Mısır Yüksek Seçim Kurulu, Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinin galibi olduğunu açıkladığı zamandan bu yana Müslüman Kardeşler (İhvan) hakkında pek çok yorum yayınlandı. Mühendislik öğrenimi görmüş olan Mursi, İhvan’ın siyasi şubesinde de görev almış çok eski bir üyesidir. Mursi hem İhvan’dan hem de Özgürlük ve Adâlet Partisi’nden istifa etti fakat bu asli değil sembolik bir eylemdir. Siyasi sistemde gücün dayanak noktası olan Mısır Cumhurbaşkanlığı artık Müslüman Kardeşler’de ve gözlemciler “Mısır’ı kim kaybetti?” diye soruyorlar. Cevap: Hiç kimse. Mısırlıların yüzde 51.7’si Mursi’ye oy verdi. Yarış sona erdi ve şüphe yok ki geleceklerinden endişe duyan Mısırlılar da var fakat Müslüman Kardeşler hakkında o kadar çok efsâne üretiliyor ki birkaçını çürütmeye değer.
1.Şiddet dolu bir tarih?
Doğru, Müslüman Kardeşler 1941’in başlarında Cihaz el Sırri (Gizli Cihaz) adında bir para-militer grup kurdu ve silah depoladı. 1940’ların sonuna doğru Mısır siyasi sistemini istikrarsızlaştıran siyasi hizipler arasında İhvan’ın da olduğu doğru. Abdulmecid Hasan adlı bir İhvan üyesi Başbakan Mahmud Fehmi Nukraşi’yi öldürdü. Ancak o zamandan beri – daha doğrusu, İhvan’ın kurucusu Hasan el Benna’nın Kahire’de taksiye binerken suikasta uğradığı Şubat 1949’dan beri – örgüt şiddete bulaşmamıştır. Cemal Abdul Nasıra 1954 Ekim’inde darbe indirme teşebbüsünün arkasında İhvan’ın olduğu söylentileri var elbet ama ihvan üyesi sözde suikastçı Mahmud Abdullatif’in İslamcılar adına mı yoksa İhvan’ı gözden düşürme amaçlı bir diğer gruba mı çalıştığı hakkında da sorular var. Hikâyeyi o veya bu şekilde ispatlayabilecek kimse yok ancak tuhaftır, Nasır yakın mesafeden açılan sekiz el ateşe rağmen hayatta kaldığı gibi yara bere almadan konuşmasını da sürdürmüştür - ki siyasi kariyerinde bir dönüm noktasıdır. İhvan sonuçta dağıtıldı ve Mısır siyasetinde önemli bir güç olma özelliğini kaybetti ta ki 1970’lerde şiddeti resmen kınayana dek.
Gözlemciler, grubun şiddete meylini teyid için Seyyid Kutub ve Eymen Zevahiri’nin İhvan üyesi olduklarına işaret ediyorlar. Zevahiri, gençliğinde kısa bir süreliğine İhvan’la flört etmiştir ve örgütün gerçekten bir üyesi olup olmadığı da belli değildir. Zevahiri 1966’da (15 yaşında) İhvan üyesi olduğu için tutuklandı fakat 1950’lerde ve 60’larda İhvan’dan kopan bir keşif kolunun parçası olma ihtimali daha yüksektir. Bu kol, bir İhvan üyesi ve cihatçılığın entelektüel mimârı Seyyid Kutub’u takip eden radikal bir hizipti; üyeleri Nasır ve Mısır devletiyle doğrudan karşılaşma isteyenlerdendi. İhvan’ın rehberi Hasan Hudeybi bu kola bir süreliğine müsamaha gösterdiyse de iki hizip nihayet öğretiye dair meseleler ve Hudeybi’nin Mısır rejimi liderleriyle uzlaşma arayışı arzusu nedeniyle ayrılığa düştüler
2.Şura’dan demokrasiye?
Müslüman Kardeşlerin Mısır’da ilerlemeci değişimin hatta demokrasinin gücü olacağı bazı çevrelerde kabul görmüş bir inanıştır. Müslüman Kardeşlerin Vafd Partisi’yle koalisyon halinde seçim siyasetine girdiği 1980’lerin ortalarından beri liderleri, siyasi reform söylemini benimsemişlerdir. 1990 Meclis seçimleri arefesinde İhvan rehberi Muhammed Ebu Nasr, Cumhurbaşkanı Mübarek’e açık bir mektup yazarak cesurca şöyle demişti: “Hürriyet azizdir ve milletinizin öfke ve başkaldırısından sakınmak sizin için tercihe şayandır. Çevredeki ulusların özgürlük ve şereflerini kazandıklarını duyup buna şahit olduktan sonra herhangi bir halkın teslimiyet ve zulüm altında kalması hayal edilemez…Bir milletin gücü maddi güçten değil tüm vatandaşların hürriyetinden, halkın yönetime, yönetimin halka güven duymasından neşet eder.” Aradan 22 yıl geçmiş olsa da güven tazeleyici (ve geleceği görmüş) sözler bunlar ancak Müslüman Kardeşler, demokrasinin onlar için ne anlama geldiği konusunda oldukça belirsizdirler zira Şura kavramına başvurmaktadırlar ki şura, Mısır demokrasisinin temeli olabilir de olmayabilir de. Şeriat hakkında da belirsizliği korumaktadırlar. Mursi ve İhvan’ın ileri gelenleri İslam Hukukunu icra edeceklerini söylemişlerse de İhvan’ın Özgürlük ve Adâlet Partisi’ndeki üyeleri Mart ayında yaptıkları bir ziyarette Amerikan dış politika çevresine “Şeriat’ın ilkelerini desteklediklerini ama bunun ille de Şeriat’ın muayyen hukuki kuralları demek olmadığını” söylediler. Konudan bihaber olanların kulağına hoş gelebilir ancak bu ifade, perdelemekten öte bir anlam taşımaz.
