Sadece dokuz gün ülke dışındaydım, oldukça kısa bir süre ama yine de bu süre, Amerikan ulusal güvenlik labirentine bir başka küçük ve havasız oda ilave edilmesine yetti. 22 Mart'ta Adalet Bakanı Eric Holder ve Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper Jr., bir 11 Eylül sonrası oluşumu olan Ulusal Terörle Mücadele Merkezi'nin (NCTC), Amerikalılar hakkında -senin, benim hakkımda- terörizmle irtibatlı olduğu hiçbir şekilde bilinmeyen bilgileri beş sene muhafaza etmesine izin veren talimatnameyi imzaladı. (Daha önce azami limit 180 gündü.) Clapper, “Bu, NCTC'nin görevini daha pratik ve etkili şekilde yerine getirmesini sağlayacaktır" iddiasında bulundu.
Franz Kafka'nın "Dava" romanındaki kimliği belirsiz tek harfli ikonu Joseph K., Clapper'ın Washington'unda hiç kuşkusuz kendisini evinde hisseder. George Orwell'in, "görev" kelimesini bir yana bırakalım, bu teskin edici "pratik ve etkili" kelimeleri hakkında kesinlikle söyleyecek birkaç sert sözü vardır.
Buna rağmen çoğu Amerikalı için bu, 11 Eylül 2001 saldırılarından, bizim ölümden korktuğumuz ve bizi teröristlerden koruyacak zannıyla olan biten her şeyi kabul ettiğimizden bu yana bir yaşama biçimiydi. Muhtemelen sizin hakkınızda temel bilgiler ya da yanlış bilgiler, diğer adalet bakanları ve ulusal istihbarat sizin dosyanızı 10 sene, 20 sene ya da ölüm bizi ayırıncaya kadar saklanmasının daha pratik ve etkili olduğunu düşününceye kadar beş sene boyu depolanacak. Bu durum pek bir dalgalanmaya da yol açmadı.
Eğer Amerikalıların bu an için tasarlanan bir bayrak kaldırmaları gerekiyorsa, bayrakta "Üzerime basın" yazar ve Saint-Exupéry'nin Küçük Prens'inde boa yılanının bir fili yutarkenki klasik tasvir kullanılır. En azından bu, Ulusal Güvenlik Kompleksi'nin bizim Amerikan dünyamızı yutmaya karar verirkenki saçmalığını yakalar.
Ve yurt dışındaki bu dokuz günde, ufkumda yeni bir kelime belirdi. Yeni gerçekliğimiz için yeterince ürkütücü ve çirkin bir kelime: Yottabyte. Bunun için Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) uzmanı James Bamford'a teşekkür ederim. O, Wired dergisi için, NSA'nın Utah, Bluffdale'de süper gizli, iki milyar dolarlık, bir milyon footkarelik bir veri merkezi inşa ettiği hakkında bir yazı yazdı. Veri toplama, şifre kırma üzerine odaklanan, ABD Kongre binasının beş katı büyüklüğünde bir bina. Bunun "özel emaillerin tüm muhtevası, cep telefonu çağrıları, Google aramaları hatta park ücret makbuzları, seyahat programları, kitap alımları ve diğer dijital 'çerçöpler' gibi her türlü şahsi bilgiler dahil" şimdiye kadarkilerle kıyas edilemeyecek derecede bilgiye ev sahipliği yapması bekleniyor.
Bamford, “NSA, ister yurt içi ister yurt dışı kaynaklı olsun milyarlarca email mesajı ve telefon çağrılarını toplamak ve incelemek için ülke çapında dinleme merkezleri kurdu. Örneklere hayal edilemeyecek hızda bakmak ve kodları çözmek için süper bir bilgisayar oluşturdu. Sonunda ajans, elektronik ağına takılan trilyonlarca kelime, düşünce ve dedikodularla tüm bilgileri depolamak için bir yer inşa etmeye başladı" diye de ekledi.
Tüm bunlar bizi yottabyte'a getiriyor. Bamford'un bizi ikna ettiğine göre bu kelime, septilyon (trilyon kere trilyon) byte'a denktir. Bu sayı “o kadar büyüktür ki, henüz kimse bundan bir sonraki büyüklük için bir kelime bulmuş değil." Utah'taki merkez yottabyte ya da daha fazla bilgiyi (sizin vergilerinizle) depolayabilecek.
Utah'taki bu mega proje, ABD istihbarat dünyasının güneş girmeyen ormanlarında mantar gibi biten çoğu binadan sadece biridir. Maliyet bakımından bu, söz gelimi, tahmini yıllık gizli bütçesi en az beş milyar dolar olan Ulusal Jeo-uzamsal İstihbarat Ajansı tarafından 16 bin personeli için Virginia'da inşa edilen 1,7 milyar dolarlık kompleksi ancak geçer. 2011'de açılan bu bina, Washington bölgesindeki en büyük üçüncü federal binadır. (Vergilerinizi böyle bir ajans için verdiğinizi bilmediğinize bahse girerim.) Ya Washington Post muhabirleri Dana Priest ve William Arkin, 2010'da “Çok Gizli Amerika" serisini yazdığı zaman, 11 Eylül sonrası çok gizli istihbarat işleri için halen inşa halinde olan ya da tamamlanmış olan 33 bina kompleksi?..
Son senelerde bu kadar çok Amerikalı engellenir ya da evlerini kaybeder, inşaat sektörü de felakete girerken istihbaratın iskan köpüğü büyümeye devam etti. Ve bu durumun çoğu Amerikalı için tuhaf göründüğüne dair herhangi bir işaret de yoktur.
Kendi gerçekliğini oluşturan sistem
Ülkeden ayrılabilmek için ben kısa bir süreliğine ayakkabılarımı, şapkamı, kemerimi, bilgisayarımı teslim etmek zorunda kaldım -bu rutin şeyleri bilirsiniz- hatta daha sonra tamamen soyundum. Pek de uzun olmayan bir zaman önce rahatsızlıklara ve protestolara sebep olan ama belli ki şimdi elmalı pasta kadar Amerikan işi olan tarayıcıdan geçmek zorunda kaldım. Sonra ben bu dokuz günü İspanya’nın mimari harikalarını turlayarak geçirdim. Granada’daki Alhambra, Mezquita ya da Cordoba’daki Büyük Cami ve şehrin eski sinagogu (1492’de Yahudilerin sürülmesinden sonra ayakta kalan tek sinagog), Antonio Gaudí’nin Sagrada Família’sı, onun Barcelona’daki büyük kilisesi de buna dahil. Terör saldırılarıyla ilgili korkunç bir tarihi olan bir ülkede bir kez bile aranmadan, sorgulanmadan hatta metal detektöründen geçmeden dolaştım. Sonra uçakla, “benim” güvenliğim için ulusal güvenlik yapısı genişletilmiş ülkeme döndüm.
Şimdi ben olayları abartmak istemiyorum. Gerçekte bu yeni talimatlar büyük işler değildir. Herkesin bildiği kadarıyla, NCTC’nin masum Amerikalıların bilgilerini fazladan 4,5 sene tutmak istemesi, 17 büyük istihbarat ajans veya örgütümüzden biri tarafından zaten sınırsız olarak yapılıyor. Bu halde son duyuru, bürokratik ev temizleme faaliyetinden çok az fazlası gibi görünüyor. Bu sadece yeni Amerikan istihbarat labirentindeki büyük kilise ya da Büyük Cami’ye fazladan eklenen bir parça yapı iskelesidir.
Herkesin kabul edeceği üzere, kendilerinin de bu şekilde ifade edilmeyi istediği ABD İstihbarat Topluluğu, 11 Eylül'den bu yana şaşırtıcı oranda büyüdü. Bu 17 kuruluşun birlikte 80 milyar dolardan fazla bir yıllık bütçeye sahip olmasıyla (bu rakam tüm istihbarat harcamalarını da kapsamıyor), bu topluluğun istatistik bir darbe gerçekleştirdiğini düşünebilirsiniz. Aslında, Amerika'nın düşmanlarının - dağınık birkaç bin cihatçı, tuhaf azınlık isyancılar ve bir çift köhne bölgesel güç (İran, Kuzey Kore ve belki de Venezuela) olduğu göz önüne alındığında bu topluluğun bu kadar büyümesi kurumsal bir harikadan biraz azıdır. Şimdi gereken tüm ivmeye sahiptir. Bunun kendi gerçekliğini kendisinin oluşturduğunu bile söyleyebilirsiniz.
Şimdi biz vergi mükellefleri çek yazarız, onlar, Ulusal Güvenlik Kompleksi'ndeki yetkililer, eylemlerinde istedikleri kadar muvazenesiz olmakta özgürdürler. Ne yaparsanız yapın, Clapper, Holder ve yeni istihbarat dünyasının Gaudileri için benzer şahısları başkalarıyla karıştırmayın. Onları, inşa ettikleri yapıların mimarları olarak düşünmeyin. Onların kontrol ettikleri şey, "görevleri" bir kelimede toplanabilecek olan rekabetçi bir bürokratik topluluktur: Daha fazla.
