"Bu ülkedeki bir siyasi cinayeti çözmenin sonuçları çok tehlikeli olabilir" demişti, Lübnanlı gazeteci arkadaşım. 2005'te Başbakan Refik Hariri'ye düzenlenen suikastı kastediyordu. Bölgede etkili olmaya çalışan ne kadar ülke varsa, İran, Suriye, İsrail, ABD, AB, Rusya, hepsinin gözünü diktiği ve işine geldiği yöne çekiştirdiği o mavi yeşil güzelim Lübnan'ın iç sorunlarını ve karmaşık etnik yapısını düşününce, arkadaşıma hak vermemek elde değil.
Yaşananlar çok gerçek olduğu için, insanlar acı çektiği için yapacağım benzetme biraz sevimsiz kalacak ama, Hariri suikastına dair gelişmeleri izlemek, çok iyi kurgulanmış bir cinayet romanını okumaya benziyor.
Cinayetin gerçekleştiği an, olağan şüpheliler ilan edilmişti. Lübnan'nın güçlü bir ülke olmasını istemediğinden iç dengeleriyle oynayan İsrail ya da Hariri'nin politikalarından rahatsızlık duyan ve Lübnan'ı denetiminde tutmak isteyen Suriye. Kimse pek söz etmedi ama, Hariri'nin iş bağlantıları düşünülürse belki de uluslararası mafya.
Geçen dört yılda araştırma komisyonları kuruldu, BM'nin atadığı savcılar her taşın altına baktı, en son uluslararası mahkeme kuruldu. Suriye Devlet Başkanı Başar Esad'ın bile sorgulanması gündeme geldi ama uzun süredir tutuklu olan Suriye istihbaratından bazı generaller sonunda bırakıldı. Bu arada başka suikastlar oldu, suikastı soruşturan Lübnanlı polis gibi.
Bu süreçte, Ortadoğu coğrafyasını etkileyen gelişmeler de oldu. Suriye suikasttan sonra dış baskılarla Lübnan'dan çekilmek zorunda kaldı. İsrail askerlerinin Hizbullah tarafından kaçırılmasını bahane edip 2006 yazında Lübnan'a savaş açtı. Değişen iç dengeler önce Batı yanlısı güçlerin aleyhineymiş gibi görünse de bir hafta sonraki seçimler için Hizbullah'ın iktidarı ele geçirebileceği konuşulur oldu. Bu arada diyalog öneren Obama hükümeti başa geldi. İran'ın etkisi de artıyor.
Tam bu sırada, Der Spiegel dergisi uluslararası mahkemenin elinde Hariri suikastının Hizbullah'ın işi olduğuna dair güçlü deliler olduğunu iddiasını ortaya attı. Buna göre, suikastın olduğu günkü cep telefonu kayıtları izlenmiş, sekiz kişilik ekibe ulaşılmış, o ekibin de Hizbullah militanı olduğu tespit edilmiş ama mahkeme şimdilik bunları açıklamak için bekliyormuş. Elbette Hizbullah iddiayı hemen yalanladı, seçimlerin etkilenmeye çalışıldığını söyledi. Anlayacağınız, romanın epey bir sayfası bitti ama cinayetteki sis perdesi daha da kalınlaştı. Üstelik kimse gerçekçi bir tahmin yürütemiyor çünkü birçok tutarsızlık ve yanıtlanmamış soru var.
Polisiye sever bir okur olarak tahminim, Hariri'nin bir katili olmadığı.. Bence Ortadoğu'da huzur istemeyen devlet dışı aktörlerinin bulunduğu çetelerin işi olabilir. Kendi milliyetlerinden önemli gördükleri bir çıkar ağı onları bir arada tutuyor. İşte bu yüzden, Ortadoğu'nun suikastlarını çözmenin sonuçları ilk bakışta tehlikeli gibi gözükse de, barışa şans tanımanın başka yolu da yok...
Kaynak: Radikal