Hükümete öfkeli Amerikalılar, çözümün Irak'tan acilen çekilmekte olduğunu düşünüyor. ABD askerleri oradaki mezhepsel şiddeti durduramasa da 'itfaiyeci' konumundalar ve en azından önemli birlikleri sınırlara konuşlandırmak mezhepsel alevlerin komşulara yayılmasını engeller
Sendika görüşmeleri çıkmaza girdiğinde endüstriyel ekonomi alanında eğitim almış olan eski dışişleri bakanı George Shultz, "Bazen sadece yangının sürmesine izin vermeniz gerekir" demişti. Amerikalılar arasında bu ilkeyi Irak'a uygulama yönünde yaygınlaşan bir fikir söz konusu.
Ancak Irak'taki ateşin yanmasına nereye kadar izin vermeliyiz ve bölgenin kalanı için hangi bedele kadar buna göz yummalıyız? Ve binada sıkışan insanların güvenini kaybetmemeyi nasıl sağlayacağız?
Irak, çoğu insan için 'isimsiz kurbanlar koleksiyonu'yla kanlı bir soyutlama haline gelmiş durumda. O yüzden bunu cehennemde yaşanan Sünni-Şii çatışmasının bazı aktörlerinden örnek vererek kişileştirmeye çalışacağım.
Anbar eyaletinin eski valisi Sünni Fasal el Gaud ve altı aşiret lideri geçen hafta Bağdat'taki Mansur Oteli'ne düzenlenen intihar saldırısında öldürüldü. Geçen dört yıl boyunca, Gaud ailesinin mensupları, Irak kâbusundan çıkmanın bir yolunu bulmaya çalışıyordu. Bu sütunlarda sık sık bazen isimleriyle, bazen de isimsiz olarak yer aldılar, Irak'ı tehdit edenlerden kurtarmak için her şeylerini riske attılar.
Merkezi söndürmek hep zordur
Şii Emir el Hekim ise, babası Abdülaziz el Hekim'in hastalanmasının ardından Irak'ın en büyük Şii partisi olan Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi'nin liderliğine geldi. Nisan 2005'te ABD'ye ilk ziyaretini yaptığında, Emir'le bir sabah geçirdim. Lincoln Anıtı'nı ziyaretini ve Amerika'yı kanlı iç savaş sırasında bir arada tutan adamın yüzüne nasıl baktığını tarif edişini unutamıyorum. O da ülkesini kurtarmak istiyor.
Sonunda Irak Gaud ve Hekim gibi insanların verdikleri kararlar sonucunda ayakta kalacak ya da çökecek. Ancak Senatör Richard Lugar gibi saygın politikacılar ulusun savaş nedeniyle uğradığı derin hüsranı dile getirirken ve 'belki de alevlerin yanıp bitmesine izin vermek gerektiği' düşüncesi karşısında Amerikalılar ne yapmalı?
Belki de itfaiyeciler gibi düşünmeliyiz. Onlar, kurtarabildikleri her canı kurtarmaya çalışır ancak çılgınca riskler almazlar. Gerçekten gürleyen bir yangın söz konusuysa, cehennemin tam ortasında dikilip durmazlar. Hayat kaybetme potansiyeli çok fazla ve yangını durdurma ihtimalleri çok azdır. Böylece stratejik seçimler yaparlar: Alevleri kontrol altına almaya çalışırlar. Onlar bir yandan yakınlardaki evlere hortumlarla su tutup, alevlerin yayılmasını önleyebilen yangın önleme şeritleri yerleştirirken, bu arada yangının merkezinde sürmesine izin verirler.
Hayal edilemeyecek olan, bir itfaiyecinin tehlikeli alevlerin içine atlayarak basitçe hortumları toplayıp itfaiye aracına atlayıp gitmesi olur ki, böyle bir hareket vahim sonuçlar yaratır. İtfaiyeci yangını çıkaran insanlara çok fazla öfke duyabilir ve yangının daha kötü bir hal almasına izin verenlerden dolayı da hüsrana uğramış olabilir. Ancak bütün bunlar terk etmenin gerekçeleri değildir.
Yangın söndürme benzetmesi kusursuz değil. Ancak Amerika'nın Irak'ta ne yapması gerektiğiyle ilgili ülke genelinde koyulaşan tartışmaya dair üzerinde düşünülmeye değer iki nokta sunuyor. Öncelikle, artan bir biçimde netleşen şu ki, Başkan Bush'un Irak'a 30 bin takviye asker kararına rağmen Amerikan askerleri oradaki mezhep çatışmalarının yarattığı cehennemi durduramıyor. Iraklı Sünnilerin ve Şiilerin ortak bir zemin bulmasını umuyorum. Ancak bunu başaramazlarsa, Amerika eninde sonunda bir yerde Shultz'un dediği gibi ateşin yanıp bitmesine izin vermenin gerekip gerekmediğine karar vermek durumunda kalacak ve sıkışanları kurtarmak için mümkün olan her şeyi yapacak.
İkincisi, Bağdat'taki gürül gürül alevler, Amerika'nın Irak'ın bütününden askerlerini çekmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Ortadoğu'yu içine çekecek bir mezhep çatışması, milyonlarca insanın mülteci konumuna geleceği bir insani krizi ve bir varili 150 dolara vuracak petrol fiyatı risklerini barındırdığı göz önünde bulundurulursa, bu çok riskli.
Aşikâr olanı göremiyoruz
Bir 'itfaiye stratejisi', kararlar için aciliyet sıralamasına vesile olabilir. Bu strateji ABD askerlerini, çöken duvarların ve yanan kirişlerin ortasına düşmeyecekleri bir plana göre konuşlandırabilir. Iraklı askerlerin alevlerle mücadele etmesi için eğitilmelerine öncelik verir. 'Yangın kırıcıları'n yerleştirilmesini sağlayıp alevlerin Irak evinin diğer odalarına sıçramasını engelleyerek felaketin yayılmasını önleyebilir. Bilhassa bir 'itfaiye stratejisi' mezhepsel alevlerin ulusal sınırların dışına taşmasını engellemeye çalışır. ABD ve Iraklı askerler, önemli birlikleri Irak sınırlarına konuşlandırarak, Irak'ın komşularının dışarıda tutulmasını sağlamak ve Kaide ve diğer grupların terör ihraç etmesini önlemek için tampon bölgeler oluşturabilir.
Amerikan ulusu Irak konusunda o kadar öfkeli ki, bazen yakın bir şehirde dördüncü alarm düzeyinde bir yangın çıkması durumunda neyin aşikâr olduğunu unutuyoruz. Bazı ateşler yanmaya bırakılmalı ancak olay yerini terk etmek bir seçenek değildir.