Müşerref'in modern ülke projesi darbeyle iktidara geldiği ilk günden beri başarısızlığa mahkûmdu, zira demokrasiyi hep hafife aldı. Eski general haleflerine bir kriz gündemi bırakıyor
Nihayet Pervez Müşerref görevini barışçıl bir biçimde bırakarak akıllıca bir iş yaptı. Pakistan devlet başkanı sıfatıyla istifasını verdi ve makamından bir şeref kıtası tarafından selamlanarak ayrıldı. Bu, ordu kökenli yöneticilerin meşruiyet kazanmak için canla başla mücadele ettiği bir ülkede tarihte ilk kez yaşanan bir olay. Müşerref, parlamentoda kendisine yöneltilen ithamlarla mücadele ederek içgüdülerinin peşinden gitseydi, ordunun itibarını sarsmış olacaktı. Parlamento Müşerref'i suçlamak için gerekli oya ulaşsa bile,
temeldeki krizi (devlet başkanıyla çalışamayan demokratik yollarla seçilmiş bir hükümet) çözmüş olmayacaktı. Eski komando, suçlamalar yöneltilmeden evvel istifa ederek kendisine ve ülkesine büyük bir iyilik yaptı.
Aslında 9 Mart 2008'de çöktü
Generalin darbeyle iktidara gelmesinden beri geçen dokuz buçuk yıldaki performansını değerlendirmek kolay değil. Ne klasik anlamda askeri bir diktatördü ne de dindardı. Medyayı liberalleştirdi ve bunu yaparak arkasını güçlendirdi. İslami kurallarda değişiklikler yapılması için bastırarak kadınların sosyal durumlarını iyileştirmeye girişti. Belki de en büyük başarısı, yerleşik askeri yapının damarına basmayı göze alarak, ülkesinin Hindistan'a bakışını değiştirmek oldu.
Ancak Müşerref'in modern, aydınlanmış bir ülke kurma yönündeki esas projesi başarısızlığa mahkûmdu. Bunun tek nedeni bu projeyi feodal, patronaj ilişkileriyle yürüyen bir siyasi mekanizmaya dayanarak gerçekleştirmeye çalışması değildi. Yönetimi başarısız oldu, çünkü siyasi partilere, anayasaya ve özgür seçimlere işlev kazandırmak gibi demokratik normları hafife aldı. 2002'de başkan olarak meşruiyetine yönelik, karşısında hiçbir muhalif adayın bulunmasına izin verilmeyen bir referandum yapılması
talimatı vermesinin ardından çürüme başladı. Parlamentoyu yandaşlarıyla doldurdu ve karışık Kuzey-Batı sınır bölgesindeki muhafazakâr dini partilere kur yaparken vicdanı rahattı. İntikamını başkanın yeniden seçilmesine karşı yasal zeminde harekete geçme hazırlığındaki Başyargıç İftihar Çaudri'den aldı. Müşerref, çöküşünün tarihini, Çaudri'yi görevden alarak ülke çapında protestoları ve olağanüstü hal ilanını tetiklediği 9 Mart olarak atabilir. Zira bu olay onu mücadele eden bir liderden popüler olmayan bir diktatöre dönüştürdü ve desteği hiç olmadığı kadar azaldı.
Müşerref'i koltuğundan eden koalisyonun günleri muhtemelen sayılı. Koalisyonun diğer esas görevi, başkanlığın elinden iki temel yetkiyi (hükümeti feshetme ve genelkurmay başkanını atama) alıp başbakanın yetkilerini düzenleyerek anayasayı değiştirmesi. Koalisyon bunu yaparsa dağılacak ve yeni seçim düzenlenecek. Bu kendiliğinden alarm nedeni olmamalı. Siyasi çoğulculuk tek istikrar kaynağı değildir ve eğer Pakistan Halk Partisi ve Navaz Şerif anlamlı bir ittifak kuramazsa, en azından sorumlu hasımlar olmayı öğrenebilirler. Pakistan ilk kez dün askeri bir yöneticiden barışçıl bir biçimde kurtulmayı başardı. Ancak ordunun yönetimdeki kapsamlı kontrolünden yakasını kurtarabilmesi için daha uzun bir yol katetmeli. Batı, demokratik yollarla seçilmiş bir hükümetin eylemlerini destekleyerek (her ne kadar gönülsüz de olsa) orduya önemli bir mesaj yolluyor: Bu insanları sevmeyebilirsiniz. Ama onlarla yaşamak zorundasınız.
Görevinden ayrılan eski general sivil haleflerine krizle dolu bir gündem miras bıraktı: Enflasyon şaha kalkmış durumda; yoksulluk büyüyor; Taliban aşiret bölgelerinin kontrolü için orduyla kıran kırana savaşıyor; militanlar geçen yıl 56 intihar eylemi düzenledi; Hindistan'la barış bozulabilir. Yine de sivil hükümetin ve çalışır durumda bir anayasanın alternatifi yok. Müşerref, müşfik bir yönetici olmaya çalıştı ve karanlık bir yönetici olarak sahneden çekildi.
Kaynak: Radikal