Türkiye’nin çok sayıda meselede aldığı mühim görevlerle uzun süredir ABD dış politikası için önemli olmasının gerekçeleri halen geçerlidir. O, zor bir muhitte güçlü devletlerden biridir. Avrupa ve Orta Doğu’nun kesişme noktasında bulunan, diğer ülkelerin yanı sıra Suriye, Irak ve İran’la sınırı olan bir Kuzey Atlantik ittifakı üyesidir. Bir zamanlar etrafındaki bölgenin çoğunu içine alan bir imparatorluğun mirasçısıdır. Genelde güneyinde itidal ve istikrar eksikliği çeken ülkeler için değerli bir itidal ve istikrar modeli olarak bakılan, “ılımlı” İslamcı diye tanımlanan hükümetiyle çoğunluğu Müslüman bir ülkedir.

Bu yüzden, son olaylarda olduğu gibi Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkilerin sert kayalara çarpması önemlidir. Geçen hafta durum, Başbakan Recep Erdoğan kendi yönetiminden üyeleri de içeren yolsuzluk olaylarıyla uğraşmak yerine taktik icabı açık bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri’ni iç siyasi sıkıntılar için günah keçisi yapmayı tercih edince daha da çirkin hale geldi. Erdoğan “yabancı büyükelçilerin” meseleye karışmasıyla ilgili olarak üstü kapalı uyarılarda bulundu. Hükümet yanlısı gazeteler ise özellikle ABD büyükelçiliğine karşı daha belirgin bir şekilde suçlamalarda bulundular. ABD büyükelçiliği önünde de gösteriler yapıldı. Amerika Birleşik Devletleri’nin hiç ilgisi olmayan birçok olayda günah keçisi yapılmış olmasının yanı sıra hükümetin yurt içindeki destekçilerinin bu tür suçlamaları makul bulacağı düşüncesine temel, ABD’de ikamet eden, geçmişte Erdoğan’la ittifak yapmış ama yıllar önce ittifakı bozulan Müslüman din adamı Fethullah Gülen’dir. Şimdi yolsuzluk soruşturmalarının arkasında, bunun polis ve savcılar arasındaki takipçilerinin olduğu görülüyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin, bugün Ankara’yla ilişkilerine öncelikle Türkiye’nin bazı meselelerde ortak olacağı ama diğer konularda farklı görüşlere sahip olacağı kabulüyle (bu, ABD’nin bölgedeki diğer güçlerle ilişkilerinde de uygulanabilir) yaklaşması gerekiyor. Görüşler farklı olduğunda bu, anlaşılabilir ve mazur görülebilir gerekçelerle olacaktır ve ayrı fikirde olmayı kabul etmek uygun olacaktır. Erdoğan'ın hükümetin yolsuzluk problemini izah etmek için Amerika Birleşik Devletleri’ni kullanmaya çalıştığı kumar, böyle zamanlardan değil. Amerika Birleşik Devletleri’nin bu olayda ilişkilerde halkın ateşini yükseltmesi gerekmiyor ama o, kamuya açık olmayan temaslarda dik durmakta ve bu kumarın affedilmez olduğunu açık etmekte kesinlikle haklıdır.

Ankara’nın, Suriye’de silahlı isyancıların daha aktif bir şekilde desteklenmesinden yana olduğu savaş konusunda ABD-Türkiye farklılıkları, aynı fikirde olmamayı kabul kategorisine daha uygundur. Savaşın bazı etkilerini kendi topraklarında doğrudan hisseden bir kapı komşusu olarak Türkiye, (tamamen tutarlı olmasa da) ihtilafa verdiği tepki konusunda bir hüküm verilirken bir nebze indirimi hak ediyor. Ama yine de bu, Suriye’deki olaylar giderek daha bariz hale gelirken Amerika Birleşik Devletleri için daha doğrudan müdahil olmayı hata yapacaktır.

Ankara’yla Washington’un görüş ayrılığı içinde olduğu konulardan biri, Türkiye’nin (Bağdat’ta merkezi hükümet üzerinden gitmek yerine) Kuzey Irak’taki Kürt hükümetiyle petrol anlaşmaları imzalamasına dair ABD’nin endişeleridir. Türkiye’nin yaklaşımı, Irak’ın birliğine ilmihal gibi bağlanmaktansa Kuzey Irak’ta 20 yıllık Kürt özerkliği realitesine daha gerçekçi bir cevaptır. Türkiye’nin mevcut politikası, onun uzun süredir genelde Kürt milliyetçiliğine karşı miyopça ve paranoyakça tutumunda büyük bir gelişmeyi de temsil ediyor.

Bir diğer hayal kırıklığı noktası da Mısır’la ilgilidir. Türkiye burada seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesine kuvvetle karşıdır. Mısır askeri yöneticileri her hafta ülkeyi demokrasiden ne kadar uzaklaştırdıklarını ve keyfi bir diktatörlüğe çevirdiklerini biraz daha gösterirken (bunların son adımı, Mursi’ye inanılması güç, hayali suçlar isnat etmek oldu) Türkiye’nin bu konuda yanlış tarafta olduğunu görmek zordur. Biz Erdoğan hükümetinin duruşunu İslamcı bir duruş olarak görme eğilimindeyiz. Halbuki bu, demokratik bir duruştur. Ve elbette Ankara’da sivil hükümetin gözünde de durum böyledir. Onun en büyük başarılarından biri, darbelerle dolu tarihinde Türk ordusunun siyasi arzularını gidermesi oldu.

Sonra devlete ait bir Türk bankasının, ABD yaptırımlarına meydan okuyarak İran’dan alımlar yapmadaki şüpheli rolü konusunda ABD’de (özellikle Kongre’de) bir kırgınlık var. Bunu, ABD diplomasisinde meşguliyet ve karışıklıklara yol açarak yaptırımların ABD çıkarlarına nasıl zarar verebileceğinin bir başka örneği olarak kaydedin. Bu mesele Türkiye’yle olan önemli ilişkilerde ek bir sinir bozucu unsur olduğu kadar, muhtemelen zaten ağır yaptırımlar altındaki İran konusundaki politikalarla ilgili olarak, bir Türk bankası tarafından işlem yapılmamasının vereceği faydadan daha çok zarara yol açtı.

Kaynak: The National Interest
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu