Türkiye'nin yaşadığı güçlükler, AKP'nin seçilmesiyle başlayan ve iktidarın kaynaklarıyla siyasi düzendeki meşruiyete dair gayriresmi bir ulusal diyaloğun radikalleşmesidir. AKP ve DTP'nin kapatılması, yakın zamana dek demokrasi için mücadeleye hazır olan ülke için en kötü senaryo
Neredeyse altı yıllık siyasi istikrar ve demokratik gelişmenin ardından Türkiye bir kez daha hengâmenin içinde. Fakat bu beklenmedik gelişmeler döngüsü çok fazla şaşırtıcı olmamalı.
Halihazırdaki dengesiz durumunun kökenleri, Nisan 2007 tarihine ve Ahmed Necdet Sezer'in yerine 11. cumhurbaşkanı olarak kimin geçeceği konusundaki mücadeleye dayanıyor. O dönem dışişleri bakanlığını yürüten ve iktidardaki AKP'nin genel başkan yardımcısı olan Abdullah Gül, ordunun itirazlarına rağmen geçen ağustosta nihayet devletin başı oldu. Türk siyasi gözlemcilerinin çoğuna göre, askerlerin ve onların sivil müttefiklerinin buna cevap vermesinin an meselesi olduğu gayet açıktı.
Tekdüze Kemalist uyum gevşedi
Ordu açısından Gül'ün cumhurbaşkanlığını ve AKP'nin baskın olduğu bir meclisi pasifçe kabullenmek, genelkurmayın Türk siyasal sistemindeki tarihi rolünden elini eteğini çekmesini gerektirecekti (ki bu da askerlerin atmamakta kararlı oldukları bir adımdı.) Her ne kadar Ankara ve İstanbul caddelerine tank ve askerlerin yerleştirildiği günler epey geride kalmış olsa da, Türkiye'nin askeri teşkilatının daha katetmesi gereken uzun bir yol var. Başsavcı gibi askerlerle aynı kafadaki bürokratlar ve Kemalistlerin kalesi durumundaki yargı kesimi, ordunun AKP'nin altını oyma çabasındaki en mühim müttefikleri. AKP'nin
kapatılması ve 70 üyesinin beş yıllığına siyasetten men edilmesi yönündeki dava Anayasa Mahkemesi'nde açılmadan önce, bu gruplar arasında çıkarların kesişme noktası şu anki durumu yarattı.
Eski yapı, asla ideolojik hâkimiyet kuramamış ve artık hükmü kalmamış bir fikirler dizisi -Kemalizm- üzerinden siyasi sistemdeki baskın konumunu yeniden elde etme peşinde. AKP'deki hasımlarıysa iç Anadolu'dan gelen dindar seçkin bir işadamı sınıfını, orta ve üst orta sınıfın yeni üyelerini, bazı liberal demokratları, Kürtleri ve dindar muhafazakârlardan oluşan bir çekirdek grubu temsil ediyor. Çoğu gözlemci, şu anki siyasi güçlükleri, laik ve dini güçler arasındaki bir mücadele olarak görüyor. İlk bakışta bu doğru görünüyor, ama gerçekte yaşanan, AKP'nin ilk kez 2002'de seçilmesinden sonra başlayan ve iktidarın kaynaklarıyla siyasi düzendeki meşruiyete dair gayriresmi bir ulusal diyaloğun radikalleşmesidir.
AKP'nin altı yıl boyunca iktidara kuvvetli bir biçimde yerleşebilmesi, seçmenlerinin Müslüman kimliklerini nispeten daha güvenle ifade etmesine olanak tanıdı. Bu onlara bir zamanlar sadece laiklere ayrıcalık tanınan restoranlar, kulüpler, butikler, kültürel etkinlikler ve ticari merkezlerde boy göstermeleri için yeterli güveni de sağladı. Kemalizm'in talep ettiği tekdüze uyumun gevşemesi, AKP'nin dindar seçmen tabanının yükselişi ve daha önemlisi Anadolu iş çevrelerinin güç biriktirmesi orduyu ve dostlarını korkutarak, onları Kemalist seçkinlerin lehine çarpıtılan bir yargı sistemi içinde tebdili kıyafet arayışına mecbur bıraktı.
Şüphesiz AKP, 2007'deki seçim zaferinden sonra muazzam hatalar da yaptı. Karşı konulmaz bir yönetim yetkisine sahip olduklarına inanan liderleri iktidardaki ilk beş yıllarında ihtiyatlı davranmadı ve Kemalist şüphecileri tahrik edeceği kesin olan bir dizi girişimler başlattı. Söz gelimi, 1980'deki darbeden sonra ordunun hazırladığı mevcut anayasada marjinal değişiklikler yerine (ki bu partinin 2003-2004 reform programının en önemli maddelerinden biriydi) AKP, ortaya tamamen yeni bir belge çıkardı. Bu da partinin cumhuriyetçi siyasi sistemi kaldırma peşinde olduğu suçlamalarına yol açtı.
Yine de, AKP'nin hasımlarının eline sonunda kendisini yok etmeye çalışmak için kullanacakları bir malzeme vermesi, Başbakan Tayyip Erdoğan MHP'nin üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırma önerisine olumlu cevap verdiği 2008 başına rastlıyor. O zamana dek parti dini bir gündemi ilerletmek için göreceli olarak daha küçük şeyler yaptı. Ama kampuslerde başörtüsüne -Türk siyaseti bağlamında bir gericilik (irtica) sembolü- izin vermesi, başsavcının AKP'nin 'laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı' olduğunu ve bu yüzden kapatılması gerektiğini iddia etmesini kolaylaştırdı.
Türkiye'deki siyasi hengâmenin sonuçları hafife alınmamalı. Türkiye için birkaç yıl önce çok fazla umut ışığına yol açan reform süreci tamir edilemez biçimde harap olabilir ve bu da demokratik geçiş beklentilerine ve AB üyeliği amacına ciddi darbe indirir. Anayasa Mahkemesi sonunda birçoklarının beklediği üzere AKP'nin kapatılmasına karar verirse bu sorunlar ağırlığını daha da artırır. Dahası son zamanlarda yavaşlayan ekonominin, yatırımcıların istikrarsız Türkiye'den kaçmaları gibi, birçok meseleyi kötü yönde etkilenmesi kuvvetle muhtemel.
CHP anti-demokratik
Belki daha önemli mesele, AKP'nin kapatılması ve liderlerine siyaset yasağı getirilmesi halinde Türkiye'yi kimin yöneteceğinin tamamen belirsiz olması. Merkez soldaki CHP zayıf, anti-demokratik ve Batı karşıtı, sağdaki milliyetçiler onlardan daha iyi değil, aksine çok daha kötüler.
AKP ve Kürt tabanlı DTP'nin (o da topun ağzında) her ikisi de kapatılırsa, Kürt nüfusun önemli bir kısmı birdenbire haklarından mahrum edilecek. Bu da daha fazla Kürt'ün PKK teröristlerine katılması beklentisini artırıyor. Yakın zamana kadar demokratik kazanımlar ve ekonomik gelişme için sıkı mücadele vermeye hazır bir ülke için daha kötü bir senaryo düşünmek zor.
Kaynak: Radikal