Kıbrıs sorunu nedeniyle çıkan gerginlikler bir yana bırakılırsa, Soğuk Savaş boyunca Türkiye-ABD ilişkilerine uyum hakim oldu. Sovyet tehdidine karşı ABD liderliğindeki NATO'ya güvenen Türkiye, bütün imkânlarını Batı ittifakı için seferber etti. Türkiye'nin Batı savunmasındaki rolüne önem veren Washington, askerlerle özel bir ilişki geliştirdi, ordunun rejim üzerindeki vesayet rolüne, dolayısıyla askerî müdahalelere de onay verdi.
Soğuk Savaş sona erip Sovyet tehdidi ortadan kalktığında, Batı ittifakı açısından Türkiye'nin bir değeri kalıp kalmadığı sorgulanır oldu. Ne var ki, Irak'ın Kuveyt'i işgali üzerine 1991'de çıkan Birinci Körfez Savaşı, söz konusu değerin devam ettiğini gösterdi. 2003'te Irak'ın işgaline kadar uzanan dönemde Türkiye, ABD'nin Saddam'ı kuşatma, Iraklı Kürtleri koruma politikasında anahtar rol oynadı. İncirlik'e konuşlanan Çekiç Güç, zaman zaman Ankara ile Washington arasında gerginliklere neden olduysa da, Başkan Clinton döneminde Türk-Amerikan ilişkileri "stratejik ortaklık"la nitelenir oldu. Washington, Türkiye'nin AB adaylığına, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının inşasına destek verdi; PKK lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanmasına yardımcı oldu. ABD'nin Türkiye'deki itibarı görülmemiş ölçüde arttı. Ankara, ABD'nin eski Yugoslavya'da istikrarı sağlama inisiyatiflerine ve 11 Eylül terör saldırılarından sonra Afganistan'a müdahaleye destek verdi.

Ne var ki Bush yönetiminin Amerikan birliklerinin Türkiye üzerinden Irak'ı işgal etmesine izin talep etmesi ilişkileri büyük sıkıntıya soktu. Ankara, bir yanda Irak'ı dağılmaya götürebilecek işgale destek vermenin sakıncalarıyla, öte yanda ABD'ye "hayır" demenin riskleri arasında sıkıştı. Gerek sivil gerekse askerî yetkililer ABD'ye "evet" ile "hayır" arasında bölündü. Kamuoyu kuvvetle savaşa karşı tavır aldı. Sonunda TBMM, Amerikan askerlerinin Türkiye topraklarına yerleştirilmesine izin verecek tezkereyi reddetti.

Böylelikle Türkiye, Saddam sonrası Irak'ta söz sahibi olma imkânını yitirdi. Ama bundan kazançı büyük oldu: Irak batağına bulaşmaktan, Iraklı Kürtlerle çatışmaya girme tehlikesinden kurtuldu. ABD'nin bir "kukla"sı olduğuna dair iddiaların ne kadar boş olduğu görüldü. Dünya kamuoyunda ve özellikle İslam dünyasında büyük sempati topladı. AB yolunda ekonomik ve demokratik reformları sürdürme imkânını buldu. Bu arada Ankara, ABD'nin Irak ve Afganistan'daki işgal kuvvetlerine Türkiye üzerinden lojistik destek sağlanmasına yardımcı olmaktan geri durmadı.

Irak'ın işgalinden sonra Türk ve Amerikan dış politikaları arasındaki uyumsuzluk giderek büyüdü. Ama Washington ile Ankara'yı karşı karşıya getiren en önemli konu, kuşku yok ki, Kuzey Irak oldu. Irak Kürtlerinin özerkliği güçlendirmeleri ve bağımsızlığa yönelmeleri Ankara'yı kaygılandırdı. Bunun Türkiye'deki ayrılıkçı eğilimleri güçlendireceği endişesi yayıldı. Amerikan işgalinin Irak'ta yüzbinlerce sivilin ölmesine yol açması, ABD'nin PKK'yı İran'a (dolayısıyla Türkiye'ye) karşı desteklediğine dair kuşkular, 2004'ten itibaren PKK'nın K. Irak üzerinden Türkiye'ye saldırıları tırmandırması, buna karşı bir önlem alınmaması Türk kamuoyunda ABD'ye karşı duyulan tepkileri zirveye tırmandırdı.

5 Kasım 2007'de Beyaz Saray'da gerçekleşen Erdoğan-Bush buluşmasından sonra Washington, PKK'yı "ortak düşman" ilan etti, Ankara'ya "canlı istihbarat" sağlamaya başladı ve Iraklı Kürt müttefiklerini de PKK'ya karşı etkili önlem almaya çağırdı. Amerikan işgalinin Irak'ta neden olduğu insani felaketin vicdanlarda açtığı yaraları tamir etmek kolay olmayacak. Ama PKK'ya karşı etkili bir işbirliği sağlandığı takdirde yıllardır gerilimli Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açılabilir. Washington belki şimdi, Türkiye ile Iraklı Kürtler arasında karşılıklı güvenin tesis edildiği bir uzlaşmaya yardımcı olma fırsatını değerlendirebilir.

 
Kaynak: Zaman