Suriye, Türkiye için Arap dünyasının kapısı. Ticaretimiz de, bölgeye kültürel girişlerimiz de hep Suriye üzerinden oluyor. Dahası Suriye yabancı bir ülke gibi değil... Sanki Anadolu’nun kültürel, toplumsal ve coğrafi uzantısı gibi. Tarih boyunca da hep böyle olmuş. Buradaki gelişmeler Adana’da oluyor gibi bizi etkileme potansiyeline sahip. Bu nedenle Suriye’de yaşananlara Libya olayları gibi bakmak mümkün değil...

Yeni Kandillerimiz olabilir

Risklerin başında terör ve bölücü hareketler geliyor. Eğer Suriye de Irak gibi olursa Türkiye karşıtı terör örgütleri yeni bir sığınak bulabilirler. Başka bir deyişle çeşitli ülkelerin göz yumması ve hatta desteğiyle yeni Kandil dağlarımız olabilir. Dahası Suriye’nin ‘savaş alanı’na dönmesi halinde Türkiye’ye yasadışı patlayıcı ve silah girişlerinde ciddi artışlar yaşanır.

Bir diğer sorun, tıpkı Irak’ta olduğu gibi Suriye Kürtleri ve ülkenin toprak bütünlüğü sorunu. Nüfusun % 8-10’unun Kürt olduğu sanılıyor ve bunların büyük çoğunluğunun vatandaşlığı dahi yok. Önemli bir kısmı geçmişte Türkiye’den göç eden kişilerden oluşan Suriye Kürtleri üzerinde PKK’nın da azımsanmayacak bir etkisi var. 2004 yılında, dış cesaretlendirmelerin de etkisiyle Kürtler bir ayaklanma denemesi yaptılar. Kamışlı Olayları’nda Esad’ın heykelini yıkan ve rejim aleyhine sloganlar atan bazı Kürtler Amerikalıların gelip kendilerini kurtaracaklarını düşünüyordu. 30’a yakın kişinin öldüğü, 100’den fazla kişinin yaralandığı olaylar iç savaşa sürüklenecek bir Suriye’de Kürt ayrılıkçılığının ve onun üzerinden ülkede etkili olabilecek Batı ve İsrail nüfuzunun da habercisi aslında.

Tüm bunlara ek olarak Suriye’nin

çökmesi Türkiye’nin adeta tırnakları ile inşa ettiği bir ilişki modeline de büyük zarar verecek. Türkiye, Suriye örneğinde yumuşak güçle değişimin mümkün olduğunu yaşatarak gösteriyordu. Şimdi bu çabalara adeta darbe vurulmuş olacak. Ayrıca Türkiye’nin bölgedeki yatırımları ve ticareti de gelişmelerden elbette olumsuz etkilenecek.
Esad reform yapabilir mi?

Türkiye daha başından itibaren Esad’a reform çağrılarında bulundu. Kapalı kapılar ardında çok net bir şekilde ekonomik ve siyasi reformların gerekliliği anlatıldı. Beşar Esad reform önerilerini sıcak karşıladı, ‘yeni bir Suriye’ hayalleri kurdu. Ancak Oğul Esad babası gibi değil, devlete tam anlamıyla hâkim olduğunu söyleyebilmek zor. Suriye’de yönetim tek adam diktatörlüğünden biraz farklı özellikler taşıyor. Esad ailesi ülkeyi nüfusun sadece % 10-12’sini oluşturan Nusayri (Alevi) mezhebinden kişilerle yönetiyor. Kısacası Suriye’de Nusayriler Esad rejiminin devamını kendilerinin varlık nedeni gibi görüyorlar. Ülke nüfusunun % 70’den fazlası ise Sünni mezhebine bağlı. Bu nedenle serbest bir seçimde Nusayriler iktidarı kaybedeceklerini, böylece ekonomik ve siyasi tüm ayrıcalıklarını kaybedeceklerini biliyorlar. Bundan dolayı Esad’ın reformdan anladığı ile bizlerin anladığı aynı değil.

İkincisi, Şam Yönetimi reform yapmak istese bile bunu yürütecek devlet kabiliyetlerine sahip değil. Devlet içi boş bir hale gelmiş durumda. Geçmişte halkı korkutarak ayakta duran bu kof devlet, korku duvarı yıkılınca çok aciz kaldı. Olayları bastırabilmek için etkili bir istihbarat sistemi olmayan Esad, kitlelerin üzerine tankları sürüyor, Suriye askerleri kitlelere ayrım gözetmeksizin ateş edebiliyor. Oysa ki bu tür aşırı güç kullanımları olayları bastırmak bir yana, ateşe benzin dökmek gibi olayları daha da arttırır. Öyle de oluyor...

Bu ortamda Suriye’nin ihtiyacı şiddete bir mola vermek. Ancak bu da mümkün görünmüyor. Çünkü bazı ülkeler muhalif gruplara tam destek veriyor, olaylara ara vermek bir yana hızlanması için elinden geleni yapıyor.


Kaynak: Star