Bir grup aydın 19 Şubat günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü ziyaret ettiler ve kendisine 100 akademisyen ve sivil toplum temsilcisinin imzaladığı bir mektup verdiler.
Mektupta esas olarak şunlar söyleniyordu: Türkiye'de Türkler ile Kürtler arasında birlikte yaşama iradesi aşınıyor. Sorunun temelinde, düşüncede, inançta, kültürde farklılığı kabul etmeyen, tek tip yurttaş isteyen zihniyet var; halline bu zihniyetin ürünü olan yasalar değiştirilerek başlanabilir. Türklerin ve Kürtlerin birbirlerinin ne düşündüklerini, ne hissettiklerini anlamaları gerekir. Hükümetin sorun hakkında Amerikalılarla, Avrupalılarla konuşurken DTP'li milletvekilleri ve belediye başkanları ile konuşmayışının izah edilebilir yanı yoktur. PKK'nın silahsızlandırılmasına yönelik önlemler, "itirafçılık gibi, kişinin kendini aşağılanmış hissedeceği, psikolojik direnç yaratacak kavramlarla değil, bir toplumsal barış ve mutabakat projesi olarak" tasarlanmalıdır. Anayasa, milletin birliğini temsil görevini cumhurbaşkanına vermiştir. O halde çözüm için aktif tavır almalısınız.
Cumhurbaşkanı Gül, mektubu iletenlere, devletin PKK'nın silahsızlandırılması için bir çalışma içinde olduğunu; askerin de bu çalışmaya dahil olduğunu ve sorunu salt bir güvenlik ve asayiş sorunu olarak algılamadığını ifade etti. TRT'nin bir kanalının yakında Kürt kadınlara yönelik Kürtçe programlar yayımlayacağını söyledi. DTP ile diyalog içinde olduğunu da sözlerine ekledi. (Taraf, 20 Şubat)
Mektubun Cumhurbaşkanı'na verildiği gün, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, hava operasyonlarıyla ilgili kaygılarını dile getiren Kürt Bölge Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'ye dolaylı cevabında, kara operasyonu seçeneğinin de masada olduğunu söyledi. Aynı gün internette dolaşan haberlerde 20-22 Şubat'ta kara operasyonunun başlayacağından söz ediliyordu. Ahmet Altan'a göre, Kandil'de konuştuğu PKK'lılar da hava operasyonlarının ardından bir kara operasyonu bekliyordu. (Taraf 23 Şubat) 21 Şubat akşamı kara operasyonu başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan, operasyonun sadece ve sadece PKK'yı hedef aldığını vurguladı. Kürt lider Celal Talabani'nin, Irak cumhurbaşkanı olarak ilk kez Ankara'ya davet edildiği açıklandı.
Sürmekte olan kara operasyonu bizi nereye götürebilir? Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: Geçen ekim ayı sonunda PKK'nın saldırıları tırmandırırken amacı, muhakkak ki, Ankara'yı ülke içinde demokratik hakların sınırlanmasını da içeren sert tedbirler almaya ve K. Irak'ı işgale tahrik etmekti. Türkiye'nin AB reformları bağlamında attığı demokratik adımlar ve gerçek anlamda bir terör örgütü oluşunun hem Türkiye'de hem de dünyada giderek daha iyi anlaşıldığı bir ortamda PKK, Türkiye Kürtleri arasında kaybetmekte olduğu zemini geri almak, bütün bölgeyi kapsayan bir Türk-Kürt savaşı çıkararak yeniden anlam kazanmak istiyordu. Ne var ki Ankara, dirayetli bir politika ile tuzağa düşmedi; gereken sabır ve diplomatik çabayı göstererek PKK'ya karşı haklı mücadelesinde, başta ABD olmak üzere hemen bütün ilgililerin desteğini sağladı.
Bundan sonra ne olabilir? İyimser senaryoya göre, kısa sürecek kara operasyonu hava operasyonlarını tamamlayacak ve PKK'nın K. Irak'taki militanlarını değilse de altyapısını yok edecek. Bundan sonra Türkiye'de sıra, sıradan PKK militanlarına af ve Kürtlerin dil ve kültürlerini serbestçe yaşamalarının yolunu açacak yeni reformlar gelecek. Talabani Ankara'yı ziyaret edecek. Washington'un öncülüğünde Ankara, Bağdat, Erbil arasında sağlanacak eşgüdümle K. Irak'taki PKK'ya son verilecek... Karamsar senaryoya göre ise operasyon, Türkiye'de kimi çevrelerin tahrik etmeye çalıştığı gibi, kontrolden çıkabilir, TSK ile peşmerge çatışabilir. Bütün bölgeye yayılan çatışmalar, Türkiye Kürtlerini giderek Ankara'ya yabancılaştırır. Yani, kısaca, sonunda PKK'nın tuzağına düşülür... Ben ikinci senaryonun uzak bir ihtimal, birincisinin ise fazla iyimser olduğunu düşünüyorum. Büyük üzüntüm, PKK yüzünden can vermeye devam eden Türk ve Kürt gençlerimiz.
Kaynak: Zaman