Müslüman Kardeşlerin kendilerine rağmen demokrat olmaları tastamam mümkündür. Teorisi şöyle: Silahları kontrol eden ordu ile İslamcılara güven duymayan, içlerinde devrimcilerin de bulunduğu sorun yaratabilecek siyasi güçler arasında çekiçlenen İhvan, tek iktidar kaynağının seçim sandığı olduğuna hükmetmiş olabilir. Sonuç itibariyle İhvan, iktidarını meşrulaştırmanın tek yolu olarak takvimi belirli, serbest ve âdil seçim arayışında olacaktır. Bu ise İhvan’ı zaman içerisinde adanmış demokratlara dönüştürecektir.
Demokrasi’nin seçimlerden ibaret olmamasını boş ver (klişe bir uyarıdır); Avrupa’da da olan buydu ve 19.yüzyılın teokratik partileri bugünün Hıristiyan Demokratları haline böyle geldiler. Avrupa tecrübesinden aparılacak pek çok kavrayış var fakat tarihin proje değil rehber olduğunu hatırlamak önemlidir.
İşin sonunda, İhvan’ın demokrasiye adanmışlığı hakkında entelektüel dürüstlüğü yansıtan bir cevap şu: Bilmiyoruz. Ampirik bir sorudur bu. Söylediklerine daha az dikkat kesilip yaptıklarına odaklanalım.
3.Müslüman Kardeşler ve Amerika
Washington’da İhvan ve ABD-Mısır stratejik ilişkileri hakkında herhangi bir fikir birliği varsa şayet o da ihtiyatlı iyimserliktir. Washington Post manşetlerinin “Mısır Cumhurbaşkanı’nın ABD eleştirmeni olduğunu ama müttefik de olabileceğini” söylemesi, şu an Beltway’e hâkim olan “herşey yolunda olacak” fikrine katkıda bulundu.
Ümit sonsuzluğa uzanır fakat gözlemciler bu ilişkiler hakkında öyle çok umutlu olmamalılar. Şüphe yok, Mısır’ın vahim ekonomik durumuna bakınca Müslüman Kardeşlerin ABD’yle nezih ilişkilere ihtiyacı var ki İhvan’ın yere göğe sığdırılamayan pragmatizmi hakkındaki bitmez tükenmez hikâyeleri bu yüzden işitiyoruz.
Gökyüzü yere kapaklanmıyor; güneş yarın da doğacak ama İhvan’ın pragmatizmi üzerindeki bu vurgu yanlış beklentilere yol açıyor olabilir. Her şeyden evvel İhvan, ABD-Mısır ilişkilerine 30 yıldan daha fazla bir süre karşı çıktı ve bu bağları hem Enver Sedat’ı hem de Hüsnü Mübarek’i gözden düşürmek için kullandı. Kahire’nin Washington’la ilişkilerine Mısırlılar da sıcak bakmıyor. İlişkiler gelişti çünkü Sedat ve Mübarek halkın hissiyatını çeşitli derecelerde göz ardı edebilen otoriteryan yöneticilerdi. Dolayısıyla da demokratik değişimin mümessili olduğu iddia edilen İhvan’ın ABD’yle yakın bağları sürdürmesi hiç pragmatik değildir.
Analistler, İhvan’ın nereden geldiğini de unutmamalılar. Birkaç hafta önce şöyle yazmıştım: “Müslüman Kardeşlerin kökünün, Hasan El Benna’nın geleneksel değerlere zarar veren Mısır’daki yabancı – yani Batı – nüfuzu karşısındaki kederinde yattığını hatırlamak önemlidir. Benna’nın Kahire’ye ilk kez geldiği 1920’lerden beri İhvan’ın hiç değişmediğini söylemiyorum ancak ecnebiye karşı güvensizlik, örgütün genlerinde vardır. İhvan, zaman zaman Pan-İslam mesajlara sarıldı ama temel seviyede sağlam ulusçulardır. Onur ve ulusal güçlenme adına gerçekleşen 25 Ocak ayaklanmasını hızla ileri sardığınızda Cumhurbaşkanı Mursi’nin ilk uluslararası ziyareti ABD’ye yapmasının niçin muhtemel olmadığını anlarsınız.
İlişkilerde bir ihlal beklememeliyiz ancak Cumhurbaşkanı Mursi’yle birlikte ABD-Mısır ilişkileri Mübarek’in kendisini ABD’yle yakın safta tuttuğu önceki otuz yıldan çok daha zorlu olmaya mahkûmdur.
Kaynak: Amerikan Dış ilişkiler Konseyi
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı