Komünitaryenizm (Communitarianism) 1980'lerden itibaren ABD ve İngiltere'de, liberalizmin köktenci yorumlarına karşı reaksiyon olarak gelişen bir düşünce akımı.
Bu akımın temel görüşlerinin, benim ulaşabildiğim en iyi açıklaması, Daniel Bell'in Stanford Felsefe Ansiklopedisi'ndeki makalesi. Geleneklerin, ailenin, toplumsal dayanışmanın önemini vurgulayan akımın iki kuşağı ya da dönemi var: 1980'lerde, Batı kökenli temel hak ve özgürlüklerin (insan haklarının) evrensel, yani bütün toplumlar için geçerli olup olamayacağını sorguluyorlar. 1990'larda ise, insan haklarının evrenselliğini sorgulamaktan vazgeçiyorlar. Dikkatlerini Batılı liberal toplumların giderek parçalanması, bireylerin birbirlerinden uzaklaşarak yalnızlaşması, boşanmaların çoğalması, maddi açgözlülük ve siyasete yabancılaşma gibi sorunlara çeviriyorlar. Bunların aşılabilmesi için bireyin haklarıyla topluma karşı sorumlulukları arasında bir denge kurulması gerektiğini ileri sürüyorlar.
ABD'nin en ünlü sosyologlarından biri olan Amitai Etzioni, 1990'larda akımın önde gelen sözcülerinden biri. "Let Them Wear Scarves / Bırakın başlarını örtsünler" başlıklı yazısını (Huffington Post, 10 Nisan) okuduğum zaman, hemen yazının çevrilerek Zaman'da yayınlanmasını rica ettim (Bkz. Zaman, 15 Nisan). Bu yazıda Etzioni isteyen kadınların dinsel (ya da siyasi) nedenlerle başlarını örtmelerine karışılmaması gerektiğini savunuyor ve şöyle diyordu: Bugün kadınların başlarını örtmelerine ses çıkarılmayan yerlerde, yarın başlarını örtmek zorunda bırakılacakları gerekçesiyle başörtüsünü yasaklamak, yarın zorla beslenme tehdidiyle karşılaşabileceğiniz gerekçesiyle bugün yemek yemekten men edilmeye benzer.
Etzioni, yazısına gelen tepkiler üzerine, kendi internet sayfasında bir cevap yayımladı (25 Nisan). Bu cevabın en ilginç tarafı Etzioni'nin, Prof. Şerif Mardin'in "mahalle baskısı" dediği olay ile nasıl başedilebileceğine dair görüşleri. Etzioni şöyle diyor: "Zorlamaya değil de toplumsal baskıya maruz bırakılma durumunda konunun daha karmaşık bir hal aldığını kabul ediyorum... Toplum baskısı eğer bireylerin toplumun genel normlarına uymadıkları takdirde yüzlerini göstermeye cesaret edemeyecekleri noktaya kadar tırmanacak olursa, kamuoyunu özgür bir toplumun yurttaşlığının ne demek olduğuna dair bilgilendirecek bir eğitim kampanyası düzenlenmesinin zamanı gelmiş geçiyor demektir. Özgür bir toplumun yurttaşlığı, farklılıkların hoşgörüyle karşılanmasını içerir. Bir tür hoşgörüsüzlüğün yerine başka bir tür hoşgörüsüzlüğün konmasının anlamı yoktur.
"Başkalarını dinsel emirlere uymaya zorlayan Müslümanlar varsa, elbette ki bunlara engel olunması gerekir. (Özgür toplumlardan söz ediyorum. Onları daha liberal yapmak için Müslüman ülkelerin işgal edilmesini kesinlikle önermem.) Müslümanların (ya da herhangi başka bir grubun) üyelerine nasıl davranacaklarına dair aşırı bir baskı uygulamaları halinde, onlarla uygar bir toplumun nasıl bir yer olduğuna dair bir diyaloga girilmesine ihtiyaç olduğu muhakkaktır. Ne var ki, bireyler dinsel (ya da siyasi) bir simgeyi arkadaşlarının, ailelerinin ya da içinde yaşadıkları topluluğun teşvikiyle giyiyor olsalar dahi, buna özgür bırakılmalıdır."
Etzioni ile hemfikir olduğum noktaları şöyle sıralayabilirim: "Sonra mahalle baskısı olur" diye özgürlükler kısıtlanamaz. "Mahalle baskısı"nı önlemenin çaresi, devlet baskısı değildir. Hoşgörüsüzlük ya da farklılığa saygısızlığın bir türünü önlemenin yolu, başka bir türlüsünün teşviki olamaz. Hoşgörüsüzlüğü önlemenin yegane yolu, uygar bir toplumun farklılıklara saygıyla yaklaşılan bir toplum olduğunu, daha ilkokuldan başlayarak yurttaşlara telkin eden bir eğitim sistemidir. İlkokul sıralarından başlayarak farklılığa saygısızlığı aşılayan bir devlet, yasak ve baskılarla hoşgörüsüzlüğü önleyemez. Amitai Etzioni Sabancı Üniversitesi'nin davetlisi olarak 29 Nisan günü İstanbul'da bir konferans verecekti. Ne yazık ki, Etzioni ABD'ye erken döndüğü için konferans iptal edildi.
Kaynak: Zaman