Ben bunların Kafka'nın Joseph K.'sının, kör bir şekilde inşa ettikleri labirentlerde kapana kısılan bürokratik bir versiyonu olduklarından şüpheleniyorum. Ve "görevlerinin" bir sonunun olmaması sebebiyle bunların gösterişli yapılarının ne pencereleri ne de bir çıkışı vardır. Yine herkes bilir ki bu yapılar, bir bataklığın üzerine inşa edilmiştir.
İsterseniz buna “istihbarat” demeye devam edin. Ama inşa ettikleri ucubeler ne zekicedir ne de mimari bir zarafet taşır. Yine de bu inkar edilemeyecek bir enerjiyle kendisini ayrıntılı bir şekilde düzenleyen bir sistemdir. Karakterler ne kadar değişirse değişsin yapı büyümeye devam eder. Tepede oturan yetkilinin bir beyzbol takımının eski hissedarı, eski vali, eski anayasa hukuku profesörü ya da eski bir şirket avcısı olmasının bir önemi yoktur.
Bir kaos kilisesi
Açıkçası istihbarat verisine dönüşmek bizim kaderimizdir (ebedi olarak ticari veriye dönüşüyor olduğumuz gibi). Kimliklerimiz dilimlenir, ince ince doğranır, labirentlerden geçer ve bizim byte’larımız uygun zamanda "maden gibi çıkarılmak" üzere depolanır.
Merak ediyor olabilirsiniz: Kendisini ABD İstihbarat Topluluğu olarak adlandıran bu kaos kilisesi nedir? Bamford, eski üst düzey NSA kripto matematikçisi olan muhbir William Binney'i, "büyük ölçüde ajansın dünya çapında gizli dinleme ağının otomasyonundan sorumlu", "baş parmak ve işaret parmağını birbirine yakın halde tutarak", “Biz tam bir totaliter devletten çok uzağız" söyler halde tasvir eder.
Bu, labirentten çıkan biri için anlaşılabilir bir tariftir ama ben bunun hedefi hususunda şüpheliyim. Bizim sistemimiz muhtemelen hiç Sovyet tarzı bir sistem olmayacaktır, totalitarizme yönelik çarpıcı benzerlikler sergilese bile. Muhtemelen bu, Amerikalılara karşı casusluk yapma ve onları gözetleme hususundaki hukuki sınırlamalar ve yasaklarla çok az alakalı olsa da Sovyet tarzı bir devletin yapımı değildir.
Bunun arzusu veri madenciliği ve her yere sirayet edeceği ve her an saldıracağı tahayyül edilen düşmanlar için sonsuz araştırmalarla gezegenin şifrelerini çözmektir. Herkes terörist olabilir ya da istesin ya da istemesin terörle temas edebilir. Gerçek düşmanlık örnekleri görünüp her şey açığa çıkıncaya kadar, son derece masum görünen Amerikalıların bile bilgileri saklanmalıdır.
Ulusal Güvenlik Kompleksi'nin yeni dünyasında hiç kimseye güvenilmez. Bu kurumda çalışanlar hariç. Bunlar sonsuz bürokratik uyanıklıklarıyla kendilerini her türlü kanunun üzerinde düşünürler. Bunların inşa ettikleri sistemin (belki de sistem bunları inşa ediyor), bundan sonra Sovyet tarzı devlet yerine demokrasiyle, Amerikan cumhuriyetiyle ya da anayasayla yapacak bir şeyi yoktur. Bunu, isimlendirmek için bir kelimemizin olmadığı bir fenomen olarak düşünün. Aynen yottabyte gibi bu da halen kendi tuhaf ve çirkin ismini bekleyen yeni bir şeydir.
Şimdilik bu, Joseph K.kadar isimsiz olarak kalmaya devam ediyor. Bu yüzden, gözlerimizin önünde tuhaf şekilde görülmeden yayılmaya yeterince müsaittir.
Bana inanmıyorsanız, dokuz günlüğüne ülkeden ayrılın ve bu kısa sürede yörüngesinden çıkan bir şey olmazsa bunu kendi gözlerinizle görün. Neticede, Washington'da kambur halde hareket eden bu kaba hayvanın doğması engellenemez.
Bu arada yeni, isimsiz dünyamıza hoşgeldiniz. Bir şey garanti: Bunun bir byte'ı var.
Kaynak: TomDispatch
Dünya bülteni için çeviren: Emin Arvas