Gelişmiş toplumlar krizleri fırsata çevirir. Bu bağlamda MİT krizi Türkiye için istihbarat dünyasını demokratikleştirmede ve geliştirmede milat olmalıdır. Aksi takdirde gündelik kavgalar içinde kaybolup gitmek işten bile değildir. Bu bağlamda Türkiye ve Batı örneklerini kısaca kıyaslamak dahi eksiklerimizin ne kadar fazla olduğunu göstermeye yetiyor:
İstihbarat denince herkesin aklına CIA gelse de, aslında ABD’de çok sayıda istihbarat birimi vardır. İstihbarat dünyası bir kişinin veya kurumun tekelinde değil, sivil konsey ve komitelerin koordinasyonundadır. İstihbarat yapısının başında Başkan ve adamları bulunur. En önemlisi ABD’de ve pek çok diğer gelişmiş ülkede, istihbarat temelde yabancı tehditlere göre inşa edilir. Başka bir deyişle bizim anladığımız anlamda ‘istihbarat’ ülkenin kendi vatandaşlarına karşı değil, onların çıkarlarını korumaya dönüktür. Hatta ABD 1947 Ulusal Güvenlik Yasası ‘Tanımlar’ kısmının ilk maddesinde “istihbarat terimi dış istihbarat ( foreign intelligence) ve karşı casusluğu (counterintelligence) kapsar” der. İç istihbarat dediğimiz iş ise tamamen farklı bir ruhla yapılır. Orada düşman yoktur. Orada suçu önlemek vardır. Bizde ise bu işler tamamen karışmıştır. Bu karışıklık sürdüğü sürece Türkiye’de istihbaratın kriminalleşmesi engellenemez bir kaderdir.
***
Amerikan istihbaratı çok karmaşık ve gelişmiş bir bürokrasiden oluşur. Tepede koordinasyonu sağlayan Ulusal Güvenlik Konseyi vardır. ‘İstihbarat topluluğu’ denilen istihbarat birimlerinin sayısı irili ufaklı 20’den fazladır. Gelişmiş bürokrasiye ek olarak, Amerikan istihbaratını düzenleyen çok sayıda yasa ve düzenleme bulunmaktadır. Örneğin sadece istihbarat bilgilerinin sınıflandırılması için bile birkaç ayrı yasal düzenleme yapılmıştır. Sadece hangi bilgilerin gizli, hangilerinin çok gizli sayılacağını düzenleyen 12968 ve 12958 sayılı düzenlemeler 46 sayfayı bulmaktadır. 12356 sayılı bilgi güvenliği kararnamesi ise 12 sayfadır. Örnekleri çoğaltabiliriz. İstihbarat gibi bir alanda yetkiler ve sorumluluklar kanunsuz kullanılırsa hem yasal istihbarat imkânsızlaşır, hem de temel haklar korunamaz.
Özetle, gerek ABD, gerekse Avrupa örneklerinde, istihbaratın denetiminde ilk adım gelişmiş yasalardır. Onun ardından sivil yönetim ve onun etkili bir şekilde kullandığı gözetim, denetim, sevk ve idare gelir. İstihbaratın başında istihbarat müdürleri değil, bakanlar ve başkan veya başbakan vardır. Üçüncü denetim organı parlamentodur. Yeminli ve genelde kıdemli milletvekillerinden oluşan istihbarat komisyonları istihbarat faaliyetlerini millet adına etkili bir şekilde izler ve denetler. Dördüncü olarak her birimde iç denetim mekanizmaları oluşturulmuştur ve bu mekanizmalar bizdekinden farklı olarak çok acımasızca çalışabilmektedir. Son olarak hepsinin üzerinde yargı denetimi vardır.
***
Elbette her meslek gibi istihbarat da bazı konularda istisnai yetkiler kullanır. Ancak bunlar yasalarca titizlikle çerçevesi belirlenmiş yetkilerdir. Özellikle Avrupa istihbarat hukukunda istihbarat birimlerine yargıdan kaçırabilecekleri herhangi bir ciddi istisna tanınmış değildir. Yani suç işlerlerse yargılanırlar. Amerikan sisteminde ise az sayıda ayrıcalık tanınmıştır. Örneğin sınıflandırılmış (gizli) bazı belgelerin ifşa edilmesi dahi suçtur. Ancak yine orada da istisnalar kanunlara bağlıdır ve temel vatandaşlık hakları kıskançlıkla korunmuştur.
Türkiye ile ABD ve Avrupa örnekleri karşılaştırıldığında Türkiye’de istihbaratın doğru anlaşılmadığı, ölümcül bir algılama ve zihniyet sorunu olduğu görülmektedir. Bunun sonucu olarak güvenlik ve istikrar üretmesi gereken kurumlar tam tersine hizmet edebilmektedir. Yasal düzenlemeler ya hiç yoktur, ya da yetersizdir. İstihbarat birimleri arasında iletişim ve işbirliği çok zayıftır. Tüm çarklar adeta boşta dönmektedir. Koordinasyon yok denecek düzeydedir ve sivil mekanizmalar henüz oluşturulabilmiş değildir. Meclis ise sistemin hiçbir yerindedir. Tüm bu anlattıklarımızın demokrasi ve hukuk açısından özeti ise tek kelimeyle intihardır.
Kaynak: Star