıkla doludur. Bauer, Yahudilerin bir ırk olmadığını savunurken haklıdır fakat yahudi ideolojisi, hem dini hem de laik olanı, ırkçıdır, iliğine kadar üstünlükçüdür.
İsrail-Filistin çatışması ne derece önemli? Çok önemli" diyor Bauer. Bu çatışmaya bir çözüm bulunması, Anti-Semitizmi azaltır mı? Bauer "evet" diyor ama Anti-Semitizm gözden kaybolmayacaktır diye ekliyor. Bauer galiba haklı. Onun felsefesine göre Anti-Semitizm, yahudinin farklı olmasının/öteki olmasının ürünüdür ve bu gerçek değişmeyebilir. Yahudiler, seçilmiş kabile kimliklerini muhafaza ettikleri müddetçe, "farklılıklarını" her daim sürdüreceklerdir.
Bauer, geveze sınıfların, medyanın, entelijansiyanın, üniversitelerin, doktorların Anti-Semitizm'inden" hayli kaygılı. II.İntifada'yla bilikte ani bir yükselişine şahit olduğumuzu ileri sürüyor. Bauer'in entelektüel bir halkada bir argümanı kazanma şansı âşikar ki sınırlıdır. Bununla birlikte, İsrail'in soykırımvâri barbarlığı gittikçe artarken, medyada, entelijansiyada ve akademideki düşünürlerin Yahudi devletine muhalefet etmeleri gâyet mâkuldür.
Kudurmuş bir siyonist zihniyetin mağrur sahibi Bauer'in gerçek rengini göstermesi içim birkaç dakika geçmesi gerekecektir: "İsrail'i eleştirmede sakınca var mıdır? Hayır diyor Bauer. İsrail basını, İsrail politikalarını eleştirenlerin ilkidir. İsrail'i bir Nazi devleti gibi tanımlamadıkça İsrail'in kınanması Anti-Semitik değildir. Bauer'in entelektüel dürüstlüğünün son kırıntısından vazgeçtiği yer burasıdır. Yahudi devletini eleştirirken kullanmamız gerekn kurallar mı var? Genişlemeci, câni, ırkçı, yahudilere münhasır bir devleti kastederken gözönüne almamız gereken bir entelektüel mükellefiyet mi var? Avrupalıların yüzde 45'i İsrail'e yokedici bir devlet nazarıyla bakıyorlarsa bunun bir sebebi var elbette. İsrail ve siyonistler kendi fiillerinin sorumluluğunu üstlenmeyi öğrenseler iyi olacak. İşte o zaman Avrupalıların yarısının onları niçin Nazilerle bir tuttuğunu anlayabilirler.
Bauer, siyasi eleştirinin meşru olduğunu söylüyor ama saldırıyı halk ve devlete yönlendirdiğinizde "soykırım alanına" girmiş oluyorsunuz. Meselenin hakikati çok basit. Filistin ve siyonist karşıtı söylemde hiç kimse çıkıp da yahudileri imha etmeyi telkin etmez. Pek çoğumuz yahudi devletinin bir halk pahasına varlık hakkının olmadığını savunmaktadır. Fakat hiç kimsenin "imhasından" bahsetmez yahut böyle bir telkinde bulunmayız. Siyasi ortamın değişmesinden, "halkın devletine" dönüşmesinden bahsederiz. Eşit haklara inanırız. Filistinlilerin dönüş hakkına inanırız. Şayet yahudiler, yahudilere münhasır bir devlet istiyorlarsa, bu maksatla bir "çöl adası" yahut iyisi mi farklı bir gezegen bulmalılar.
Anti-Semitizme karşı nasıl savaşırsınız? Bauer "ADL ve ASJ hârika işler çıkarıyor" diyor. Fakat örneğin farklı bir ülkede mesela S.S.C.B'de Anti-Semitizm'in yükseldiği farazi bir vaka olsun. ADL, Sovyetler Birliğini etkileyebilecek mi? Bauer hayır diyor ama yahudilerin hep birlikte "yahudi olmayanları" etkileyebileceğini düşünüyor. Sovyetler Birliği'nde çok şey değişti çünkü ABD S.S.C.B üzerinde baskı uyguladı. "Yahudiler müttefikler bulmalı ve Anti-Semitizmin sadece yahudilerle başladığını anladıklarında müttefikler geleceklerdir" diyor.
Bauer mevcut siyonist ideolojiyi son derece basit kelimelerle açıklıyor. Yahudiler yeni müttefikler bulmalı. Yükselen güçlerle bağlar kurmalılar. Anti-Semitizm uzmanı Bauer'in yahudi gücüne karşı duyulan kızgınlığın nedeninin tam da bu olduğunu görememesi şaşırtıcıdır. Bu sonsuz nüfuz ve hâkimiyet arayışı yahudilere düşman kazandırmaktadır halbuki.
Bauer konuşmasına "radikal İslama" hiddetle saldırarak son veriyor: "Radikal İslam Anti-Semitik olmakla kalmayıp soykırımcı bir tarzda Anti-Semitiktir" diyor. Ve sonra da meşhur Hamas tüzüğünü okuyor. Yahudi gücü, dünya hâkimiyeti ve buna benzer konularda alıntı yapıyor. Alıntılardan bazıları gerçek. Diğer cümleler ise kabul görmüş kanaatler. Bazı fikirler bir miktar yukarıda. Fakat Bauer'in çuvalladığı bir şey var: Soykırımvari tek bir alıntı sağlayamıyor. Çok garip, Bauer konuşmasını şu cümlelerle bitiriyor: "1982'den beri, İsrail hükümetini bu şeyle savaşmak için müttefik bulmaya ikna etmeye çalışıyorum. İşler şimdi olmaya başladı." Aslında, Hamas tüzüğünün yahudi kabile faaliyetleri hakkında sahih bir tanımlama yaptığını Yehuda Bauer'in bizzat kendisi ispatlamaktadır. Bauer'in bastırdığı "müttefikler bulma" çabasına Hamas tüzüğünün şu satırlarında değinilmektedir: "Ortaya çıkan olaylarda kilit unsurlardan faydalandılar ve (siyonist) rüyalarını gerçekleştirmenin hizmetine koştukları muazzam ve sözü geçen bir maddi zenginlik biriktirdiler." (Hamas Tüzüğü, 1988)
"Yeni müttefikler" bulmak, medyada ve siyasi hareketlerde nüfuz arayışı değil mi? Hamas tüzüğü bunu güçlü ve ikna edici bir şekilde tanımlamaktadır hakikaten: "...haber ajansları, basın, yayın evleri, radyo-televizyon yayıncılığı vb dünya medyası üzerinde denetim tesis ettiler. Çıkarları doğrultusunda hareket etmek ve meyveleri toplamak maksadıyla (bu zenginliği) kürenin çeşitli kesimlerinde devrimlere yol açmak için de kullandılar."
Bu dersin 2005 yılında, "terörle savaşın" dördüncü yılında, İsrail'in düşmanlarıyla savaşan Amerikalı ve İngiliz askerlerin siyonist savaşları neticelendirdiği Irak Savaşı üzerinden ise 2 yıl geçtikten sonra verildiğini gözönüne alınca, Prof. Bauer'in "müttefikler" derken neyi kasettiğini hepimiz bir nebze anlamışızdır sanırım.
Prof. Yehuda Bauer, İsrail Holokost Müzesi'nin, Yad Vashem'in akademisyen danışmanı. Bauer, temsil ettiği Holokost Enstitüsü'nün yerli Filistinlilere karşı yahudi katliamına sahne olmuş Filistin köyü Dayr Yasin'in 1.400 metre güneyinde, Filistin köyü Ayn Kerim topraklarındaki Mt.Herzl üzerinde kurulu olduğu gerçeği üzerinde düşünebilir belki. Şayet Bauer sırf bu gerçek üzerinde kafa yorsa, Avrupalıların yüzde 37.4'nün bırakın onun gayri samimi, yahudi merkezci sahte akademik atışlarını, ondan niçin bir eski araba bile satın almayacağını anlayacaktır.
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı