Aydın, münevver, entellektüel gibi kavramlar Batı dünyasındaki Aydınlanma Felsefesinden etkilenen bizim eli kalem tutan erbabın kendisine layık gördüğü sıfatlardır. Bu sıfatlarla kendini çok farklı bir tip olarak düşünen aydın tipi kendini daha nitelikli yapacak Arif, Âlim gibi kavramları kendine layık görmemiştir. Böylece kavramlarda budama gerçekleştiren aydın tipi kendisinin de köklerini toplumdan budamıştır. Abdullah Cevdet, Baha Tevfik, Celal Nuri, Hüseyin Cahit Yalçın gibi avangarde aydın tiplerini ortaya çıkarmıştır. Ülkemizin düşünce dünyasında var olan fikir kırılması batılılaşmayı eksen alan Türk modernleşmesiyle başlamıştır. Muhalefet kültürü ve fikri duruşu gazetelerle başlatan Türk düşüncesi aydınını da bu gazetelerde yetiştirmiştir. Bu üretilmiş Aydın tipi toplumsal değerlere oldukça düşmanca tutum içerisine girmiştir. 1940-1950 li yıllarda Sebilürreşad, Büyük Doğu, Hareket Dergisi gibi sağ dergiler Kadro, Yön gibi Sol dergilerle bu boşluk doldurulmaya çalışılmıştır. Cemil MERİÇ'in "Hür tefekkürün kalesi" diye nitelendirdiği dergiler az da olsa nitelikli Aydın yetiştirme çabasında başarılı olmuşlardır.
Özellikle 12 Eylülle beraber üniversitelerdeki düşünür tipinin budanması ve dergilerin kapatılması yeni oluşacak olan aydın tipinin niteliksiz olmasına yol açmıştır. 12 Eylülden sonra darbe sever, okumayan, topluma yabancı, para için yazan, dünyanın ve ülkesinin meselelerini kavrayamayan ucube bir aydın, gazeteci-yazar tipi türemiştir. Özellikle Özalist politikalarla de-politize olmuş nesil tipi anlayışı bu ucube aydın tipinin artmasına yol açmıştır. Bir anlamda Ali Şeriati'nin tasvir ettiği trajik ve cahilane aydın tip türemiştir. "Sabahleyin kalktığında kendisi için hazırlanan kahvaltıyı yapıyor. Daha sonra temizlikçiden aldığı elbisesini giyiniyor. Ve sonra otomobiline biniyor. Doğal olarak ta tanıdık, dost, arkadaş ve yakınlarıyla buluşup sohbet ediyor. Üstelik bütün bu insanlar, kendisine benziyor… İşte bir aydın. Böylesi bir aydını düşünün siz. Bu aydın ve çevresi, eğer sosyal sorunlardan söz ediyor ve egemen güce karşı feryat ediyorsa, bu, şeker, soğan, et gibi gıdaların olmaması nedeniyle olabilir. … Halk kitleriyle kurabileceği tek bağ, kitapların açtığı küçük pencereler vasıtasıyladır... Hatta halk kelimesi ona pazarı, sokağı, kiremit ocağında ve tuğla fabrikalarında çalışan işçileri çağrıştırıyor. Çirkinliğin, facianın ve trajedinin taşıyıcısıdır böylesi bir aydın." 22 Temmuz seçimleri öncesi ve sonrası yapılan yorumlar, halkı benimsediği zihniyete oy vermedi diye aşağılayan aydın tipi Şeriati'nin işaret ettiği tiptir.
