Türkiye, Suriye’deki krize çıkış yolu bulma çabalarını yoğunlaştırdı. Bu çabalar iki yönde ilerliyor: İlki, Suriyeli muhalif hareketlerle bağlantılar kurmak ve krizden çıkış konusunda ortak bir zemin bulmak amacıyla Türkiye’de toplantılar düzenlemek. İkincisi, Suriye’deki rejimle bağlantı kurmak, siyasi reformlara teşvik etmek ve bu reformları yapması için bazen baskıda bulunmak.
Türk rolü inkâr edilemez
Türkiye, ABD ile eşgüdüm içinde hareket ediyor. ABD, Suriye ayaklanmasının başlarında işlerin çözümsüzlüğü artmasın diye tabloda görünmek istemedi. Doğal olarak Türkiye, bölgeyi yeni bir soğuk savaşa götürmesi sebebiyle ABD’nin müdahale etmemesi için harekete geçti. Türkiye, taraflarca kabul gören bir arabulucu olmak için krizin taraflarına eşit mesafeyi korumak istiyor. Gelişmeler, taraflardan birinin lehine sonuçlanabilir ve Türkiye’yle Suriye arasındaki komşuluk şartları, ikili ilişkilerin bozulmamasını gerektiriyor. Bu da Türkiye’yle krizi lehine çevirecek taraf arasında seçkin ve doğal ilişkiler istiyor.
Türkiye açısından ideal çözüm, krizin taraflar arasında bir anlaşmayla son bulması. Bu durumda beklenen formül, rejimin siyasi sistemde muhalefetin razı olacağı temel reformlar yapması, çoğulcu seçimlerle iktidarın barışçıl geçişini sürdürmesi. Türkiye, Suriye krizinde gerilmiş bir halat üzerinde yürüyor adeta; tutumu karmaşık ve hassas. Bu karmaşıklığın Türkiye’nin Suriye’nin yaşadığı olaylara etki edip edemeyeceği konusunda çeşitli sorular yöneltiyor. Bu soruları cevaplamak zor. Ayrıca Suriye krizinin Türkiye’nin iç politikasında da sonuçları olacak. Türkiye bölgede merkez devlet olmaya çalışırken, kriz tüm bölgeyi etkileyecek.
Türkiye’nin Suriye olaylarına etkisinin birkaç temel eksende görüldüğü söylenebilir. Öncelikle Türkiye, çok yönlü çabaları ve uluslararası güçlerle seçkin ilişkileri kanalıyla Suriye krizinin uluslararası boyut almasını ortadan kaldırdı. Suriye’nin ve Libya’nın yaşadıkları arasında yapılacak basit bir karşılaştırma, Güvenlik Konseyi’nin her iki krize yönelik ilgisinin gözle görülür biçimde farklı olduğunu teyit ediyor. Türkiye’nin Suriye krizi hattındaki açık varlığının bu noktada önemli rol oynadığını inkâr edemeyiz. Keza Türkiye, krizin taraflarına aynı mesafede ilişkiyi koruyarak gerekli reformları yapması yönünde Suriye rejimiyle diyaloğu yönetebildi.
Sert üslubun sebepleri
Rejim, Türkiye’nin istediği asgari reformları yapmasından sonra Türkiye, Suriye muhalefetini de bu reformlara ikna etmeye başlayacak. Makul bir zaman diliminde reformları gerçekleştirecek biçimde bir süreçten diğerine geçilecek. Yani Türk etkisi, sadece çekişen tarafları Suriye’ye ve bölgeye istikrar getirecek biçimde yakınlaştırma girişimiyle sınırlı kalacak. Bu adımlarıysa, Türkiye’nin rejime yaptırımlar getiren dış dünyayı Suriye’de bir değişimin yaşandığına, reformun başladığına ve dolayısıyla yaptırımların kaldırılması gerektiğine ikna etmesiyle ilgili adım izlemeli. Böylece yaptırımların kaldırılması, rejimin reform adımlarına karşılık bir ödül olur ve aşamalı olarak uygulanacak reformlar karşılığında, yaptırım paketinin kaldırılması sağlanır. Bütün reformların hayata geçirilmesiyle birlikte yaptırımlar da kaldırılır.
Her halükarda Türkiye’nin Suriye olaylarına etkisi sınırsız değil, diğer tarafların tutumlarına bağlı. Türkiye’nin bütün yapacağı, tutumları yakınlaştırmayı ve arabuluculuğu geçmez. Özellikle de ortada Suriye krizi üzerindeki dış etkiyi minimize eden etkenler varken… Olaylar birbirini izliyor ve bu da bütün tarafları arabulucunun hesaplarını karıştıracak biçimde tutumlarını değiştirmeye mecbur bırakıyor. Zihinde canlanan soruysa şu: Türkiye, Suriye krizindeki etkisinin sınırlı olduğunu biliyorsa, takındığı sert üslup ve yanı sıra bu krize yönelik aşırı ilgisini neyle açıklayabiliriz? Yanıt gayet basit: Uluslararası güçlerle güçlü ilişkilerinin kendisine krizin gelecek dönemlerde nasıl bir yön alacağı konusunda işaretler vermesi dikkate alındığında, Türk üslubu yaşananların aptallığı yönünde rejimi uyarma niteliğindedir. Burada Türkiye, arabuluculuk rolü olayları büyümeden yatıştırmaya çalışan kimsenin rolüne dönüşüyor. Bu da büyük ölçüde Türkiye’nin bölgesel çıkarlarını muhafaza ediyor. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Beyan, 18 Ağustos 2011)
Kaynak: Radikal