Bu ayın 24'ünde New York'ta liderler seviyesinde yapılacak olan BM Güvenlik Konseyi toplantısının gündemi "nükleer silahların yayılmasını önleme" ve "nükleer silahsızlanma" olacak. Kısa ifadesiyle "İran'ın nükleer programı"...
Obama yönetimi, İran'la nükleer konusunda görüşmelere başlanması için eylül sonuna kadar süre tanımış, ağırlaştırılmış yaptırımların gündeme gelmemesi için de yıl sonuna kadar bu görüşmelerden somut sonuçlar çıkması şartını ileri sürmüştü.
Dün ise İran'ın Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi artı Almanya'dan oluşan "5+1" grubuna, yeni tur görüşmelerin başlaması için bir öneri paketini sunmaya hazırlandığı haber veriliyordu.
İran'ın nükleerleşme stratejisi bellidir: Uluslararası camiayı dipsiz müzakerelerde oyalamak ve bu arada nükleer silah üretme yetkinliğine kavuşmak... Bu stratejinin değiştiğine dair bir emare olmadığı gibi, bir değişim beklemek için neden de yoktur... Hatta rejim, "şampiyon nükleerci" Ahmedinecad'ı iktidarda tutarak stratejinin devam edeceğini göstermiştir.

Fırtına yaklaşıyor
AKP dış politikasına yön verenlerin, 2010'da ve hatta önümüzdeki aylardan itibaren, kaçamayacakları "İran sınavı"nda zorlanıyor olacaklarını öngörmekten bizi ne alıkoyabilir ki?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran'ın ilk atom bombasını patlatıp nükleer güç haline geleceği günden itibaren, bir daha "Merkez ülkeyiz" ya da "Düzen kurucu ülkeyiz" diyemeyeceğini eminim bilmektedir. Çünkü o zaman düzeni İran kuracak, "merkez" de İran olacaktır. "Komşularla sıfır sorun teorisi" artık fıkra niyetine anlatılacaktır.
Ama büyük teorilerin iflası için birkaç yıl geçmesine gerek yok... İran'ın nispeten kısa bir süre sonra yeterli malzeme, tesis, bilgi ve teknolojiyi hazır edip bomba üretmeye bir-iki aylık mesafede durması halinde bile, o teorileri uluorta seslendirmek için "ortam algılaması" duygusundan fazlasıyla mahrum olmak gerekecektir.

Gayrıresmi dış politika
Bu trajik sonu önlemek için ne yapmalıdır AKP dış politikasına yön verenler?
İran'ın nükleerleşmesine karşı durmalıdırlar elbette...
Ne yapıyorlar peki?
Dışişleri Bakanlığı'nın resmi web sitesine bakarsanız, "nükleer silahların yayılması Türkiye için ciddi bir endişedir" ve "ülkemiz bu endişe verici eğilimin kontrol altına alınması amacıyla yürütülen uluslararası çalışmalar içinde yer almaktadır"...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın anlayışı ise bambaşkadır... Geçen kasımda Washington'da "İran'a (nükleer silah) yapma diyenlerin de kendilerinin nükleer silahı olmaması gerekir. Sizde nükleer silah olacak, karşı tarafa sen yapma diyeceksin. O da kendine göre savunmaya geçiyor" diyerek İran'ın nükleerleşmesine en büyük desteği veren lider olmuştu. O zamandan bu yana da tutumunu tashih etmedi. BM Güvenlik Konseyi üyesi Türkiye'nin Başbakanı, bakalım 24 Eylül'deki Konsey toplantısında ne diyecek?

'Transatlantik Eğilimler' araştırması
Türkiye'nin komşusu İran'a düzenlenecek bir saldırıya ortak olmayı reddetmesi en doğal hakkıdır.
Ancak, İran'a karşı ABD ve AB destekli ağırlaştırılmış bir ambargo beklendiği gibi gündeme gelir ve Batılı müttefikleri Türkiye'yi bu meşru eyleme katılmaya çağırırlarsa, AKP hükümetinin buna cevabı ne olacak?
AKP, bu kez Batı ile birlikte hareket etmek isterse, bunu içte en hafif siyasi hasarla atlatmak için, oluşumunda payının bulunduğu Batı aleyhtarı bir Türk kamuoyunu ikna etmek mecburiyeti ile yüz yüze kalacaktır.
German Marshall Fund'ın dün açıklanan "Transatlantik Eğilimler 2009" araştırmasının ilginç bulgularına göre Türkiye'de "İran'ın nükleer silah geliştirme ihtimali kabul edilsin" diyenlerin oranı son iki yılda yüzde 16'dan 29'a çıkmış bulunuyor.
"Nükleer İran'a evet" diyenlerin oranı 11 Avrupa ülkesinin ortalamasında yüzde 8, ABD'de ise sadece yüzde beş.
Türkiye'deki "nükleer İrancılar"ın iki yılda neredeyse iki katına çıkması, İsrail aleyhtarlığı ve Erdoğan faktörüyle açıklanabilir. Ama "düzen kurucu ülke" teorisyenleri, Batı nezdindeki bütün kredilerini kaybetmek istemiyorlarsa şimdi kendi yarattıkları "nükleer İrancılar"la "müzakere etmek" durumundadırlar.
İran, AKP'nin turnusol kağıdıdır.

Kaynak: Milliyet