Bir ay önce Diyarbakır Kültür Sanat Festivali'nin açılış yürüyüşünde eski HEP milletvekillerinden biriyle yan yana düştük. Diyarbakır surlarının yanı sıra yürürken bir ara dedi ki:
"İçeride olduğumuz yıllar boyunca en çok neyi hayal ettik biliyor musun?"
"Bir gün çıkıp Diyarbakır'da şu surların dibinde ciğer yiyebilmeyi..."
Güldü sonra:
"Şimdi çıktık. İşte surların dibindeyiz. Ama bu sefer de mahpusluk değil, kolesterolümüz, kalp derdimiz izin vermiyor gönlümüzce ciğer yememize..."
***
Orhan Doğan'ın yoğun bakıma alındığını duyunca bu sohbet düşmüştü aklıma..
Kalp, vurmuştu işte...
Hem de tam politikacıyı vurabileceği yerde:
Kürsüde...
Doğan, Meclis'e girebilen HEP'liler içinde her zaman nezaketi, şıklığı, güler yüzü ve yakın tavrıyla dikkati çekmişti.
Kamuoyuna mal olan görüntüsü ise, Meclis'ten kovulduklarında, çıkış kapısında bekleyen emniyet aracına bindirilişi oldu.
Yanındaki sivil polis, ensesinden bastırıyordu.
Parlamenter demokrasimizin karanlık bir sayfasıydı.
Karşılıklı hatalar, gereksiz yaratılan gerginlikler, bu sayfaları çoğalttı; kanlı bir kitaba dönüştürdü.
"Onlar Meclis'te olduğu için terör tırmanıyor" sananlar, "onlar"ı Meclis'ten kovmanın da terörü önlemeye yetmediğini gördüler.
Mahkûmiyetleri uzun sürdü.
Nihayet özgür kaldıklarında da yeniden politikanın dikenli patikalarında buldular kendilerini...
***
Geçen yıl Ankara'da toplanacak bir konferans için bir otel lobisinde buluşmuştuk Orhan Doğan'la...
Kendisini Alpaslan Türkeş'le aynı programda bir araya getirdiğimiz, ses tonlarının yükselmesinden endişelendiğimiz günleri yâd ettik.
"Söz", çabuk tükendi.
Yerini silahlara verdi.
O sohbette, yapılan hatalardan söz ettik; alınan, alınamayan derslerden, önümüzdeki fırsatlardan....
Ben, tribünlere yönelik beyanların, gösterişli toplantıların, milliyetçi inatlaşmaların yarardan çok zarar verdiğine inandığımı söyledim. Bunlardan kaçınmayı telkin ettim.
Hak verdi.
"Biz de bu süreçten çok dersler aldık" dedi.
Hâlâ işlerin yoluna gireceğine inanıyordu; ruhumuzu kasvetle dolduran "ya olmazsa" huzursuzluğuna rağmen...
***
O bir hastane odasında ecelle boğuşurken dışarıda Başbakan'la, ana muhalefet lideri DTP'yi siyasal alanın dışına itme, gerilimin ipini çekme yarışı yapıyordu.
Ne yazık ki DTP de ağır hatalarla ortak oldu bu gerilime...
Örgütle devlet arasında, giderek daralan bir alanda siyaset yaptılar. Nihayet değirmenin taşları birbirine sürtünüp kıvılcım saçmaya başlayınca da tutuşup öğütüldüler.
Orhan Doğan, bu öğütülmeyi aşabilecek, önümüzdeki süreçte uzlaşmaların önünü açabilecek bir isimdi.
Onun anısını yaşatmak isteyenler için yapılacak en iyi şey, güler yüzle, şıklıkla, zarafetle çözüm arayışını sürdürmektir.
İşlerin eninde sonunda yoluna gireceğine dair inancı hiç yitirmeden...
Ve "söz tükenmeden..."
Kaynak: Milliyet