Son yıllarda Türkiye'nin AB ile serüveninde , AB'den Türkiye'ye yönelik tekrarlanan taleplerden en önemlisi, nüfus hüviyet cüzdanlarındaki Din hanesinin kaldırılmasıdır. Talebin gerekçesi olarak da; çoğulculuk, eşitlik, eşit vatandaşlık ve özgürlük kavramları mesned tutulmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bu hanenin kaldırılmış olduğu, bunun ayrımcılığa neden olduğu belirtilerek, Türkiye'nin de Avrupa Birliği'ne aday ülke olarak bu adımları atması istenmektedir.
Osmanlı döneminde, gerek Anadolu'da gerek memâlik-i şâhânenin diğer bölgelerinde, resmi nüfus kayıtlarında, tahrir defterlerinde tebaa, müslim, gayr-i müslim tasnifine tabi tutulmuştur. Özellikle müslim ahali için mezhebe ya da etnik kimliğe dayalı tasnif ya da ayırımlardan sakınılmıştır. Sadece vilâyet salnâmelerinde, bilgi kabilinden bu tür tasnifi ihtiva eden malumata yer verilmiştir. Gayr-i müslim ahalide ise etnik kimlik (Rum, Süryanî, Ermeni) tasnifleri yapılsa da bu, bağlı oldukları kiliselere göre yapılmıştır.Çünkü, Hristiyan topluluklarda Kitâb-ı Mukaddes, bu toplulukların bağlı oldukları kiliselerin benimsediği dillerde yazılıp okunurdu. Rum Ortodokslar, kutsal metinleri Yunanca'dan okuyup yazarken, diğerleri Ermenice yahut Süryanice, Aramca, Latince vs. dillerde okuyup yazmakta, ibadetlerini bu dillerde gerçekleştirmekteydiler ( bu bağlamda, Hristiyan topluluklarda kutsal metinler tek ve ortak bir dilden okunmamaktadır). Müslümanlıkta ise Kur'an-ı Kerîm bütünüyle Arapça olup, kutsal metin olarak sadece bu dilde okunup yazıldığı ve Arapça dışında farklı bir ibadet dili olmadığı için bu şekil bir ayırım ve tasnif söz konusu olmamışır. Dolayısıyla dini topluluk ve inanç grupları 'din esaslı' tasnife tabi tutulmuştur. DEVAMI>>>