Tom Engelhardt
Tam bir [eğlence] patlamasıydı. Kızımın düğününden bahsediyorum. Çocuğunuzu böylesine mutlu göremezseniz her zaman. Bir parti hayvanı değilim ama 64 yaşında bu ayaklarla dans ettim. Kızımla törene doğru yürürken, yerken, dostlarla sohbet ederken veya sadece oturup genç ve zinde insanların eğlenişini izlerken "patlamanın" mecâzi olmadığı, gelinin, damatın ve düğün misafirlerinin şenliğin ortasında öldükleri Afgan düğünlerini düşündüğümü iddia edemem.
Ancak, gazeteci Anand Gopal'ın çarpıcı bir makalesine rastgelmemden dolayı bu konu ve uzaktaki emperyal savaş yüzünden hayatını kaybeden sivillere dünyamızın böylesine kayıtsız kalışı, iki haftadan beri zihnimde dolaşıyor. Garloch, Progressive dergisinin Haziran sayısında yayınlanan "Uprooting an Afghan Village" (Bir Afgan Köyünün Kökünü Kazımak) başlıklı makalesinde, Afganistan'ın doğusundaki Lagman vilayetinde bulunan Garloch adındaki köyü ziyaretini konu edinmiş; Amerika'nın yıkıcı baskınlarından sonra çaresiz köy sâkinlerinin toparlanıp Afganistan ve Pakistan'daki mülteci kamplarına doğru sürgüne gitmelerini anlatıyor.
2008 Ağustosu'nda bir şafak vakti Amerikan helikopterleri, altı saat süren bir baskında önce Garloch'a hücum ediyor: "Amerikalılar, ayrılırlarken kendilerine silahla ateş edildiğini iddia ediyorlardı. Köylüler ise reddediler. Askerler çekildikten sonra bombardıman uçakları köye saldırarak bir evin üzerine bombayı bıraktı. Hacı Kadir'e aitti bu ev, düğün için evinde kırk kişiyi ağırlayan derisi buruşmuş, zayıf yaşlı adamın. Bomba evi ikiye böldü, onaltı kişiyi öldürdü, pek çok kişi yaralandı; hayatını kaybedenlerden onbiri Hacı Kadir'in ailesindendi..Mâlik (köyün reisi) vâliye giderek sert bir şekilde uyardı: Köyümüzü koru yoksa Amerikalılara karşı çıkacağız."
Gözüme bu satırlar takıldı çünkü bildiğim kadarıyla, Bush yönetiminin Afganistanı istila ettiği 2001 Kasım'ından bu yana Amerikan askeri saldırıları sonucu kısmen yahut tamamen silinip yok edilen düğün yerlerinin kaydını Amerika'da benden başka tutan yok Garloch'un bildirdiği olayla birlikte sayıları beş'e çıkmış oldu (bunlardan sadece üçü yazılı olarak adamakıllı kayda alandı).
İlki, işgal yılının Aralık ayında yaşanmıştı. Hassas güdümlü füzeler taşıyan B-52 ve B-1B uçakları, küçük bir köydeki düğün evini bombalayarak içerideki 112 kişiden 110'nunu silip yoketmişti. Amerikan uçakları 2004 yılında Irak'ta, Suriye sınırına yakın bir bölgede, yine en az bir düğün törenini bombalanmıştı. O katliamdan sonra medyanın sorularına cevap veren Amerikan generali sormuştu: "Medeniyete en yakın noktadan seksen mil ötesine, düğün yapmak için çölün ortasına, kaç kişi gider?" Daha sonra bir başka Amerikalı general olayı kabul edercesine şöyle demişti: "Orada bir kutlama olmuş olabilir miydi?... Muhakkak. Kötü adamlar kutlama yapıyorlardı." Ve olay kapandı.
Afganistan'da neredeyse sekiz yıldır devam eden bir savaş süresince düğün törenlerinde yaşanan can kayıplarının sayısı az görülebilir belkide: Hiç değilse bir yılda yaşanmadı! Fakat bu ülkede bir manşete çıkmayı hak etmeyecek kadar çok düşük olan bu kayıp sayısına razı olmadan evvel bu sayıya inanmak için de bir neden olmadığını akılda tutmalıdır:
İngilizce yayınlanan ve laf arasında Afgan düğünlerine değinen makalelerin - Gopal'ın kaydettiği gibi – basında başka yer bulmadığını görmekteyim; veya
Diğer düğün katliamları benim bilmediğim dillerde haber yapılmıyor; veya Kırsal Peştun topraklarında Amerika'nın gerçekleştirdiği diğer düğün katliamları hiçbir yerde haber bültenlerine girmemiş olabilir
Doğrusu, Amerikan uçaklarının ve/veya özel birliklerinin saldırısına mâruz kalan düğünlerin sayısını hiçkimse bilmiyor (düğünler, otuz yıldır kutlayacak çok az şeyleri olan Afgan dünyasının nadir kutlama anlarından biridir).
Sayfayı geçmişin üzerine çevirmek
Obama Beyaz Saray'a yerleştikten ve yeni başkan Afganistan savaşındaki bahsini iki katına çıkardıktan sonra uzman tayfası arasında Afganistan'ın "imparatorluklar mezarlığı" olduğu hakkında kaygılı gevezeler zuhur etti (hatta askeriyede bile). Elbette Washington'daki hiçkimse Amerika'nın bu imparatorluklardan biri olduğunu kabul etmeyecektir tâ ki biz de o imparatorluklar gibi ziyana uğrayana dek.
Sözkonusu olan düğünler olduğunda, son Afgan mezartaşının altındaki imparatorlukla benzerlikler ortaya çıkmaktadır. Sovyetler Birliği, şu an Amerika'nın savaştığı cihatçılar tarafından mağlub edilmişti şüphesiz; CIA, Suudi ve Pakistan istihbaratının cömert desteği sağolsun. Sovyetler 1989'da mağlub olarak Afganistan'dan çekildi ve 1991'de uçurumdan aşağı yuvarlandı. Afgan düğünlerine saldırmayı Ruslar da alışkanlık haline getirmişlerdi her ne kadar sayısını bilmiyorsak da.
Christian Caryl, geçenlerde Washington Monthly'de yayınlanan Sovyet-Afgan savaşı hakkında yazdığı bir kitap eleştirisinde şöyle diyordu: "Sovyet askerlerinden biri, 1987'de yaşanan bir örneği anımsıyor; birliği, "mücahid kervanı" dedikleri grubun üzerine ateş açar. Ruslar çok geçmeden farkederler ki bir köyden diğerine doğru seyretmekte olan düğün alayını katletmişlerdir. Büyük bir gaftır bu ve tahmin edileceği gibi bölgedeki Kızıl Ordu askerlerine intikam saldırılarını davet eder. Batının Afganistan'da karşılaştığı siyasi problemlerin kaynağı olarak sıkça adı geçen tâli hasarların / sivil kayıpların yankılarını sınırlandırmaya çalışan ABD ve NATO planlamacılarına (ve Afgan hükümeti yetkililerine) bezginlik verici derecede tanıdık gelir bu
Bir de cenaze törenleri var. Cenaze törenlerine yapılan saldırıları saymadım fakat bu Amerika ve müttefiklerinin cenaze törenlerine saldırmadığı anlamına gelmez (CIA geçenlerde Pakistan'da böyle bir saldırı düzenledi).
Bir adamın ölümü üzerine Amerikan medyası zıvanadan çıktı, mesela NBC yarım saatlik prime time haberlerinin tam beş dakikasını, Michael Jackson'ın ölümüne tahsis etti; ABD Başkanı'nın Jackson ailesine taziye mektubu gönderdiği (ve hızlı davranmadığı için kusurlu bulundu), 1.6 milyon kişinin anma törenine katılacak 17.500 kişiden biri olmak için şanslarını denedikleri belirtildi...devam etmeye gerek var mı? Survivor'un bir sonraki turu için yarışan tecrit içindeki bir katılımcı değilseniz veya bir şekilde televizyonunuz yoksa yahut da modern iletişim araçlardan herhangi birine sahip değilseniz meselenin geri kalanını bilmemek elinizde değildir zaten.
Yakın zamanlara kadar medyanın yerden yere vurduğu Michael Jackson'ın öldüğünü bilmemek için umutsuzca çabalamanız gerekir; Afganistan'da bir düğün töreninden sonra ötekisini vurduğumuzu bilmek için ise umutsuzca debelenmelisiniz. Bu ölümlerden birinin – Michael Jackson'ın ölümü – bizimle öyle bir ilgisi alakası yok; diğerleri ise Amerikan halkının ya desteklediği ya da devamını engellemediği sonsuz savaşın bir parçası olarak bizim sorumluluğumuzda. Amma birisi küresel manşetlerden inmezken diğeri dikkat bile çekmeden geçip gidiyor.
Biryerlerde küçük bir manşet için yer varmıştır diye düşünmüş olabilirsiniz. O gelinler, damatlar, akrabaları ve düğün misafirleri gazetelerin başsayfasında mütevazı bir yeri hak etmezler miydi? Yahut prime time'da verilen haberlerde gereksiz yere çektikleri acılara bir değinilemez miydi? Bombalarımız ve füzelerimiz altında can veren Afganlılar için ABD Başkanı'nın veya Washington'daki üst düzey bir hükümet yetkilisinin birilerine taziye mektubu göndermiş olmasını ve üzüntüsünü ifade etmek için yeterince hızlı davranmaması yüzünden eleştiri toplaması gerektiğini düşünürsünüz.
Gerçek ise çok başka: Sözkonusu olan Afgan canları olduğununda – doğru ya da değil, özellikle de güvenliğimizin de işin içinde olduğunu düşündüğümüzde – beş düğün mü elli düğün mü yahut iki cenaze töreni mi yoksa yirmibeş cenaze töreni mi olduğu mesele olmuyor. Medyamız terör adına yapılan Afganistan'daki hava saldırılarının, barbarlığın, üzerine sahici bir şekilde odaklanmıyor.
Şimdi Afganistan'da yeni bir demdeyiz – Obama'nın deminde. Savaşın başlamasının üzerinden yedi küsür yıl geçti, tam bir Amerikan tarzı. Sayfayı geçmişin üzerine çevirmeye hazırız sanki hiçbir şey olmamış da "doğru" şeyleri yapacağımız zaman bu zamanmış. Afganlıları nihayet kendi tarafımıza çekebileceğiz.
Amerikan askerleri güneye doğru hareket ediyor, Afganistan'daki Peştun (Taliban) topraklarına ve komutanları - yeni bir generaller grubu - yeni bir senaryonun ağzıyla konuşuyorlar. Afganistan'daki orduların komutanı General Stanley A.McChrystal'in Kongre'de yaptığı bir tanıklıkta dediği gibi "bütünselci isyan bastırma kampanyası" meselesi; "kafalar ve gönüller" (Hearts and Minds) meselesi; Taliban gerillarını öldürmek değil de "sivilleri koruma" meselesi; askerleri havadan indirip, kapıları kırıp sonra çekip gitmek değil şekillendirme, temizleme, tutma, inşa etme meselesi; hava saldırısının sınırlı tutulacağı, Taliban'a karşı düzenlenen saldırıların, sivilleri tehlikeye düşürmesi durumunda, kısıtlandığı veya durdurulduğu yeni "savaş usulü" meselesi; Afganlıların büyük bir çoğunluğunun Amerikan ve NATO askerlerinin aleyhine dönmesine rağmen savaşın akış yönünü tersine çevirme meselesi.
Güneye doğru seyreden donanma piyadelerinin komutanı Tuğgeneral Larry Nicholson'ın ifadesiyle: "Anladığımızdan emin olmalı ki burada olmamızın sebebi ille de düşman değil. Burada olmamızın sebebi halktır. El Anbar vilayetindeki çatışmanın kazanılması, düşmanın en nihayet savaşmaktan yorulması değildi. Halk, bir taraf seçer ve bizi seçerler...o evi çevreleyecek ve bekleyeceğiz. Bunun sebebi şu: Eğer o evi yıkarsanız, o evde bir kadın bir çocuk varsa, o evde bir aile varsa – 20 Taliban öldürmüş olabilirsiniz - ama bir kadın veya çocuğu öldürmekle cemaati kaybedersiniz. Onlar için öldünüz demektir. Bittiniz.
Hayatın değeri
Ancak yaşanmış olaylar, düğün törenlerinin bombalanması bize bir şey anlatmaktadır: Amerikalılar nezdinde Afganlı canı beş para etmez. Film yapımcısı Peter Davis, Oscar ödülü kazanan Hearts and Minds adlı filmi için Vietnam döneminde General William Westmoreland'la söyleşi yapmıştı. General şöyle diyordu: Şarklı, bir garplı gibi yüksek bedel biçmez hayata. Hayat, boldur. Hayat, Şark'ta ucuzdur.
O yıllarda Amerika'da Davis dâhil pek çok kişi vardı ki Vietnamlıların hayatlarının Amerikalıların hayatlarıyla aynı değerde olduğunda ısrar ediyorlardı. Afgan savaşı yıllarında Amerikalılar – medyamızın ve kamuoyumuzun nisbi sessizliği sayesinde – Westmoreland'ın beyanını hem bir hayat tarzı hem bir savaş tarzı haline getirdiler. Bu hayat tarzının bir yan ürünü olarak, Amerikalılar Afganistan'daki savaşımızın bizimle bir ilgisi yokmuş gibi davranıyorlar – ama sözkonusu olan Michael Jackson'un ölümü olunca, bizimle her türlü ilgisi oluyor.
Michael Jackson ölüyor ve dünyamız çılgına dönüyor. Bir - veya beş Afgan düğünü yeryüzünden silindiğinde ise bir omuz silkme olsun çok büyük bir gayret oluveriyor.
O halde bir soru: Bilmediğimizi (veya bilmeyi umursamadığımızı) bilsek bizi incitecek mi? Aşağı tükürseniz sakal yukarı tükürseniz bıyık, cevaplardan hangisinin, evetin mi yoksa hayırın mı daha acıklı olduğundan emin değilim. Bu soruya bir cevabım yok fakat bir tavsiyem olacak – bize değil Afganlılara: Sayet General McChrystal ve diğer üst düzey komutanların beklediği üzere Afgan savaşı ve Pakistana düzenlenen sınır ötesi saldırılar üç, dört veya beş yıl daha sürecekse, hangi senaryoyu oynarsak oynayalım, her ne söylersek söyleyelim, inanın bana, uçakları yardıma çağıracağız. Yerinizde olsam grup olarak aleni bir başka düğün daha yapmazdım ve cenazeyi alabildiğince az sayıda kişinin katılımıyla defnederdim. Eğer toplanırsanız her şeye rağmen geleceğiz.
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı