Kökenlerinde, geleneğinde, hafızasında medeniyetin mührünü taşıyan ülke insanımız son seçimlerde bu medeniyet algısının kodlarını ortaya koymuştur. Mağlubiyete ve haksızlığa uğrayana kanat gerdiği gibi haksıza da prim vermemiştir. Siyasi hayatına 1960’larda MNP ile başlatan maneviyatçı ve mukaddesatçı siyasiler 1990’lara kadar alternatifi olarak duran AP ve ANAP nedeniyle fazla varlık gösterememişlerdir. Ne zaman Anavatan Partisi bir Nakşibendi dergahının müntesibi olan Özal çizgisinden uzaklaşmaya başladıysa RP’nin yükselişi de aynı zamanda ve paralelde gerekleşmiştir. RP’nin bu yükselişi 28 Şubat askeri darbesiyle durdurulmaya çalışılmış ve hukuki darbeyle Erbakan, Ş. Kazan ve ardından Tayyip Erdoğan gibi partinin önemli isimleri siyasi yasaklı konumuna düşmüşlerdir. Askeri ve hukuki budama sonunda FP %16’lara düşmüştür. 2000 yılında bu siyasi hareket kendi içinde yenilikçiler veya Erdemliler hareketi denilen oluşumu meydana getirmiştir. Parti kongresinde Recai Kutan’a rakip olarak Abdullah Gül aday olmuş ve az bir farkla yarışı kaybetmiştir.2001 Ağustos aylarında söz konusu oluşum AK Partiyi kurmuştur. Ak Parti 3 Kasım 2002 seçimlerinde %34 oy alınmıştır. Gerek partiyi oluşturan şahısların kimliği gerekse erdemliler hareketi olarak isimlendirme teşebbüsü tamamıyla tarihsel bir geleneğin varlığını ortaya koymuştur. Bu hareketin Peygamberliği öncesi Hz. Muhammed’in (s.a.v) içinde bulunduğu Hilfu’l Fudul ( Faziletliler-Erdemliler Birliği) oluşumuna vurguda bulunması söz konusuydu.
Sehm’li bir tüccar malını satmak için Mekke’ye getirmiş As b.Vail mallarını almış ve bedelini ödemeye yanaşmamıştır. Mekke ileri gelenlerinden kendisine yardımcı olmasını isteyen Sehm’li tacir isteklerine karşılık bulamayınca Ebu Kubeys tepesine çıkarak uğradığı haksızlığı şu şekilde dile getirmiştir. “Ey insanlar yurdundan ve kabilesinden uzak kalan, Mekke’de malı elinden alınan ve hala geçtiği yolların tozu üzerinde duran bu mazlum adama yardım edin. Ey Kabe’nin gölgesinde oturan adamlar! Bilesiniz ki Mescid-i Haram’ın onuru tam olan insanlara aittir; hainlik ve günahkârlık elbisesini giyenlere değil.”
Bu oluşumun içinde Zübeyr bin Abdulmuttalip, Abdullah bin Cüdan, Kureyşi temsilen Haşimoğulları ve Kureyş müttefiklerinden Teym, Esed, Ebahiş kabileleri katılmıştır ve bu birliğin üyeleri arasında henüz 20 yaşında olan Hz. Muhammed (sav) de vardır. Bu birliğin yemini şöyleydi; “Allah’a yemin ederiz ki, zulme uğrayanın yanında, zalim olanın karşısında yer alacağız. Mazlumun hakkını zalimden alma konusunda hepimiz birlik ve beraberlik içinde olacağız. Bu birlik ve beraberlik, denizin bir kılı aşındırıp yok etmesine, Hira ve Sabir dağlarının yeryüzünde yok olmasına kadar devam edecek; herkes verdiği söze, yaptığı yemine sadık kalacak. Bu oluşumdan sonraki yıllarda da bu birlik mağdurun yanında olarak zalimin karşısında varlık göstermiştir. Nitekim Hz Muhammed (s.a.v) “ Ben Abdullah bin Cüdan’ın evinde öyle bir anlaşmaya dahil oldum ki, onu en güzel kızıl develerle dahi değişmem. İslam çağında dahi böyle bir anlaşmaya çağrılsam tereddüt etmeden kabul ederim.” demiştir.1 1998’lerde uğradığı haksız hapis cezası ve siyasi yasakla karşı karşıya kalan Tayyip Erdoğan 3 Kasım 2002 seçimlerinde seçim meydanına/Ebu Kubeys tepesine çıkmış ve %34 oranında oy almıştır. Yine 17 Mayıs 2007 de Cumhurbaşkanlığı seçiminde haksızlığa uğramış seçim meydanına / Ebu Kubeys tepesine çıkmış mağduriyetini ortaya koymuş ve % 47 oranında oy almıştır. Halk bir anlamda Ebu Kubeys tepesine çıkan Sehm’li tüccarın durumunda olan Tayyip Erdoğan’ın çığlığını duymuş erdemli bir birliktelikle ona hakkını teslim etmiştir. AK Parti ve Tayyip Erdoğan’ın yapması gerekende bazı konularda mağduriyet yaşayan halkın çığlığını duyması ve bu sorunlara çözüm bulmak zorunda olmasıdır. Yani erdemliler hareketinin çıkış kaynağına ve özüne dönülmelidir. Yani işsizliğe, yolsuzluğa, yoksulluğa, başörtüsü yasaklarına, katsayı eşitsizliğine, etnik ayrımcılığa, gelir dengesizliğine ve haksızlıklara son vermelidir. Seçmen kendisi gibi yaşayan, kendisi gibi düşünen maneviyatçı ve mukaddesatçı bir partiyi büyük bir çoğunlukla meclise taşımıştır. İktidarın yapması gereken Sehm’li tüccarın çığlığını işitmelidir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde halkın iradesine saygı duymalı ve Abdullah Gül’ün dışında aday arama erdemsizliğine düşmemelidir. Hiçbir kurum veya kişi için Abdullah Gül için çekinilmesini gerektiren sakıncalı bir durum yoktur. Herkes-im- bu isimden dolayı müsterih olmalıdır. Parti yönetimi bu siyasi mücadeleyi onur mücadelesi olarak algılamalı arkasında şerefli tablo bırakmalıdır. Milletvekilleri kendilerinden çok partiye oy verildiğinin bilincinde olmalı -partinin erdemsizliği dışında- partiden ayrılma erdemsizliğine düşmemelidir. Parti yönetimi özellikle DTP ye kayma ihtimalini – zayıfta olsa – düşünmeli ve gereken önlemleri almalıdır. Parti yönetimi eğer içinden çıktığı halka yabancı kalırsa bir daha Ebu Kubeys tepesine çıkmaya yüzü kalmayacaktır. Geçmişinde medeniyet oluşturmuş ülke ve millet nesne konumunda olmamalıdır. Kendi sorunlarını çözebildiği gibi insanlığın sorunlarını da çözebilmelidir. Yani Filistin’deki, Iraktaki ve Afganistan’daki kadınların, çocukların çığlığı işitmelidir. Ebu Kubeys tepesinden gelen çığlığa kulak vermelidir. Ak Parti bu ülkeyi çekildiği tarih sahnesine döndürebilir ve nesne konumundan özne konumuna çıkarabilir. Bu partiden kimse rahatsızlık duymamalıdır. Bu parti ülkemiz için bir şans olabilir. Eğer sahip çıkılırsa tabiî ki…
1 Celaleddin Vatandaş, Hz. Muhammed’in (sav) Hayatı ve İslam Daveti MekkeDönemi Pınar Yayınları Shf.37-39