İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in eylül ayının ortası itibarıyla koalisyonun büyük ortağı Kadima Partisi'nin liderliğinden çekileceğini ve yeni başkan seçiminin önünü açacağını ilan etmesi ile birlikte, 60. kuruluş yıldönümünde güç ve istikrar mesajları veren İsrail, önümüzdeki günlerde büyük bir siyasi kriz ile karşı karşıya kalacağının ilk emaresini göstermiştir.  
 
İsrail polisinin geçtiğimiz hafta sonu Olmert'in 2002-2006 tarihleri arasında özellikle yurtdışı gezilerinde rüşvet ve yolsuzluk tespit ettiği ve yargılanması konusunda başsavcılığa tavsiyede bulunmasıyla birlikte siyasal nitelikteki krizi hukuki bir boyuta taşımıştır. Dahası, İsrail Hükümeti son yapılan kabine toplantısında Batı Şeria'dan çekilecek olan Yahudi yerleşimcilere ödenecek tazminat konusunu tartışacakken bu son gelişme ve Kadima içinde yaşanan huzursuzluğun ön plana çıkmasıyla birlikte asıl gündemin görüşülmesini ertelemek zorunda kalmış olup; bu durum ülkedeki krizin giderek iç politikayı olumsuz bir şekilde etkilediğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Aslında İsrail, 2006 yazında Lübnan'a yönelik gerçekleştirmiş olduğu askerî operasyonun hezimetle sonuçlanmasına müteakip, beklenmedik derecede büyük bir sivil-asker, iktidar-muhalefet ve en önemlisi koalisyon hükümetinin büyük kanadını oluşturan Kadima Partisi üçgenini kapsayacak derin bir siyasi krizin eşiğine gelmiştir. Kamuoyu anketleri ve uzmanların görüşlerinden anlaşıldığı kadarıyla, halkın yüzde 77'sinin, Olmert'in başbakanlık görevi sırasındaki performansından hoşnut olmadığı ortaya çıkmış, son gelişmelerin kamuoyunun gerek hükümete gerekse orduya karşı olan güvenini sarstığı gibi, ülkenin hem iç hem de dıştaki itibarını büyük ölçüde zedelediğini ortaya koymuştur. Özetle;

Kurulduğu 1948'den beri bu ve buna benzer siyasi buhranlara alışık olan ve 60 yıllık hükümet tarihinin neredeyse yarısından fazlası koalisyon hükümetleri tarafından yönetilen İsrail'in, bizzat başbakanının sebep olduğu olumsuz sonuçlar ile ülkenin bu çıkmazlardan zarar görmeden kurtulması mümkün görünmemektedir.

Krizin ilk sinyalleri Lübnan yenilgisinin sebepleri ve sorumlularını araştırmak üzere ülkenin tanınmış hukukçulardan İlyahu Winograd başkanlığında kurulan komisyonun son raporunu açıklaması ile birlikte ortaya çıkmıştır. Winograd raporunda hükümete yönelik doğrudan görevi bırakma tavsiyesi yapılmamış ise de Olmert'in halk desteğinin daha önce görülmemiş bir biçimde düşmesi, hükümetin halk nezdinde son aylarını yaşadığını göstermiş olup söz konusu bunalımdan çıkılması için erken seçim önerisi seçenekler arasında yerini almıştır.

Kadima Partisi'nin Kasım 2005'te kurulmasıyla birlikte diğer partilerin tabanından faydalanarak iktidara ulaşması, 2002 yılından itibaren İsrail'in iç politikasının iplerini elinde tutan en güçlü lider olan Ariel Şaron'un 2006 yılının Ocak ayında beyin kanaması geçirmesi sonucunda politika arenasından çekilmesi, Cumhurbaşkanı Moshe Katsav hakkında taciz ve tecavüz iddialarından dolayı İsrail başsavcısı tarafından yeterli kanıtlara ulaşıldığı kanaatine varılması ve resmen suçlanacağının açıklanmasının akabinde görevinden affını istemesi ve son olarak da Başbakan Olmert'in 2005 yılında bir kamu bankasının özelleştirilmesinde rüşvet aldığına yönelik soruşturmalar açılması gibi önemli sorunlar, yaşanan krizin derinleşmesine sebebiyet vermiştir.

Tartışmasız Olmert'e ikinci ağır darbeyi indiren, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları nedeniyle erken seçimi gündeme getirip, bugün Kadima'nın en güçlü başkan adayları konumundaki Dışişleri Bakanı ve Ariel Şaron'un öğrencisi Tzipi Livni ile parti içinde en büyük rakibi olan Ulaştırma Bakanı Şaul Mofaz olmuştur.

