Başkanla Ortadoğu ziyareti öncesi yaptığım konuşmada, bölgede şu mesajı vereceğini anladım: 'Ne düşünüyorsanız onu söyleyin'. Obama, mevcut gidişatın zararlarına olduğunu bilen İsraillileri ve yapıcı olurlarsa ahlaki üstünlüğü kazanacaklarını bilen Filistinlileri 'konuşturmak' istiyor.

Başkan Barack Obama'yla Araplara ve Müslümanlara yönelik Kahire'de yapacağı konuşma hakkında bir söyleşi yaptım. Başkana en gözde Ortadoğu fıkramı anlattım. Güldürdüm onu. Fıkra şöyle: Goldberg sürekli piyangoda büyük ikramiyeyi kazanma hayalleri kuran çok dindar bir Yahudi'dir. Her Şabat günü sinagoga gidip dua eder: "Tanrım, hayatım boyu dindar bir Yahudi oldum. Piyangoyu kazansam kötü mü olur?" Fakat çekiliş yapılır ve Goldberg kazanamaz. Haftalar hep böyle geçer. Goldberg dua eder, çekiliş yapılır, ikramiye çıkmaz. Sonunda Goldberg başını göğe kaldırıp, "Tanrım, kendimi bildim bileli dindar biriyim, piyangoyu kazanmak için ne yapmalıyım?" Derken gökler açılır ve Tanrı'nın sesi duyulur: "Goldberg, bana bir şans ver! Bilet al!"

'İran konusunda susuyorlar'
Başbakana bu fıkrayı anlatmamın sebebi, bu hafta Arap ve İsrail basınında okuduklarımdı. Herkes başkana Kahire'de ne yapması ve söylemesi gerektiğini anlatıyor, fakat kimse kendilerinin nasıl adım atıp farklı bir şey yapabileceğinden söz etmiyor. Herkes barış istiyor, fakat kimse bilet almak istemiyor.

Başkan da şöyle dedi: "Bizim de Beyaz Saray'da yaptığımız bir şaka var. Doğruyu söylemeye devam edeceğiz, ta ki artık çalışmayana kadar - doğruyu söylemek hiçbir yerde Ortadoğu'dakinden daha önemli değil." Bana söylediğine göre, Obama'nın mesajının kilit bir kısmı şu olacak: "Kapalı kapılar ardında başka şey, kamuoyu önünde başka şey söylemekten vazgeçin. İran'ın nükleer silah geliştirme-sini, İsrail 'tehdidinden' daha çok endişeyle izleyen bir sürü Arap ülkesi var, ama bunu kabul etmiyorlar. Mevcut gidişatlarının sürdürülebilir olmadığını ve iki devletli çözüm için -ki bu onların çıkarına- yerleşimler konusunda bazı zorlu tercihler yapmaları gerektiğini gören bir sürü İsrailli de var, ama pek azı bunu açıkça kabul etmeye istekli."

Obama'ya göre, "İsrail'le ilgili sürekli tahrik ve olumsuz söylemin Filistinlilere zerre faydası olmadığını, daha yapıcı bir tutum sergilemeleri ve ahlaki üstünlüğün peşine düşerlerse bugünden çok daha iyi durumda olacaklarını kavrayan da çok sayıda Filistinli var, fakat bunu yüksek sesle söylemiyorlar." "Bir avuç demagojinin ötesinde Filistin davasına özel bir yardımı olmayan bir sürü Arap devleti var" ve iş Filistinlilere gerçekten yardım etmek için 'paraları sökülmeye' geldiğinde 'ayakları geri geri gidiyor'.

Obama, mesele Ortadoğu'yu ele almak olduğunda şu noktalara dikkat çekiyordu: "Sürekli bir Kabuki dansı söz konusu. Ben bunun kırılmasını istiyorum. Bir ayna tutup şunu diyeceğim: 'İşte durum bu ve ABD bu sorunlarla başa çıkmak için hepinizle çalışmaya hazır. Fakat çözümü dayatamayız. Hepiniz bazı zorlu kararlar vermek zorundasınız.' Liderler öncülük yapmalıdır ve umut edilir ki, halklarının desteğini de alacaklardır."
20 dakikalık konuşmamızdan şu açıkça görülüyordu: Başkan tek bir konuşmanın kuzularla kurtları yan yana getireceği gibi bir yanılsama içinde değil. Aksine, konuşmayı daha genel bir diplomatik yaklaşımın parçası olarak görüyor.

O yaklaşım şunu diyor: Doğruca insanların oturma odalarına girerseniz, yaptıkları her şeye ayna tutmaktan korkmayın, fakat onlarla 'Sizi biliyorum ve size saygı duyuyorum' diyen bir üslupla temas kurun. Hiçbir şey olmasa bile, ABD diplomasisi için daha fazla alan elde edersiniz. Ve bunun ne zaman yardımcı olabileceğini asla bilemezsiniz.

Obama şöyle devam etti: "Afganistan için 17 bin ilave asker emri veren biri olarak, yaptıklarımızın kaba kuvvetle alakası olmadığını söylemek yönünde büyük bir baskıyla karşılacaksınızdır.

Bu tür çok eleştiri geleceğini hesap ediyorum. Benim asıl inandığım şu: Arap sokağıyla doğrudan konuşursak ve onlar bizim dürüst bir biçimde iş gördüğümüze ikna olursa, gerek sokaktakiler gerekse onların liderliği bizimle çalışmaya daha meyilli ve muktedir hale gelir."

Obama, ABD'nin 'terörist aşırılıkçılara karşı savaşının, onların yanlarına çektiği insanların kalplerini ve zihinlerini değiştirmeyi de içerdiğini' söyledi ve ekledi: "Kahire'de veya Lahor'da benim veya başka bir Amerikalı'nın yaptığı konuşmayı dinleyen bir grup 22-25 yaşlarında erkek ve kadın varsa ve konuşmanın ardından, 'Söyledikleri her şeye katılmıyorum, fakat benim kim olduğumu biliyorlar veya ekonomik kalkınmayı, hoşgörüyü ya da kapsayıcılığı teşvik etmek istiyor gibiler' derse, o zaman belki teröristlerin çağrısına kulak verme ihtimalleri azalabilir."

Obama kafaları karıştıracak
Bu doğru. Mısırlı bir arkadaşım bana şöyle demişti: Amerikalı liderler değerlerinin propagandasını yapmakla kalmayıp onları hayata geçirdiklerinde ne gibi tohumların atılabileceğini hafife alma. Obama Kahire Üniversitesi'nde konuşacak. Gençler kendilerine benzeyen bir ABD başkanı gördüklerinde, ismi kendilerine benzeyen, ailesinde Müslümanlar olan ve kendi dünyalarından gelip doğruyu söyleyen bir lider gördüklerinde, bu hem güç verecek hem de kafa karıştıracak. "Bizim sokaklarımızdaki herkese benzeyen bu adam özgür dünyanın lideriyken, biz nasıl olup da özgürlüge dokunamıyoruz bile?" diye soracaklar. Bunun nereye varacağını asla bilemezsiniz. (3 Haziran 2009)

Kaynak: Radikal