Mısır’da Kıpti toplumunun tanınmış ferdi eczası Amgad Boutros’un “Ben çocukken Müslümanlar ile Hıristiyanlar birlikte eğlenir, birbirlerinin bayramlarını kutlardı” diye anımsadığı günler hatıralarda kaldı.
İki kesim arasındaki kutuplaşma kuşkusuz İslam’ın bu topraklara girdiği günden beri var ama şiddet modern zamanların meselesi. Her toplumda yaşanabilecek sorunlar ne hikmetse Mısır’da anında dinsel çatışmanın bahanesi oluveriyor. Ocak 2010’da bir Hıristiyan’ın Müslüman kıza tecavüze ettiği suçlamasıyla 6 kişinin öldürülmesi bunun en çarpıcı örneği. Son olarak 1 Ocak’ta İskenderiye’de Azizler Kilisesi’ne düzenlenen intihar saldırısı 21 can aldı. Gerekçe iki Kıpti kadının Müslüman olduktan sonra kilisede rehine tutulduğu iddiası. Velhasıl çanlar bu sıralar, 80 milyonluk nüfusun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan Hıristiyanlar için çalıyor.
Ezabi’nin azabı
Ortadoğu’nun en kalabalık Hıristiyan azınlığa karşı devletin adı konmamış ayrımcılık politikasını, Vahhabizme bandırılmış Kaide bağlantılı grupların şiddeti tamamlıyor. Kıptilerin durumu ‘bir dokun bin ah işit’ misali. Anlattıklarına bakılırsa üst düzey bürokrasi Kıptilere kapalı. Orduda komutan olabilmek ne mümkün! Telekom kralı Naguib Saviris ve Maliye Bakanı Yusuf Butros Gali’yi saymazsak ekonomi ve siyaset alanında yoklar. Akademik alanda da öyle. Kasımdaki seçimde mecliste temsil oranları yüzde 1’e düştü. Yeni kilise açmaları neredeyse imkânsız. Sorunlar listesi uzayıp gidiyor. Sorunların bazıları rejimin yönetim eliti dışındaki herkesi yok sayan genel karakteriyle alakalı olsa da çoğu hakikaten Kıptilere özgü. Dinsel tabanlı çatışma, 1970’lerde rejimi tehdit eden İslamcı radikalizmi pasifize etmek için göstermelik şeriat ilan eden Enver Sedat’la başladı. Sedat 1981’de 170 papazı hapse tıkıp Kıptilerin Papası 3. Şenuda’ya da ayin yasağı getirmişti. İnzivaya çekilen papa Mübarek döneminde tekrar postuna dönmüştü. Ayrımcılık özellikle kilise yapımında simgeleşiyor. Ülkede 93 bin camiye karşın 2 bin kilise var. Kıptiler artan nüfusa paralel olarak yeni kilise yapımına izin alamamaktan yakınıyor. Sorunun geçmişi daha eskilere dayanıyor. Yetkililer, ‘Ezabi Kararnamesi’ diye bilinen dönemin İçişleri Bakan Yardımcısı Ezabi Paşa’nın 1934’te yayımladığı bir fermanı Damokles’in kılıcı gibi kullanıyor. Kararname bir kilisenin temelini atmak için 10 şart sıralıyor. Bunların başında şunlar geliyor: “Müslüman komşular itiraz etmeyecek, en yakın camiye 100 metre uzakta olacak, bölgede yeteri kadar Hıristiyan yaşayacak.”
Aynı şartlar cami için de geçerli. Fakat Müslümanlar için fiilen engel yok. Bu şartlar karşılanırsa onay için devlet başkanının kafasını sallaması gerekiyor. Bu koltukta oturan Hüsnü Mübarek kesinlikle hiçbir kilise projesine taş koymadığını savunuyor. Şeklen doğru. Çünkü taşı, bu onay yetkisini devrettiği 26 vali yapıyor. Hatta yıllarca uğraşıp validen izni koparanlar bu kez “Güvenlik açısından sakıncalıdır” diye ferman buyuran yerel polise takılıyor. En son Kasım 2010’da Giza yakınlarında kilise yapma girişimi kanlı bittiydi. Kahire’de izinsiz yapıldığı gerekçesiyle kilise inşaatı mühürlenince Kıpti öfkesi sokağa taştı ve merhamet yoksunu polisin müdahalesiyle 2 kişi öldü. Devletin günler öncesinden gelen tehditlere karşı, kilisenin önüne park edilmesini yasaklamak gibi basit bir önlem dâhil hiçbir tedbir almadığı aşikâr. Hal böyle olunca Kıptiler hükümetin kendilerine İsrail’in Hamas’a davrandığı gibi davrandığını düşünüyor. İki inanç grubu arasındaki sürtüşmeyi körükleyen ana faktörlerden biri işte bu ayrımcılık.
Amerikan yardımları Kıptilere
Bir de madalyonun öteki yüzü var; Orada karşımıza ‘kutsal savaş’ bileyicileri çıkıyor. Kıptilere karşı bilenen İslamcı grupların komplo teorisine göre 3. Şenuda kilisenin mahzenlerinde silah depolayarak gelecekteki kutsal savaşa hazırlanıyor. Arkalarında ise İsrail var. Kutsal savaş komplosunda pazılı, ABD’nin Mısır’a yaptığı yardımları Kıptilere yönlendirme politikası tamamlıyor. 2006’da Kongre’ye sunulan bir belge ile Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) üzerinden Mısır’a yapılan yardımların Kıpti örgütlere kanalize edildiği ortaya çıkmıştı. Belgeye göre USAID, Kıpti nüfusun yaşadığı Yukarı Mısır’ın yanı sıra İskenderiye ve Kahire’deki sağlık, eğitim, altyapı ve sivil toplumu geliştirme projelerine odaklanmış. Ayrıca 6 yılda 40 Kıpti NGO’ya 2.2 milyon dolar hibe edilmiş. Temsilciler Meclisi Tahsisatlar Komitesi de, 2008’de Mısır’a demokrasinin gelişimi için ayrılan 50 milyon dolarlık yardımın en az yarısının Kıptilere verilmesini öngörmüştü. Yardımlardaki ‘ayrımcı politika’ İslamcılar arasında “Kıptiler ABD’nin maşası” şeklinde tevil ediliyor ve düşmanca hisleri körüklüyor. Hatta bundan rahatsız olup da bunu ‘Osmanlı yıkıldıktan sonra Batılı devletlerin azınlıkları koruma bahanesiyle Mısır'ı işgal etmesine’ benzeten Hıristiyanlar bile var.
Birileri Mısır’dan başlayıp Ortadoğu’ya saran bir kutsal savaşın hayaliyle yanıp tutuşuyor olabilir ama iş eninde sonunda içerde bitiyor. İç savaşı önlemenin yolu, “1967 ve 1973’te Mısır ordusunda savaştım. İsrail’de esir kaldım. Ama şimdi ezeli ve ebedi ülkem benim kökümü kazımak istiyor” diyen Azizler Kilisesi’nin müdavimi Peter Gobrayel’i içine düştüğü yabancılaşma hissinden kurtarmaktan geçiyor.
Kaynak: Radikal