Dünyanın gözü G20 zirvesinin düzenlendiği Kanada’nın Toronto kentinde. Resmi gündem küresel ekonomik krize deva aramak. Lakin dünya liderleri bir araya geldiğinde başka meselenin konuşulması kaçınılmaz. Nitekim zirveye katılmak üzere dün yola çıkan Başbakan Tayyip Erdoğan da ABD Başkanı Barack Obama ile görüşeceğini açıkladı. Dışişleri kaynaklarına göre zamanlaması henüz meçhul olmakla birlikte görüşme planlanmakta...
Türk-Amerikan ilişkilerinde son dönemde sıkıntılar, İran’ın nükleer programına dair BM yaptırımlarına Türkiye’nin ‘Hayır’ oyu vermesi ve İsrail’in Gazze’ye Yardım Filosu’na kanlı baskını etrafında döndüğünden; iki mesele de Erdoğan-Obama görüşmesinin de iki önemli unsuru. Hal böyleyken Dışişleri’nden üst düzey yetkililerin, muhtemelen Başbakan’ın Obama’ya aktaracağı Türkiye’nin pozisyonunu, dün bir grup gazeteciye etraflıca anlatma gereği hissetmesi manidardı.
Türkiye, Brezilya ile birlikte İran’ın, Obama’nın nükleer meselede 20 Nisan tarihli mektubundaki koşulları karşılayan Tahran Deklarasyonu’na imza atmasını sağlamıştı. Burada, Türkiye’nin üç hareket noktası var: 1. İran’ın nükleer silah sahibi olmasını istemiyor. 2. İran’ın istikrarsızlaştırılmasını istemiyor. 3. İran’ın bölgeyi istikrarsızlaştırmasını istemiyor. Nedeni basit: Bu üç durum da Türkiye’yi derinden etkilime potansiyeline sahip. Haliyle bu üç hedefte Batı’yla mutabık olmasa bile nedenlerini anlatmak gibi bir derdi var.
Türkiye’nin ‘Hayır’ oyuna karşılık, Obama yönetimin resmi düzeyde salt ‘hayalkırıklığı’ beyanlarıyla yetinmesi de; Amerikalı yetkililerin takas anlaşmasına yönelik Tahran Deklarasyonu’nun ‘masada olduğunu’ söylemeleri de aslında Türkiye’nin derdinin gayet iyi anlaşıldığına işaret. Yaptırımlara karşın İran’ın bildiriden çekilmemesinin temini de Ankara’nın hanesine yazılan artı. Ama buraya kadar... Zira sonrası Batı’nın ve İran’ın hamlelerine bağlı. Türk basınında ‘arabuluculuktan çekildi’ gibi sunulsa da Brezilya, Tahran Deklarasyonu’ndaki imzasının arkasında ve arabuluculuğu sürdürüyor. Ancak Batı’nın diplomatik çözüme fazla prim vermeyen tavrından bezginler. Türkiye de Brezilya ile benzeri bir pozisyonda olsa bile İran’ın komşusu olarak aynı halet-i ruhiyeye girme lüksüne sahip değil.
İran’ın derin etkileri...
Dahası Ankara’nın dikkatten kaçan mühim bir derdi daha var: Irak. Irak’ta nisandaki seçimlerden beri hükümet kurulabilmiş değil. Şii ve Sünniler ve elbette Kürtler uzlaşamıyor. Bunda Tahran etkisinin payı çok. Dışişleri yetkililerinin özellikle Irak’taki durumun kırılganlığı aktarırken, İran’ın Afganistan’a uzanan bir coğrafyayı etkileme potansiyeline işaret etmesi boşuna değil. Hem Washington’da da Türkiye’nin İran’ı ‘dizginleme’ potansiyelini görebilen birileri var olsa gerek!
İsrail ilelebet beklenir mi?
İsrail’e gelince... İsrail Gazze’ye Yardım Filosu’na uluslararası sularda kanlı bir baskın düzenleyip dokuz Türk vatandaşını öldürdü. İsrail hükümeti baskılar karşısında Türk vatandaşlarını derhal bıraksa bile kafasına göre bir soruturma yapıyor ve herşeyden önemlisi Ankara’nın özür ve tazminat talebini karşılamamakta inat ediyor. Oysa Türkiye’nin bunu affetmesi mümkün değil. Üst düzey Dışişleri kaynağının bu durumu, “Bir devletin bu yapılanı unutması için devlet olmaktan çıkması gerek” sözleriyle aktarırken, İsrail’in inadı halinde ilişkileri kurtarmanın mümkünatı kalmayacağının altını çizmesi manidar. Yani Ankara’nın kapısı aralık, ilişkilerin seyrine İsrail karar verecek. Lakin Türkiye’nin ‘ilelebet beklemeyeceği’ de belirtiliyor. Sorun da burada: Türkiye ilelebet beklemeyecekse ne yapacak?
Tablonun netleşmesi için Erdoğan-Obama teması beklenmeli.
Kaynak: Radikal