Avrupamerkezcilik ile ilgili en sık karşılaşılan kinayelerden biri, Batı’nın dışındaki sorunların siyasi nedenlere bağlı olduklarını anlayamayışıdır. Sömürgecilik sonrası dönemde, Avrupa değerlerinin, kültürel pratiklerinin ve tarihlerinin evrensel olarak tatbik edilebilir olduğunun kabul ettirilmeye çalışılması, olayların doğal düzeni olarak değil de bir politik proje olarak algılanmaya başlandığında, Avrupamerkezcilik görünürlük kazanmıştır. Avrupamerkezcilik, Batı dışındaki toplum ve idarelerin siyasi sebeplerle harekete geçmesini engellemekte, bu da Batı dışındaki dünyanın sorunlarının açıklanmasına imkan vermemektedir. Batı dışındaki toplumlarda şiddet vardır ancak bu şiddetin bir anlamı olmadığı düşünülmektedir. Batı dışındaki sorunlar ya dönemsel tutkuların sonucu olarak gösterilmekte ya da anlaşılmaz ve mantıksız görülmektedir.

***

İslam dünyasındaki çalkantılara baktığımızda, bu Avrupamerkezci bakış kendini göstermektedir. Amerikan yanlısı rejimler arasındaki sorunlar, Arap olanlarla olmayanlar, hatta daha absürd şekilde Sünniler ile Şiiler arasındaki problemler olarak yararlı biçimde tanımlanamaz. -Bu Suudi Arabistan tarafından koordine ediliyor ve Türkiye ve İran, egemenlik yanlısı rejimleri temsil ediyor. - Suriye’de Baas rejimi yanlılarıyla muhalifleri arasındaki sorunlar da etnik gerilim veya mezhep farklılıklarına bağlanamazlar. Sorun mevcut Baas rejiminin iktidarda kalıp kalmayacağıdır. Çatışma ancak bir dost ve düşman arasında bir ayrım varsa mümkündür. Bu tür bir ayrım, siyasetin kilit unsurlarındandır. Dost ve düşman gerekli nitelemelerdir; dost ve düşmanlar, insanların belirli talepler karşısında taraflarını seçme süreçlerinde ortaya çıkarlar. Amerika öncülüğünde gerçekleşen Afganistan işgaline karşı çıkanlar, bunu kültürleri ve genleri onları şiddete yönlendirdiği için yapıyorlar. “Teröre karşı savaş” açıklanırken, Amerika öncülüğündeki bu işgale dinsel ve etnik nefretin bir yansıması olarak karşı koyanlar gözardı ediliyor, fakat uçaklı suikastler ve saldırılar Amerika’nın Müslümanlar’a karşı öfkesinin ve İslamofobi’nin bir ifadesi olarak kabul edilmiyor. Avrupamerkezcilik, taraflardan birinin Batılı olmadığı sorunlara yansıtılınca, sorunlar siyasi olmaktan çıkıyor ve özselleşiyor. Jeopolitik mücadeleler hastalıklı kişiliklere indirgeniyor. Katil ve işkencecilere karşı sabırla mücadele veren Batılı kadın ve erkekler, tutku ve kin olmadan, kendileri için bir şey istemeden kaosun olduğu yere düzen, çatışma olan yere barış ve acının olduğu yere çare götürmeye çalışıyorlar. Bu temsil, uluslararası düzenin hiyerarşik yapısını ve Batı’nın bu görevin korunmasındaki rolünü önlemiştir.

Avrupamerkezcilik’in Batılı sayılmayanların siyasi beklentilerini reddetme çabası, hem Batı’nın politikalarını hem de dünyadaki olayları değerlendirişini meşrulaştırmaya yarıyor. İran’ın gizli bir nükleer programı olduğunu varsayalım (ve İsrail’in ona yönelmiş 200 nükleer füzesi düşünülürse bunu neden yapsın?); bu pekala Pakistan’ın ‘Sünni’ bombasına karşı ‘Şii’ bomba üretmek olabilir. Veya Türkler, Kürtler ve Araplar arasında süregiden çekişmeler tarihin dışında ve kadim düşmanlıklar olarak yansıtılamaz; çünkü Türkler, Kürtler ve Araplar da en az Amerikan, Briton veya Almanlar tarihidir ve tüm diğer kimlikler gibi bu ulusal kimlikler de çeşitli süreçlerin sonucu olarak ortaya çıkmışlardır.

***

Avrupamerkezcilik, Batılı olmayan kültürlerde kurumsallaşmış veya tescilli olmayan çatışmanın önüne geçerek, tarihsiz halkların temsilini engelliyor. Çünkü siyaset fikri tarih yapmakla eşanlamlıdır. Böylece Avrupamerkezcilik, Batılı olmayan halklar arasındaki husumetini görmeyi reddederek onları tarihsiz halklar olmaya mahkum ediyor. Ayrıca Batılıları tarihe sahip ve bu yüzden ayrıcalıklı görmekle kalmıyor, bunu gerekli ve doğal olarak yansıtarak Batı egemenliğini pekiştiriyor.

Avrupamerkezci bakış açısı o kadar kökleşmiştir ki, bunun dışında konuşmak ve yine de anlaşılabilmek neredeyse imkansızdır. Bu yüzden karmaşık ve çeşitli kisveler altında Avrupamerkezcilik, Müslümanlar’ın kendi kaderini tayin hakkına karşı çıkanların hizmetindedir. Çünkü Filistin, Keşmir ve Çeçenistan’daki bütün mücadeleleri, otoriter bir yönetime karşı mücadele eden kadın ve erkeklerin eylemleri olarak değil mantıksız bir fanatiklik olarak görülüyor. Avrupamerkezci bakış, Çeçen nüfusunun üçte birinin öldürülmesini, üçte birinin ise sürgün edilmesinin sonuçlarını göremiyor; Putin’in eşkıya ve kafadarlarının sistematik tacizlerini değil, kurallara göre oynamayan bir direnişi görüyor. Aşırı Siyonist hareketin en büyük başarılarından biri, Filistin halkını iki ku-şak boyunca kuşatma ve tacize maruz bıraktıktan sonra, onları kendi acılarının failleri haline getirmesidir. Avrupamerkezcilik’in, politikanın sadece Batı’ya özgü olduğu ve geri kalanının sadece despot ve hanedanlar olduğu konusundaki ısrarı, Müslüman dünyasında da destek bulan bir tarihi bakıştır. Bu bakış ise Müslümanlık’ın temsil edilme olanaklarının ve dolayısıyla herhangi bir halk egemenliğinin önüne geçmektedir.

Kaynak: Star Gazetesi