İran'daki tartışmalı seçimin ardından hayati önemde iki soru sorulmalı: İran seçkinlerinin halkla ilişkisi açısından bu sonuç ne anlama geliyor? Ve söz konusu seçkinlerin bir arada durma ve kendini iktidara taşıma kabiliyeti, yani aralarındaki uyum açısından ne anlama geliyor? Bir bakıma şu an oy sayımının doğru yapılıp yapılmadığı tartışmasının nasıl sonuçlanacağı pek de önem taşımıyor.
Hile kanıtlanırsa rejim muazzam bir meşruiyet kriziyle yüz yüze kalacak. Fakat hile yoksa (ki bağımsız kaynaklardan gelen bazı kanıtların sonuçların doğru olabileceğine işaret ettiğini belirtmek lazım) krizin daha önemsiz olacağını söylemek mümkün görünmüyor. Mirhüseyin Musavi'nin destekçileri neler olup bittiği konusunda hükümlerini çoktan vermiş durumdalar, keza Mahmud Ahmedinecad'ın destekçileri de.
Halkı hükümete bağlayan ve zaten zedelenen güven bağları her durumda, bilhassa Ahmedinecad muhaliflere 'ülke karşıtı' oldukları gerekçesiyle saldırmaya devam ederse, kopma noktasına gelecek. Vatandaşlarının önemli bir kesimiyle, hatta belki çoğunluğuyla, husumet ilişkisi içinde olan bir hükümet, istikrarlı veya etkin olmayacaktır. Aynı derecede, toplumun (devrimci geleneğe çıkarları veya ideolojileri gereği sıkı sıkıya sarılanlarla o devrime inancını yitirenler arasında) kutuplaşması, İslam Cumhuriyeti'ni bekleyen ciddi sorunlara işaret. Ve rejim heybetli zorlayıcı gücünü sokaklarda kullanmaya mecbur kalırsa, insanları öldürürse, işler daha da kötüye gidecektir.
İran'daki bazı muhafazakâr grupların bile ülkenin 'cumhuriyetçi niteliğini' kaybetme tehlikesiyle karşı karşı olduğunu söylemesinde şaşılacak bir yan yok. Aslında bu niteliğini yıllardır kaybetmekte. Art arda gelen her siyasi aşamada, İran'ın demokratik düzenlemeleri daha da aşınıyor; bu duruma, gerek bizzat seçimlerde gerekse bazen seçim kazanan nispeten ilerici hükümetlere çelme takılmasında tanık olmak mümkün.
Bununla birlikte İranlılar yıllardır, sistemin halkın değişim taleplerine karşılık verecek hale getirilebileceği umudunu bir kazanıyor bir kaybediyor. Seçkinlerin daha kültürlü olan kesimi, bu umudu canlı tutmanın elzem olduğunu daima bildi. Demokrasiyle teokrasi kapışırsa kimin galebe çalacağından kimsenin hiç kuşkusu yok; dinsel inanç, devrime bağlılık ve maddi imtiyazlardan müşekkil bir gücü elinde tutan teokrasi, kısa sürede galip gelir. Fakat İran'ı yöneten kurnaz adamlar da, bu teokratik kozu oynamaktan mümkün mertebe kaçınmaları gerektiğini hep bildi.
İran seçkinleri rakip gruplar arasında daima bölünmüştür. Ayetullah Humeyni vefat eder etmez kısmen ideolojik, kısmen kişisel ve kısmen de devletin nimetlerinden sebeplenme yarışının ürünü olan bu bölünmeler daha da keskinleşti. Seçimler perde arkasındaki ihtilaflarla şekillendi ve sonuncusu da farklı değildi. Musavi eski cumhurbaşkanı Ali Haşimi Rafsancani'nin desteğini aldı; eski lider, Musavi'nin gerçek bir tehdit oluşturmadığı için müesses nizamca kabul edileceğini, kazanması halinde Musavi'nin halkın beklentilerini yönetmek için kullanılabilecek bir diğer kişilik olacağını hesaplamış olmalı.
En iyi tahmin şu: Seçkinler içindeki bölünmeler, sistemi dengede tutmaktaki ortak çıkarlarına baskın çıktı. Kampanya sırasında Ahmedinecad'ın her tür avantajı kullanmasına göz yummakla ve belki son noktada hileye başvurmakla fazla ileri gittiler. Durumun nasıl kurtarılacağına dair yoğun tartışmalar yürüyor olmalı. Geçmişte, İran'da nihai iktidarı elinde tutanların acımasız olduğu, fakat aptal olmadığı söylenebilirdi. Şimdi baskıyla taviz arasında karar vermek zorundalar. Ahmedinecad'ın tehditleri ve sokaktaki polis bir yöne işaret ederken, Ruhani lider Hameney'in sonuçların gözden geçirilmesi emri vermesi diğer yöne işaret ediyor. (Başyazı, 16 Haziran 2009)
Kaynak: Radikal