Önümüzdeki sonbaharda Şaron ile birlikte Olmert'in, değişik siyaset odaklarından güçlü kişileri toplayarak kurduğu Kadima'nın liderliğinden ayrılması sonrasında Livni'ye yönelik medyaya sızdırılan 80'lerin başında Mossad ajanı olarak görev yaptığı ve bizzat operasyonlara katıldığı, kendisinin başbakanlığa layık ve hazır olduğunun tartışılması kadar, bu partinin dağılıp dağılmayacağı, ya da Livni'nin kurtarıcı edasıyla partiyi tekrar eski günlerine götürüp götürmeyeceği de merak edilen hususlar arasında gelmektedir.

Olmert'i yalnız bırakan kişiler arasında siyasi rakibi ve koalisyonun diğer bir üyesi olan İşçi Partisi'nin lideri Ehud Barak olmuştur. Barak'ın ilk tercihi Olmert'in istifası yönünde idi. Zira aynı zamanda Savunma Bakanı olan Barak, Likud Partisi'nin de içinde bulunduğu yeni bir koalisyon seçeneğinin denenmesi ile siyasetin ne kadar acımasız olduğu bir kez daha ortaya konmuştur.

Her halükarda söz konusu siyasi krizden asıl zararı iktidarın büyük ortağı Likud'dan ayrılan Kadima Partisi görecek olup; kârlı çıkan taraflar ise siyasi hesaplaşma peşindeki Benjamin Netanyahu liderliğindeki sağ partisi Likud olacaktır. Nitekim İsrail içinde son dönemde kamuoyu yoklamalarında Kadima Partisi'nin elinde bulundurduğu meclis sandalyelerinin en az yarısını kaybedeceği, buna karşın Likud Partisi'nin gücünü üç misli artıracağı görülmektedir.

Kadima içinde patlak verecek olan hesaplaşmalar Livni'nin beklediği kadar kolay geçmeyeceği gibi, bu noktada düşündürücü olan, Livni'nin parti liderliğine gelmesinden ziyade, ona karşı ayak direyen Olmert ekibinin engellemeleri sonrasında hükümet içinde kendisine yer bulup bulamayacağıdır. Olmert'le birlikte başlayan yıpranma sürecinin kendilerine yansımasını istemeyecek olan Kadima'nın en güçlü rakibi Likud'un İşçi Partisi ve diğer küçük radikal dinci partilerle bir araya gelerek Livni liderliğindeki partiyi dışlaması büyük sürpriz olmayacağı gibi bu partilerin, Livni'ye rağmen yeni bir koalisyon arayışına girmeleri ihtimal dâhilindedir.

Her ne kadar 15 Eylül'de Kadima'nın başkanlığından ayrılacağını ilan etmişse de kurt politikacı olan Olmert, siyaset sahnesinden bu kadar kolay çekilme niyetinde olmadığını ve hâlihazırda bu isteğini hayata geçirecek birçok karta sahip olduğunu ortaya koymuştur. Şöyle ki; Türkiye'nin arabuluculuğuyla Suriye ile dolaylı barış görüşmelerini başlatması, iç politik baskıları hafifletme amacıyla da olsa İran'a karşı savaş seçeneğini masada tutan sert mesajlara yönelmesi ve Hizbullah ile esirlere karşı ölü İsrail askerlerinin mübadelesine girişmesi Olmert'in kolay teslim olmayacağının bir kanıtıdır.

İsrail'de dolaşan senaryoların büyük bölümü son derece karamsar ve tedirgin edici olup, ülke siyasetinde herkes siper almış, uzun vadeli bir hesaplaşma beklentisine girmiştir. İsrail siyasetinde kılıçların bir kere daha çekildiği, önümüzdeki ay itibarıyla ülkenin yeni bir siyasi krizin eşiğine geleceği ve bu gidişattan dönüşün son derece güç olacağı görülmektedir. Taraflar ise mümkün olduğunca az hasarla kasırgadan kurtularak ayakta kalma çabası içerisindedirler. Son iki senedir gerek Lübnan Savaşı'ndan gerekse içerideki hesaplaşmalardan büyük zarar gören ordunun, ülkenin gidişatı karşısında güvenlik kaygılarını öne sürerek İsrail'in kırmızı çizgilerinin hiçbir şekilde ihlal edilmeyeceği gerekçesiyle "post modern ihtar" vererek inisiyatifi eline alma senaryosu uzak olmayan ihtimaller arasında yerini korumaktadır.
 

Kaynak: Zaman