Fransa, 11 Nisan’da, Avrupa Birliği’nde ‘burka’yı yasaklayan ikinci ülke oldu. Fransa’nın 60 milyonluk nüfusunun belki de beş-altı milyonu Müslüman; Fransa Avrupa Birliği’ndeki en yüksek Müslüman nüfusa sahip ülke. Kısa süre önceki ihtilafın tüm taraflarınca, burka giyen kadınların sayısının çok düşük olduğu, belki üç bini aşmadığı tahmin edildi. Bu sayının hızla arttığına dair güvenilir bir kanıt yok. Öyleyse neden yaygınlığı bu kadar düşük bir uygulama; nüfusunun bir kesimine diğerinden daha fazla yük bindirmesine ve toplumun geri kalanı için fiziksel bir tehdit oluşturduğuna dair ciddi bir delil olmamasına rağmen yasaklansın?
Yasağın sebepleri; varsayım, tez ve iddia yığınlarının etrafında gruplandırılabilir. İlki, Batılıların dünyanın geri kalanına telkin etmekten pek hoşlandığı alışıldık savlar: bir takım barbarları uygarlaştırmaya çalıştıkları. İkinci olarak, burkanın bir kadın hakları sorunu olduğu yönündeki tezler ve son olarak burkanın toplumu İslamlaştırmak için bir araç olduğu iddiaları. Bu iddiaların her birinin, onların tutarlılık ve inanılırlıklarını sarsan pek çok ironi ve anormallik içerdiğini göstermek çok da zor değil. 3000 kadının bağımsızlıklarını ifade etmelerini yasaklamaktaki aleni çelişki, Batının sömürgeciliğine az da olsa aşina olan birinin kesinlikle farkedebileceği bir iddiaya dayanıyor: “Uygarlaşmamış bir halkı özgürleştirmek için, önce onları köleleştirmeliyiz”. Bunun çeşitlemelerini Irak’ta görebiliriz: Irak’ı demokratikleştirmek için onu işgal etmeliyiz. Libya’da görebiliriz: Kaddafi rejimine karşı isyanı desteklemek için bunu stratejik çıkarlarımıza eklemeliyiz. Guantanamo’da görebiliriz: Evrensel insan haklarını muhafaza etmek için, bu mahkumların haklarını yok etmeliyiz. Elbette hayat çelişkilerle dolu ve Sarkozy rejiminin iki yüzlülüğü kimseyi çok da şaşırtmamalı. Belki de asıl hayal kırıklığı yaratan, Müslümanistan ülkelerinin ve diğer uluslararası siyasi kuruluşların, bu eylemleri kınama ve bunların aslında ne olduğunu tanımlama konusundaki isteksizlikleri ve Müslümanlara karşı yapılan ayrımcılığın resmi olarak kurumsallaştırılmasıdır. Bu önlemlere karşı büyük çapta protestoların olmaması için pek çok sebep var. Şüpheci biri, Müslümanistan elitinin Paris butiklerine duyduğu muhabbeti ve prensipler için iyi alışveriş fırsatlarını tehlikeye atmamasını buna sebep olarak gösterebilir. Realpolitik romantikleri, Fransa’nın ABD hegemonyasına karşı Müslümanlar’ın potansiyel bir müttefiği olduğunu ve Fransa’nın, kimilerine göre Irak Haçlı Seferi’ne katılmayı reddetmesinin, Amerika’nın istila ve işgalinin güvenilirliğini sarsma yolunda önemli olduğunu iddia edebilir. Müslümanistan liberalleri Fransızlar’ın yaptığının sadece gerekli olduğunu değil, yeterince ileri gitmediğini beyan edebilirler.
Siyaseti anlamanın bir yolu, onun bizim şahsi çıkarlarımızın ötesine geçen bir meşguliyet olarak görmektir. Başka bir deyişle, eğer bir kişi kendi üzerinde doğrudan bir etkisi olmayan bir mesele için mücadele ediyorsa, bu mesele kendinden fazla bir şeyi temsil ediyordur. Burkanın yasaklanması, sadece burka giyen kadınları ve belirli bir giysiyi giymeyi seçtikleri için dava ve tacizle karşı karşıya kalanları ilgilendirmeli. Burkayı yasaklamak isteyen insanlar için, onun görüntüsü geçmiş bir çağa ait efsanevi homojen bir toplum tasavvurunu sekteye uğratıyor. Yine de, işaretlerin sadece tek anlamları yoktur ve anlamları neticede siyasetin bir sonucudur.
Burkayı silme talebi, baskı altındaki kadınları özgürleştirme denemesi değil, daha çok Müslüman varlığını toplumsal hayattan silme denemesidir. Bu siliş, belki de tıpkı kadınların kültürel baskı altına alınması ile mücadele etmek, kültürel bütünlüğü ve sivil barışı temin etmek gibi laik lisanda gizli. Fakat aslında açık bir biçimde Müslümanların değil duyulması, görülmemesi gerektiğini söylemektedir. Kültürel baskıyla mücadele adına birşeyi baskılamakta yatan ironi açıktır. Burkanın yasaklanmasının ise, sadece Fransa’daki değil, her yerdeki Müslümanlar için sonuçları vardır. Bu, sadece Müslümanistan’da değil, dünyanın her yerinde Müslüman olmanın, devlet düzenlemesi ve disiplinine tabi hale getirilmesi sürecinin bir parçası olarak görülebilir. Fransa’daki yasağa, Belçika’da önceden çıkarılmış yasağa ve Hollanda ile İspanya’daki yasaklama önerilerine göz yuman Müslüman hükümetler, Müslümanistan’ın büyük bölümünde, yöneten ve yönetilen arasında bulunan uçurumu yeniden ortaya koyuyor. İslamcı yöneten kesimin, sömürgecilik artık sona ermiş olsa da, zihinlerini bundan kurtaramadıklarını gösteriyor. Ve sömürgecilik yıkılmazsa, bırakın adaleti, ne gelecek ne refah ne de barış olabilir.
Kaynak: Star