Suriye’de olası rejim değişikliğinde ‘kaybedecekler’ sınıfında yer alanlar, halkın özgürlük arayışını bastırmak için hem iç hem dış düşman yaratmaya çalışıyor. 1970-80’lerde dış düşman olarak kategorize edilen İsrail-Ürdün Mısır üçlüsünün yerine şimdi Türkiye konuluyor. Gösterilerde Türk bayrakları ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın resimlerinin taşınması da rejime aradığı düşmanı resmetme fırsatı veriyor. Şam’da Türk Büyükelçiliği’nin önündeki aleyhte gösteriler, Türk bayrağını taşıyanların tutuklanması ve Halep Valisi Ali Mansura’nın Cisr el Şuğur’da kullanılan silahların Türkiye’den sokulduğu iddiası çizilen ‘dış düşman’ tablosunda birer fırça darbesi. Suriye Dışişleri Bakanı Vilid Muallim’in “Türkiye pozisyonunu gözden geçirsin. Kimse dışardan kendi fikrini dayatamaz” çıkışı da bu resmin çerçevesi. (Hatta rejimin Antakya’yı Suriye içinde gösteren haritaların hazırlanmasını emrettiğine dair ‘uçuk iddialar’ ortalıkta dolaşıyor.)

İç düşman ise yine İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler). Ancak rejim eski taktiklere yeniden başvururken muhataplarının verdiği poz, oyunu bozuyor. Vakti zamanında eli silahlı İhvan, rejimin işini kolaylaştırmıştı. Ama dersini alan İslamcılar şimdi o tuzağa düşmemek için titizleniyor. İstanbul’da görüştüğüm Lazkiyeli Ayhan (gerçek kimliği bizde saklı) silahlanma tuzağıyla ilgili çarpıcı bir olay aktardı:

‘Kapımıza silah bıraktılar’
“1 Mayıs’ta evlerin önüne 15-20 silah bıraktılar. Halkın ileri gelenleri silahları toplayıp emniyete götürerek ‘Alın silahlarınızı’ dedi. Güvenlik güçleri çıldırıyor. Çünkü onlar ateş ettiğinde karşılık verilsin istiyorlar. Bir polis 10 yakınının eline silahları tutuşturup göstericileri bastırmaya götürüyor. Doğudaki aşiretler silahlanabilir ama gösterilerin merkezi olan Lazkiye, Şam ve Dera gibi batı bölgelerinde bu zor. Lazkiye zaten Esad’ın memleketi.”

Rejim orduyu halka musallat etmenin ötesinde önceki gün yaptığı gibi halkın karşısına halkı çıkartarak çatışmayı körüklüyor. Mezhep düşmanlığı kamçılanıyor. Esad’ın konuştuğu günün gecesi Suriyeli bir doktordan cep telefonuma bir mesaj düştü: “Saat 00.15’te istihbarat güçleri Türkmen köylerindeki muhtarlara emir verdi: Yarın tüm Türkmenler Gebelli’de toplanacak ve Türkiye karşıtı bir gösteri için Lazkiye’ye götürülecek.” Bunu Ayhan’a sordum, tehditlerle köylülerin otobüslere bindirilerek götürüldüğünü söyledi. Banyas’ta Türk bayrağı taşıyanların tutuklandığını, Lazkiye’de tutuklananlar arasında 20 Türkmen olduğunu aktardı. Gösterilerde çekilen görüntülerin Türk telefonu hatlarıyla medyaya geçiliyor olması da ciddi bir hassasiyet yaratmış. Nitekim Ayhan görüntü geçen biri olarak deşifre olunca Türkiye’ye kaçmış. “Banyas’taki arkadaşlarım cep telefonlarıyla çektikleri görüntüleri bana (40 km ötedeki İsabelli Köyü’ne) getiriyorlardı. Ben de Turkcell ve Vodafone hatlarımla El Cezire’ye geçiyordum. Beni fark ettikleri an kaçtım. Yerime ağabeyimi tutukladılar. ‘Ayhan gelmezse seni bırakmayız’ demişler. 1.5 ay tutuklu kaldı. En büyük suç videoları yaymak. Dışarıya bilgi verenler öldürülüyor” diyor Ayhan.

Düşman retoriği
Beşşar Esad’ın babası Hafız Esad Suriye’de İhvan’ın silahlı eylemlerinden Siyonistlerle birlikte Mısır lideri Enver Sedat’ı sorumlu tutar, Sedat da misliyle yanıt verirdi. Sedat adını anmaya tenezzül etmeden Esad’dan ‘Baasçı Alevi’ diye bahsederdi. Oğul Esad’ın babasının retoriğini kullanacak kadar cesareti yok. Haliyle alttan alta kaynatılan Türkiye karşıtlığı sarayın diline dönüşmüyor. Uluslararası tecridi Türkiye ile kıran Esad köprüleri atmayı göze alamıyor. Türkiye de Şam’a acı kahveyi kardeşçe içiriyor.

İhvan’ın seyir çizgisi
İç düşmana gelince; İhvan da eskisi gibi değil. 1951’de 142 üyeli mecliste 33 üyeyle temsil edilen İhvan’ı silahlı bir örgüte dönüştüren, rejimin Sünnileri tasfiye eden istibdat politikalarıydı. Şiddet şiddeti büyüttü. Örgütle bağlantılı Mücahidin grubu, 1979’da Halep Topçu Okulu’nu basıp 32 Alevi öğrenciyi katledince Hafız Esad, İhvan’ın hapisteki 15 liderini idam ettirmişti. Esad’a Haziran 1980’de düzenlenen suikast girişiminin bedelini Palmira hapishanesinde hücrelerinde öldürülen 550 örgüt üyesi ödemişti. Şiddet döngüsü 1982’de 25 bin insanın öldüğü Hama’da zirve yapmıştı. Hama bugün herkes için işaret levhası. Kasım 1980’de İhvan’ın liderleri Said Havva, Ali el Beyanuni ve Adnan Saadeddin ‘Sözünden dönen hilekârlarla ateşkes yapılmayacağını ve silahların bırakılmayacağını’ deklare ediyordu. Şimdi tersine İhvan sürecin silahlı mücadeleye kaymaması için direniyor. İhvan’ın mevcut liderlerinden Sadreddin el Beyanuni, ‘demokratik, çoğulcu, çok partili ve şeffaf bir sistem istediklerini’ söylüyor. Suriye Âlimler Birliği Başkanı Ali Sabuni’den “Silaha sarılmayın” uyarıları geliyor. İhvan, Sünnilerin yönetimden silindiği süreçte Alevileri ‘küffar’ ve ‘müşrikin’ ilan ederken bugün muhalif Alevilerle saf tutuyor. Eskiden ‘İslam dışı’ gösterebilmek için onlara ‘Alevi’ yerine meşrebin kurucusu Muhammed ibn Nusayr’a atfen ‘Nusayri’ demeyi tercih ederlerdi. Cisr el Şuğur’daki çatışma bir sapma olsa da muhalefet hâlâ rejime ikinci bir Hama bahanesi vermemek için uğraşıyor. Bu da Esad rejimi için geri sayımı hızlandırıyor.


Kaynak: Radikal