Bazı işler vardır sonu sadece zaman meselesidir. Sonunu bildiğiniz halde, nereye gittiğinizi gördüğünüz halde ne süreci durdurabilirsiniz, ne de geri adım atabilirsiniz. Suriye’de Beşar Esad’ın durumu da buna benziyor. O da dâhil herkes biliyor ki Suriye’de Esad dönemi bitiyor. Rejim meşruiyetini kaybetmekle kalmadı, gücünü de büyük oranda yitirdi. Suriye sokaklarında artan şiddet, kuşatılan şehirler, muhalifleri öldürme konusunda çetelere verilen sınırsız izinler ve daha nice barbarlık Şam Yönetimi’nin ne kadar güçlü olduğunun değil, ne kadar çaresiz olduğunun işaretleri.

Beşar Esad iktidara geldiğinde babasının kurduğu ‘korku rejimi’nin artık daha fazla dayanamayacağının farkındaydı. Yapılması gerekenleri de iyi biliyordu. Ancak pek çok reforma cesaret edemedi, pek çok reformu yapmasına ise babasının kurduğu Suriye’nin derin devleti müsaade etmedi. Kendisini ülkenin de sahibi sayan Nusayri azınlık Esad’ın reform girişimlerinden dahi korktu. Sonuç olarak Beşar ve eşi Esma Esad ‘güler yüzlü ve iyi diktatör’ fotoğrafları ile yaklaşık 10 yıl Suriye’yi idare ettiler. Fakat hepimizin şahit olduğu üzere Esad’ın bu kararsızlığı Suriye’ye çok pahalıya mal oldu. Suriye halkı şu anda adeta ağır çekim bir işkence sürecini yaşıyor. Çünkü Esad’ın bu saatten sonra gittiği yoldan geri dönmesi mümkün değil. Eğer geri adım atar ise bizzat kendi rejimi tarafından yok edilebilir. Diğer taraftan uluslararası toplumun da Suriye için bir acelesi yok. ABD, Avrupa Birliği veya Arap ülkeleri daha az Suriyeli ölsün diye para ve insan harcamak istemiyor. Rejimin Şam’da kendi hataları ile ağır ağır yok olmasına kimsenin itiraz etmediğini görüyoruz. Oysa Suriyeli muhalifler kendilerinden beklenmeyen bir cesaret sergiliyor. Kendilerinin veya yakınlarının öldürüleceğini bile bile sokaklara çıkıyor, rejimi protesto ediyorlar. Bunun karşılığında muhalifler dünyaya “artık daha fazla kınama veya söz istemiyoruz, müdahale istiyoruz” çağrısında bulunuyorlar.

Suudi Arabistan’ın çözüm önerisi ise Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması. ABD’de bazı çevreler de aynı şekilde düşünüyor. Ancak sızan bilgiler Obama’nın bu konuda henüz ikna olmadığı yönünde. Diğer taraftan Birleşmiş Milletler’de bölgeye barış gücü gönderme seçeneği üzerinde çalışmalar başladı bile. Tabii Çin ve Rusya engelleri aşılabilirse.

***

Suriye düşerse bu durum sadece bir ülkenin iç meselesi olarak kalmayacak. Suriye duvarın en altındaki tuğla gibi, pek çok denge bu ülkeye bağlı. Örneğin Suriye, İran’ın bölgedeki tek devlet müttefiki. Eğer Suriye giderse İran, Lübnan ve Filistin bağlantılarını kaybedecek ve iyice izole olacak. Yalnızlaşan İran belki de Batı karşısında kolay bir lokmaya dönüşecek. Bu nedenle İran Suriye’deki ayaklanmayı kendisine de karşı görüyor. Bu durum en çok Rusya ve Çin’i kaygılandırıyor. Ortadoğu’da güç dengesinin bu kadar hızlı ve radikal değişmesini istemiyorlar.

Diğer taraftan Filistin meselesinde de devasa değişimler yaşanıyor. Bugüne kadar İran’ın verdiği paralarla ve Suriye’nin sağladığı destekle ayakta kalabilen Hamas, Suriyeli muhaliflere açık destek verdi. Hamas’lı Başbakan İsmail Haniye son konuşmasında “Arap Baharı’nın tüm insanlarını selamlıyorum, özgürlük, demokrasi ve reform isteyen tüm Suriye halkını selamlıyorum” dedi. Böylece Hamas’ın Suriye-İran-Hizbullah hattı ile bağları tamamen kopmuş oldu. Oysa söz konusu blok meşruiyetini daha çok Filistin Davası’ndan alıyordu. Filistinliler ile İran ve Suriye arasındaki bağın kopması şüphesiz bu bloğun daha fazla izole olmasına neden olacak.

Suriye’de ‘işkence’ her iki kesim için de ağır ağır devam ediyor. Muhalifler silah ve doğrudan müdahale bekliyor. Şam rejimi ise iç savaş ve parçalanmış bir Suriye’yi bile seçenekleri arasına aldı. Fakat işkence sadece Suriye’de değil, İran ve Lübnan’da da yaşanıyor. Hatta büyük bir bölgesel mezhep çatışmasından korkanların gözü de Suriye’de. Ve elbette Türkiye’nin de... Çünkü tüm Ortadoğu’nun kaderi bir yönüyle Suriye’ye bağlı.

Kaynak: Star