Hillary Clinton karşısında başkan adaylığına giderek yaklaşan Barack Obama, başkan olarak birçok alanda ne yapacağına dair gizemini koruyor. Demokrat adayın önseçim yarışının kalan kısmında, ekonomi ve dış politika siyasetine yönelik sözde değil özde bir resim sunması şart

Demokrat Parti'nin önde gelen strateji uzmanlarından biri, Clinton kampanyasının da sık sık zikrettiği bir eleştiriyi akla getiren şu soruyu soruyor: "Basın neden Barack Obama'ya karşı bu kadar kollayıcı bir tavır sergiliyor?" Haklı gerekçeleri olan bir soru bu ve Obama delege sayısı bakımından öne geçmiş göründüğüne göre, bilhassa benim gibi onun hakkında olumlu yazılar yazanların daha yakından bir bakışını hak ediyor. Bunun nedeni gayet basit:
Müşterinin pişman olmasını önlemek.
Obama Amerikan siyasetinde bir fenomen -genç seçmenler arasında benim on yıllardır tanık olmadığım bir heyecan kıvılcımını çakan bir aday. Destekçilerinin de sloganlar eşliğinde dile getirdiği üzere, 'ırkın önemli olmadığı' bir ülke vaat ediyor. Ve Amerika'dan tehlikeli biçimde uzaklaşmış bir dünya için de, Amerika hakkındaki olumsuz yargıları ortadan kaldıracak yeni bir yüz öneriyor; ülkenin duruşunun ve güvenliğinin bu şekilde güçlenebileceğini savunuyor.
Teknokrat mı, yeni Demokrat mı?
Fakat bunlar sembolik nitelikler. Obama'nın başkan olarak birçok alanda gerçekten ne yapacağıysa gizemini koruyor. Giderek Demokrat Parti adaylığına yürüyüş olarak görünen süreci tamamladığında, Obama'nın üzerinde 'değişim' yazan ayartıcı pankartın arkasında ne olduğunu daha açık bir biçimde ortaya koyması gerekiyor.
Ekonomi politikalarıyla başlayalım. Bütün önde gelen aday adayları gibi Obama'nın da planlar ve önerilerle tıka basa dolu olan bir internet sitesi var. Fakat bu kadar farklı mevzuların ve önerilerin nasıl olup da bir araya gelebildiğini açıklamak hayli güç. Obama, Bill Clinton geleneğiyle uyumlu bir biçimde, geleneksel sosyal programlara şüpheyle bakan bir 'Yeni Demokrat' mı? Eski rakibi John Edwards gibi, iş güvencesi ve vergi eşitliğini iç politikanın en büyük öncelikleri olarak gören bir neo-popülist mi? Ya da ekonomik sorunlara çözüm önerileri Hillary Clinton'ınkilerden çok da farklı olmayan bir teknokrat mı?
Obama'yı bu siyaset haritasının neresine oturtacağım konsunda hâlâ kafam karışık. Son bir kaç haftaya kadar onu 'Yeni Demokrat'la 'teknokrat' arasındaki bir yerlere koyardım. Fakat büyük sanayi kentlerindeki seçmenlere hitap ederken Obama, Edwards'a daha benzer bir ton kullandı. Birkaç ay önce orta sınıfın vergilerinde, her ailenin gelirinde 1000 dolarlık artış sağlayacak bir kesinti önermişti. Bu, ciddi ve gerçek bir tartışmayı hak eden büyük bir politika değişikliği.
Obama, çarşamba günü Wisconsin'deki bir otomobil fabrikasında yaptığı konuşmada, 'Edwardyen' incilerine yenilerini ekledi. 'Yeşil yakalı' işler ve yeni enerji kaynakları geliştirmek için 150 milyar dolarlık bir program oluşturulması çağrısı yaptı. Bu arada otomobile dayalı toplumumuzun bütün otoyollarını ve köprülerini onarmak için 10 yıl zarfında 60 milyar dolar harcama yapacak bir 'Ulusal Altyapıya Yeniden Yatırım Bankası' önerdi. Obama'ya şu soru ısrarla sorulmalı: Kargaşa içinde görünen bir ekonomi bu kadar büyük programları kaldırabilir mi?
Dış politika, Obama'nın lafa gelince en uzun, fakat ayrıntıya gelince en kısa konuştuğu alan. Irak'a yönelik, "Girmek konusunda ne kadar dikkatsiz davrandıysak, çıkmak konusunda o kadar dikkatli davranmalıyız" cümlesiyle özetlediği tutumunu her zaman sevdim. Ve geçen yaz ona bu cümlenin
pratikte ne manaya gelebileceğini sorduğumda, Irak içinde ve civarında
kalıcı bir güç bırakılması, birliklerinse aşama aşama, temkinli bir biçimde çekilmesi gerektiğinden söz etti.
Fakat son aylarda Irak'tan daha hızlı ve daha kesin bir çekilmeden dem vuran bir tonu benimsedi. Obama'nın kamuoyunda, sorumluluk dahilinde ulaşılması mümkün olmayan çabuk bir çözüm beklentisi yaratmasından korkuyorum.
Hangi aday mevzu bahis olursa olsun, danışmanlarının kalitesi daima sorgulanır. Hillary 2. Clinton olarak ortaya çıkarken bir hazır danışmanlar ordusu vardı ve bu onun hem gücü hem dezavantajıydı. Obama'nın danışmanlarıysa karışık bir grup ama siyaset analizcilerinden bazı şikâyetler duyuyorum. Obama'nın önde gelen dış politika gurularından Anthony Lake, Bill Clinton'ın birinci başkanlık döneminde ulusal güvenlik
danışmanıyken yaygın eleştirilere konu olmuştu. Lake'in Obama'nın danışmanı sıfatıyla üstlendiği rol, 'değişim' sloganının ardında ne gibi bir öz bulunduğunu sorgulayanları ikna etmiyor.

JFK de çok eleştirildi

Obama'nın niye daha yakından incelenmesi gerektiğini anlamak için, örnek aldığı siyasetçiyi, yani Başkan John F. Kennedy'yi hatırlamamız yeter. Obama gibi JFK de Senato'da, önemli bir yasama sicili olmaksızın nispeten kısa bir zaman geçirmişti. Genç ve karizmatikti, fakat dış ve iç politikaları bakımından belirsizdi ve ilk 18 aylık görev döneminde JFK ülke içinde ve dışında sık sık topa tutuldu. CIA Küba'ya yönelik yarım yamalak istila harekâtında onu enayi yerine koydu. Ve Sovyet lideri Nikita Kruşçev Kennedy'yle ilk görüşmesinden sonra, onun köşeye sıkıştırılacak kadar zayıf ve kararsız olduğu sonucuna vardı -ki bu değerlendirme Küba füze krizine yol açtı.

Obama'nın tecrübesizliği hayati bir kusur değil, fakat gerçek bir mesele. Kampanyasının kalanını, seçmenlere ülkeyi nasıl idare edeceğine dair sözde değil özde bir resim sunmak için kullanmalı.

Kaynak: Radikal