Modern devlet vaat ettiklerinin aksine, her geçen bireyi biraz daha boğmaktadır. Sivil hareketler –devletlerin, çeşitli birimlerin stratejik hesapları, politik öngörüleri veya çıkarları doğrultusunda finans karşılığında çalışanları hariç-, kendilerine rahat nefes alabilecek küçük alanlar arayışları olarak gelişiyorlar. Apaçık olan şu ki modern liberal devlet bir yalan üzerine kurulmuştur. Modern devlet ortaçağlardan farklı olarak ekonomi, hukuk ve eğitim üzerine totaliter bir hegemonya kurunca, siyasal çoğulculuğu öne çıkararak, toplumsal ve sivil alanlardaki çoğulculuğu boğmaya çalıştı. İşte bu zorlayıcı şartlar altında insanlar, devlet güçlerinin dışında kalan ve kendilerine nefes aldıracak bir alan arayışına giriştiler. Devletin müdahil olmadığı veya en az müdahil olabileceği bir alan arayışının sonucu sivil toplum örgütleri sahnedeki yerlerini almış bulunmaktadırlar, ancak bugünkü sivil toplum tasarımı ile burjuvazinin tarihte mutlakiyetçi idarelere karşı öne çıkardığı sivil toplum pratiği arasında çok önemli farklar vardır.
Bu çerçevede hiç kuşkusuz Batı'da "bir sivil toplum fenomeni"nden söz etmek mümkün. Bu sivil arayışın felsefesini, amacını, kurumlarını oluşturmak için gereken sivil organizasyonlar her geçen biraz daha güç ve inisiyatif kazanmak için çeşitli hamlelerde bulunuyorlar. Fakat yine de hiçbir şey göründüğü kadar masum değildir ve modern ile klasik olan arasında az benzerlikler kalmıştır; sivil toplum kuruluşlarının büyük bir bölümünün batıda devletlerle, lobiler veya büyük şirketlerle işbirliği halinde çalıştıkları gözden kaçmıyor. Batı toplumlarında sivil toplum kuruluşları, devletin askeriyesiyle, dışişleri bakanlığı, endüstriyel kuruluşlar, amaçları ve faaliyet sahaları politik olan vakıflar, istihbarat servisleri ile ticaret ataşeleri ile eşgüdüm halinde çalışmaktadırlar. Eskiden misyonerlik burjuvazinin ön karakolluğunu yaparken şimdi misyonerlerin ve antropologların yaptığını STK'ların bir bölümü yapmaktadırlar. Bunlar batı dışı toplumlarda ihtilaller ve devrimler planlamaktadırlar. Bu gerekçeyi öne sürerek Putin, bundan birkaç sene batı destekli sivil kuruluşların faaliyetlerini bütünüyle yasak kapsamına soktu.
Tabii ki hepsini töhmet altına sokmak doğru değildir. Önemli bir kısmı iyi niyetle çalışıyorlar. Amerika'da daha yaygın, daha halka ait sivil toplum kuruluşları var. Bu anlamda en sivil toplum modelinin Amerikan toplumu olduğunu söylemek mümkün. Bu özelliğiyle Amerika'yı Osmanlı'ya benzetenler var, her iki imparatorluk modelinde gevşek markaj bir sistem iş görmektedir ve burada devletin yürüttüğü çok sayıda fonksiyon topluma bırakılmıştır. Tabii ki Avrupa ile mukayese edildiğinde Amerika çok daha avantajlı görünmektedir. Avrupa, sivil toplumun anayurdu olmasına rağmen, yeterince iş görmeyen sivil faaliyetleri sosyal devletle karşılamaya çalışmaktadır ki, bu siyasi rejimi, hatta demokrasinin kendisini katı ilkesel ve kurumsal hale getirmektedir.
Herkes kendi tarihsel ve toplumsal geleneklerini yeniden restore ederek, bir sivil inisiyatif geliştiremiyorsa, sonuçta yabancı merkezlerin stratejik ve politik öngörüleri istikametinde sivil faaliyetler yapmaya başlar, bu gerçekte "sivil faaliyet" değil, basbayağı politik hizmettir. Çok düşük maliyetlerle Ortadoğu'da, Türki cumhuriyetlerde veya Kafkasya'da karnaval usulleriyle iktidar değişikliği yapanlar görmezlikten gelinemez. Bazı ülkelerde, toplumun kimliğini-kişiliğini aşağılayarak, meydanlarda topladıkları insanlara birer bira ve iki sandviç karşılığında politik gösteriler yaptırdılar. Her yerde açık ihtilaller yapmak da gerekmez. Bir Filistinli'nin yerinde tespitiyle, karşılıksız ve çoğu zaman tamamen insani amaçlarla çalışmaya gelen sivil toplum kuruluşlarının, bir zaman sonra zihin haritasını oluşturmaya başladıkları, sivil faaliyetlere maruz kalanların zihinlerinin sessiz telkinlere göre yeniden ve eski durumunu ortadan kaldıracak biçimde şekillendiği görülür. İmamları 'insan hakları eğitimi'nden geçirmek bunun bir parçası değil miydi? Bu formasyondaki sivil toplum kuruluşları bir tür devşirme sistemini devam ettirmektedirler ki, bu sivil enderundan geçenlerin bir süre sonra kendi toplumlarına karşı taşıyıcı roller oynamaya ve iktidar seçkini olmaya başladıkları görülür.