Bu belki peygamberden (S.A.V.) bir alıntı: “İlim Çin’de bile olsa arayınız.” Bu ruhla ve Çin’in giriştiği dikkat çekici ekonomik gelişimi göz önüne alarak, Çin ekonomik gelişiminin mimarı Deng Xiaoping’in söylemiş olduğu şu söze başvurmak isterim: “Kedinin siyah veya beyaz olmasının önemi yoktur, fare yakaladığı sürece iyi bir kedidir”. Bu söz, ‘uzman olmaktansa kızıl olmanın’ daha iyi olduğunu ilan eden Büyük Proleteryan Kültür Devrimi’ne bir yanıt olarak şöhret kazandı. Batı düzenini aşacak bir şey hayal etmeye çalışanlarımız, genellikle kedinin rengi hakkında endişelenmeden farenin yakalanmasına odaklanmaları yönünde uyarılırlar. Diğer bir deyişle, ‘ideolojik’ bir eleştiri geçersizdir. İlk bakışta İslam ve gelişimi karıştırma fikri, kedinin fare yakalama becerisinden çok sadece kedilerin rengi konusunda endişelenmek gibi görünür.
Neticede, 1930’lardan beri Müslümanlar İslamcı bir ekonomiyi formüle etmeye çalıştılar; fakat sonuçlar kozmetik (faiz alındığını gizlemek için çeşitli araçlar), marjinal (örneğin Pakistan’da Zekat devlet enstitüsü) ve büyük ölçüde ilgisiz oldu (Müslümanistan’da, Malezya veya Türkiye’deki ekonomik hikayeler, o tip İslami ekonomilerin ilanı olarak görülemez). İslami ekonomilerin yoksulluğu düşünülürse, İslam ve Gelişimi dile getirmek, budalalığı budalalıkla takip etmek gibi görünüyor. Timur Kuran, İslami ekonominin olasılığı eleştirisinde, köprüler inşa etmek, depremlerle başetmek veya çelik yapmak için belirli bir İslami yöntem bulunmadığını iddia eden bir ekonomist. Bunun gibi bir entelektüel konumda, İslami gelişimin düşüncesine bile vakit yoktur. En iyi şartta, İslami gelişimi ahlakın alanına teslim eder ve tek geçerli gelişim biçiminin, sonuç veren olduğunu iddia eder. Diğer bir deyişle, mesele kedilerin rengi değil farelerin yakalanmasıdır. Bu doğrultuda, İslami gelişim veya herhangi belirli başka bir gelişim biçimi üzerine endişe etmeden, basitçe doğal geleni yapmalıyız. Doğal olan elbette zaten şu an burada olan. Gelişim durumunda bu, Batı’nın öncülük ettiği gelişimin yolunu izlemek veya daha kesin olmak gerekirse, Avrupa merkezciliği kuran ve kurumsallaştıran bir mit olarak, Batı’nın nasıl kazanıldığı mitini takip etmektir. Geniş biçimde sömürgecilik sonrası düşünme denebilecek entelektüel aktivitenin çoğu Batı miti ve Batı tarihinin arasındaki uçurumu gösterir. Eleştiride alternatifi olmayan böyle bir vurgu, gelenekselciyi kurumsal durağanlıkla desteklendiği ve yerleşik sağduyunun kendini sürekli tekrar ileri sürdüğü bir konuma yerleştirir. Böylece İslamcı bir gelişim yolu bulabilirsek, gelişimin doğal şeklini kabul etmek için seçeneğimiz yoktur.
Doğal olanın ne olduğu yine de çok belirgin değildir. Durum köprü inşa etmek için belirli İslami bir yol olmaması olsa, ekonomik etkinlik olarak Müslümanların yaptıkları şeyler var; örneğin, Müslüman topluluklar belirli bir şekilde öldürülmüş hayvanların etlerini yiyorlar ve bazı etleri yiyor, bazılarını yemiyoruz. Bunların tümü ekonomik aktivitenin organizasyonuna işaret ediyor. Müslümanların domuz yememe eğilimi ne doğal, ne de bu yasak evrensel; fakat böyle bir yasak ekonomik akitiviteyi şekillendiriyor. Bir sulama kanalını kazmanın İslami bir yolu olmayabilir fakat Müslüman olmak, ekonomik etkinliğin organize edildiği yolu etkiler. Müslüman olmak pazarların ve tacirlerin karşılamaya çalıştığı talepleri teşvik eden istekleri kurgular. İslam’ın kendisi belirli bir gelişim yöntemi sağlamazken, gelişim süreci ile tamamen ilgisiz de değildir. İslam ve Gelişim arasındaki ilişki İslam kültüründe bulunabilir.
İslam kültürü, İslam’dan ilham alan her şeye işaret eder; fakat İslam’ın kendi esininin bir parçası değildir. İslami matematik yoktur fakat İslam kültürü matematiği vardı. Bunlar kültürel, sosyal ve politik olarak İslam’ın baskın olduğu toplumlardaki matematikçilerin çalışmalarıydı. İslam kültürü gelişimi, sadece kapsamlı bir plan olarak Kuran DEVAM>>>