Tunus seçimlerinde birincil derecede önemli olan şey, sonuçlar değil, oylamanın nezih bir ortamda şüphe olmaksızın yapılmasıydı. Arap dünyasındaki bu yeni dönem sürdüğü ve yayıldığı takdirde, temelden değişim olacaktır. Önemli olan, güvenlik güçlerinin değil, insanların oy verdiği adayın kazanması.
İnsanları tercihleriyle baş başa bırakmak, onlara geleceğe dair umut verir. Arap dünyasında Muhammed Bouazizi’nin neslinden olanlar, babalarının sürdüğü hayatı yaşamayacaklarından emin. Onlar, adına ‘oylama’ denilen bir eylemde bulunuyordu. Oy kullandıklarında efendilerini hoşnut etmemekten korkuyorlardı. Oylamalar, referandumlar ve seçimlerin hiç kimse nezdinde önemi yoktu. Devlet insanlara gülüyordu, insanlar da devlete. Sonunda her ikisi de gözyaşı değil, kan ağlamakta.
Peki bu aldanma ne zamana kadar sürecek ve bu yalanlarla daha ne kadar yaşanabilirdi? Muammer Kaddafi en azından bu bağlamda dürüsttü: “Seçimlere ve referanduma hayır. Partileşen herkes ihanet etmiştir” demişti. Zira kendisi, seçim sisteminin üstünde ilham kaynağı olan bir liderdi. Referandum ihtiyacı, onun varlığını sağlamlaştırıp uzattı.

Boyun eğmeye hayır
Arap halkları hiçbir konuda gerçeği söylemeyen adamlara boyun eğmekten bıkıp usandı. Kendilerini aptal yerine koyan komik ve uydurulmuş rakamlardan bıktı. ‘Emperyalizme hayır’ sürecinden ‘eşekleşmeye hayır’ sürecine geçildi. Bu adamlar, dünya halklarına gerektiği gibi muamele edemiyor artık. Bu halklar sofraya birlikte yemeleri için değil, kendilerini alkışlamaları için, bağımsızlık kutlamalarına köleliklerini vurgulamaları için, yemin törenlerine yalancı şahit rolünü oynamayı sürdürmeleri için çağrılmaktaydı.
Sadece bu çerçeve içinde Tunus seçimleri, seçmenin ve seçilenin inanmadığı seçimleri yapmaktan vazgeçmemiş bir dünyada önem kazanıyor. Bu seçimler, daha önce hiç kimseyi ilgilendirmiyordu. Son Mısır seçimlerinde insanlar, piknik için bile dışarı çıkmıyorlardı. Sadece kelimeler ve terimlerin anlamları değil, insanların umutları da boşaltıldı. (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 26 Ekim 2011)


Kaynak: Radikal