Mumbai saldırıları gibi ölüm saçan şiddete verilecek en iyi yanıt, toplumun katilleri tecrit etmesi, suçlaması, kınaması ve eylemlerini yüceltmemesidir. Hz. Muhammed karikatürlerine karşı toplu halde ve öfkeyle sokaklara dökülen Pakistan halkının terörü de aynı coşkuyla kınaması gerekiyor.

6 Şubat 2006'da, Hazreti Muhammed'i hicveden Danimarka karikatürlerini protesto etmek için düzenlenen şiddetli sokak gösterileri sırasında Peşaver ve Lahor'da üç Pakistanlı öldü. Sonraki haftalarda bu tür kitlesel gösterilerin arkası geldi. Pakistanlılar ve diğer Müslümanlar, Danimarka'da yayımlanan aşağılayıcı bir karikatürü protesto etmek için ölümü bile göze alarak sokaklara çıkmak istediklerinde, şunu sormak elzem hale geliyor: Pakistan, hemen yanı başındaki Mumbai'de karikatür karakterlerinin değil gerçek insanların topluca katledilmesini protesto etmek için sokaklara çıkmaya hazır mı?

Hedef Karaçi olsaydı...
Hindu milliyetçisi Bharatiya Janata Partisi'nden ayrılan bir gruba mensup 10 genç Hintli bir tekneye binip Pakistan'a gitseydi, Karaçi'deki iki oteli ve kentin ana tren istasyonunu basıp ateş açsaydı, en az 173 insanı öldürseydi ve üstüne üstlük Suudilerin finanse ettiği bir camideki imamı ve karısını, 2 yaşındaki oğullarını uyuturken, sırf Sünni Müslüman oldukları için katletseydi, şimdi nasıl bir manzaraya tanıklık ediyor olurduk? Bütün Müslüman dünya infiale kapılır ve sokaklara dökülürdü.
Öyleyse Pakistan'dan ve genel anlamda Müslüman dünyadan Mumbai sonrasında ne bekleyebiliriz? Hindistan hayatta kalan tek teröristin sorgusunda, 10 genç adamın hepsinin Pakistan'ın Karaçi limanından geldiğini ima ettiğini söylüyor ve hepsi değilse bile, en az biri Pakistan uyruklu.
En başta bana öyle geliyor ki, son derece zayıf bir başlangıç yapan Pakistan hükümeti bu toplu katliamı gayet ciddiye alıyor ve şu an için teröristlerle Pakistan güvenlik servisleri arasında hiçbir resmi bağlantı su yüzüne çıkarılmış değil.
Aynı zamanda Pakistan'da İngilizce yayımlanan basındaki hangi yazıyı okusanız, bu olayla ilgili gerçek bir acı ve dehşet ifadesi buluyorsunuz. Sözgelimi Inter Press Service (IPS) haber ajansının 29 Kasım'da yayımladığı Karaçi mahreçli makaledeki şu cümleleri ele alın: "Karaçi'de yaşayan tanınmış feminist şair ve yazar Atiye Davud IPS'ye şunları söyledi: 'Mumbai'deki şiddetin Pakistan'la Hindistan arasındaki ilişkiler üzerinde ters etki yapacağından çok korkuyorum. Pakistan'ın bu olayda parmağı olup olmadığı konusunda bir şey diyemiyorum, fakat işin içinde kim olursa olsun, bunlar benim gibi veya kızlarım gibi sıradan Pakistanlılar değil. Bizler çektikleri acıda ve yaşadıkları üzüntüde Hintli erkek ve kız kardeşlerimizin yanındayız.'"
Fakat Pakistan hükümetinin ağırbaşlı tepkisi ve tek tek Pakistanlıların samimi üzüntü beyanları hayati önem taşıyor olsa da, ben yine de daha fazlasını görmeyi umuyorum. Hâlâ, benim ve Hindistan'ın hatırı için değil, Pakistan'ın hatırı için -bir kereliğine de olsa- Mumbai bombacılarına karşı 'sıradan insanların' kitlesel tepki göstermesini umuyorum.
Neden? Çünkü bir köy yeter. Bu tür ölüm saçan şiddete karşı en iyi savunma asker havuzunu sınırlamaktır ve bunu yapmanın tek yolu da toplumun alenen ve defaaten katilleri tecrit etmesi,
suçlaması ve kınaması ve eylemlerini yüceltmemesi, görmezden gelmemesi, göklere çıkarmaması, meşrulaştırmaması ya da 'açıklamamasıdır'.
Kuşkusuz daha iyi istihbarat önemli. Ve, evet, faillerin daha fazla zarara yol açmadan hızla engellenmeleri için daha iyi SWAT timleri (Özel Silah ve Taktik Timleri) kritik önem taşıyor. Ama nihayetinde teröristler genellikle çoğunluğun gerçekten istediği ama yapmaya ya da söylemeye cüret edemediklerini hissettikleri durumlarda eyleme geçiyor. Bu nedenle onların eylemlerine karşı en güçlü caydırıcı toplumun hep bir ağızdan şunu söylemesidir: "Yeter.
Savunmasız erkekleri, kadınları ve çocukları öldürerek yaptığınız bize ve size utanç getiriyor."

Pakistan toplumu imha olabilir
Pakistanlılar bunu neden yapmalı? Çünkü kendi evlatlarının herhangi bir yerde modern bir şehre gidip karşısına çıkan herkesi -yaklaşık 40 Müslüman dahil olmak üzere- bir not bile bırakmaya gerek duymaksızın öldürmesine herhangi bir yolla müsamaha gösterererek sağlıklı bir topluma sahip olamazsınız. Çünkü onların notu eylemleriydi ve sadece yok etmek için yok etmek de amaçlarıydı. Eğer
dışarıdaki düşmanlarınıza bunu yapıyorsanız, ülke içindeki düşmanlarınıza da aynısını yaparsınız ve bu süreçte kendi toplumunuzu imha edersiniz.
Müslüman bir kadın arkadaşım bana "Sübyancı rahip skandalı sırasında genellikle Katoliklerin nasıl davrandığıyla kıyaslama yapıyorum" diye yazdı. "Kiliseyi terk eden ya da kilise aleyhine konuşan o Katolikler kimseye sübyancılık karşıtı olduklarını kanıtlamaya çalışmıyorlardı. Ne Katolikler için özür diliyorlar ne de Katolik olmayan dünyaya bunun Katoliklik olmadığını izah etmeye çalışıyorlardı. Seslerini yükselttiler, çünkü kiliseye tesir etmek istiyorlardı. Kendi dini topluluklarındaki korkunç bir sorunu düzeltmek istiyorlardı."

Hurilerle dans etmeyecekler...
Danimarka'da basılan karikatürler vakasından biliyoruz ki, Pakistanlılar ve diğer Müslümanlar içten gelen duygularını sadece bireyler olarak değil, güçlü bir ortaklık içinde ifade etmeyi gayet iyi biliyorlar. Burada ihtiyaç olan da bu.
Çünkü, tekrarlıyorum, bu tür ölüm saçan şiddet ancak ülkeleri için saygın bir gelecek arzusundaki toplumun ileri gelenleri ve ruhani liderleri dahil Pakistan'daki bütün iyi insanların hep birlikte, bu tür cinayetleri işleyenleri cennette hurilerle dans etmeyecek, bunun yerine cehennemde yanacak rezil kâfirler olarak ilan etmeleriyle son bulur. Ve bunu Danimarka'da yayımlanan karikatürleri kınadıkları sırada sergiledikleri aynı coşkuyla yapmalılar. (3 Aralık 2008)

Kaynak: Radikal