Bizim aydınımız Gramsci'nin dediği organik aydın bile değildir bilakis inorganik bir aydın tiptir. Bu tip halkın sağduyusuna, duygu ve hassasiyetlerine yabancı ucube bir tiptir. Yine halkına rehber olmaktan çok halkının önünde bir takoz, onun değerlerine karşı olan değersöver gibidir. Cemil Meriç aydının tanımlarından birini de şu şekilde aktarıyor. "Entelektüel kucağında yetiştiği çevrenin organik bir parçasıdır, ona tutarlılık kazandırır. Yalnız iktisadi değil sosyal ve siyasî şuur da verir: vazife şuuru." Yine ona göre entelektüelin " Başlıca vasıfları dürüst, uyanık ve cesur olmaktır. Yani bir bilgi hamalı değildir entelektüel. Hakikat uğrunda her savaşı göze alan bağımsız bir mücahittir." Edward Said ise Entelektüeli ise şu şekilde tasvir ediyor. "Gerçek entellektüeller, zayıfları savundukları, hatalı ya da baskıcı otoriteye meydan okudukları zaman kendileri olurlar. Nabza göre şerbet vermek, konuşulması gereken yerde susmak, şovenist kabadayılıklara, tantanalı döneklik ve günah çıkarma törenlerine rağbet etmek bir entellektüelin kamusal rolüne en çok gölge düşüren tavırlardır. ... Bence entellektüel mümkün olduğunca geniş bir halk kesimini seslenir (onları küçümsemez), bu kesim onun doğal muhatabıdır. (s.12) Gerçek entellektüeller en çok, metafizik tutkunun, çıkar gözetmeyen adalet ve hakikat ilkelerinin etkisiyle yozlaşmayı mahkûm ettikleri, zayıfları savundukları, hatalı ya da baskıcı otoriteye meydan okudukları zaman kendileri olurlar. Hele bir entellektüelin dinleyicilerini mutlu etmesi diye bir şey söz konusu olamaz; işin özü sıkıntı verici, aykırı, hatta keyif kaçırıcı olmaktır. (s.28) "yeni ruhlar icat etmek" Entellektüel bir dağa ya da kürsüye tırmanıp yücelerden atıp tutmaz." Said' in nitelendirdiği entelektüelin aksine bizde entelektüel zayıfın yanında değil güçlünün yanındadır, her zaman hatalı veya baskıcı otoriteye alkış tutan darbe sever, şovenist kabadayı, tantanalı dönek, özür dileme numarası çeken, sonra topuğunun üzerinde dönüp kaldığı yerden aşağılamaya, numara çekmeye devam eden, azınlık eyyamcıların safında kalmayı tercih eden, adalet ve hakikat düşmanı nabza şerbet verici bir ucube tipolojik varlıktır. Şimdi tüm bunlara bağlı kalarak bizdeki aydın tiplerini üst üste koyup ne kadar aydın olduklarını tartalım koskoca bir posa… Bizim aydınlarımız okumaz, okumadan fikir sahip olan ender varlıklardan biridir. Bir şarlatan gibi davranır, papağan gibi konuşur. Yazmayı sevdiği şeyler ağababalarının yazdırdıkları şeylerdir. Frenkleşmeyi severler Fransa'dan kız aldıklarında ya da Fransa'dan oğlan aldıklarında kendilerini batılılaşmış aydın tipi olarak görürler. Batılılaşmış aydın tipi olduktan sonra Bekir Coşkun gibi "göbeğini kaşıyan adamlar" ya da Mine Kırıkkanat gibi "geviş getirip geğirenler" diye millete hakaret etmeyi kendilerine hak görüp kendilerinin farklılaştığını sanıyorlar. Ahmet Hakandan mı hiç bahsetmeye gerek yok. Asıl duyarlı olması gereken İslami kesimin aydınları da benzeri hastalıklara yakalanmış, kendilerini yavaş yavaş içinde yaşadığı toplumdan koparmaya başlamış, burnu havalarda dolaşmayı ahlak haline getirmiştir. Bu camianın kendi içinde bir daha N. Fazıl Kısakürek, Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç gibi tipleri yetiştirmesi de oldukça zordur. Çünkü İslami camianın yazarları da artık siyasette, eğitimde, ekonomide kendilerine ağababaları bulmuşlardır. Sonuç olarak " Zavallı Türk aydını... Batılı dostları alınmasınlar diye hazinelerini gizlemeye çalışır. Sonra unutur hazineleri olduğunu. Düşmanın putlarını takdis eder, hayranlıklarını benimser. Dev, papağanlaşır. (C.MERİÇ)"