Türk Silahlı Kuvvetleri 1974’te Kıbrıs’a çıktığında adanın o zamanki turizm ve eğlence merkezi Maraş’ı da ele geçirdi ama Mağusa’nın uzun kumsalı ve otelleriyle ünlü bu bölgesi Türklerin iskân ve kullanımına hiçbir zaman açılmadı. Bu, Ankara’nın siyasi ve stratejik bir kararıydı. Maksat, Rumlar için çok değerli olduğu varsayılan bu bölgeyi Kıbrıs’ta özlü ve esaslı bir çözümün zamanı geldiğinde ana pazarlık kozu olarak değiş-tokuşa hazır biçimde elde tutmaktı.
38 yıl boyunca Türk tarafı ne zaman Maraş’ın açılmasıyla ilgili çözümün esasına ilişkin olmayan bir Rum teklifiyle karşılaşsa, hep aynı gerekçeyle, yani Maraş’ı kapsamlı bir müzakerenin son aşamasında kullanmak için olumsuz cevap verdi.
Dünkü Milliyet’te Rum lider Dimitris Hristofyas’ın, ülkesinin AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenmesine sayılı günler kala medya aracılığıyla sunduğu önerileri okumuş olabilirsiniz. Orada Hristofyas ada ölçeğinde özetle Maraş’ın açılmasının karşılığında Mağusa limanının da BM gözetiminde kuzeyin dış ticaretine açılmasını öneriyordu. AB ölçeğinde ise Türkiye’nin hava ve deniz limanlarını Rum Kesimi’ne açmasını ve bunun doğal sonucu olarak da kendi dönem başkanlıklarında birden fazla müzakere başlığının askıdan indirilmesi teklifini getiriyordu.
Maraş’la ilgili bu önerinin, sorunun kapsamlı ve kalıcı çözümüyle ilişkili olmadığı için prensipte kabul görmeyeceğinden kuşku yok.
Nihayetinde, Türkiye Maraş’ın turşusunu kurdu ve Maraş bu arada sokaklarını yabani otların sardığı bir hayalet kente dönüştü.
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, kısa bir süre hariç, adayı yeniden birleştirmekten ziyade taksimi kalıcılaştırmaya dönük, başarısız bir strateji izlemiştir bu son 38 yılda.
“Kısa bir süre” derken, yerel ve uluslararası olağanüstü koşulların bir araya gelmesi sonucu 2003’te açılan ve ertesi yılki Annan Planı referandumunda Rumların talihsiz “Hayır” tercihiyle kapanan o fırsat penceresini kastettim.
Denktaş çizgisinin takipçisi Derviş Eroğlu’nun liderliğindeki Kıbrıs Türk tarafı ve AKP Türkiye’si birlikte yine 2003 öncesine dönmüş bulunuyorlar. Ankara’nın adada kararlılıkla uyguladığı Türkiyelileştirme politikası bunun karinesidir. Türk tarafının “her zaman bir adım önde olmak” şiarını benimsediği o kısa dönem tarih olmuştur. Gelişmeler “Maraş turşusu”nu bayatlatmakta, turşu bayatladıkça da Kıbrıs denklemindeki takas değerinden yitirmektedir.
Ve gidişat öyle gösteriyor ki günümüzde Türk tarafının Maraş’a atfettiği büyük mübadele değerinin Rum tarafındaki karşılığı, yakın bir gelecekte Kıbrıs’ta oyunun denklemini tamamen değiştirecek yeni bir faktörün devreye girmesiyle anlamını daha da yitirecektir.
Bu faktör, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin adanın güneyinde ilan ederek 13 parsele böldüğü münhasır ekonomik bölgenin, adanın tam güneyine denk düşen, İsrail’le sınırdaş 12 numaralı parselinde bulunan doğal gaz yataklarıdır. Çalışmaları yürüten Amerikan Noble Energy firmasının tahminlerine göre bu bölgede 7 trilyon kübik metre gibi son derece büyük bir doğal gaz rezervi bulunuyor.
Alınan haberlere göre bu bölgede sondaj çalışmaları bu yılın ikinci yarısında başlayacak. Doğal gazın Kıbrıs’ın güneyinde kurulacak depolama ve sıvılaştırma tesislerine ulaştırılarak ekonomik fayda sağlar hale gelmesi ise 2018’den önce mümkün görülmüyor.
Rumların hidrokarbon arama faaliyetlerinin durdurulması doğrultusunda Türkiye’nin yaptığı hukuki ve siyasi itirazlar bu yazının konusu değil. Ancak şunu hatırlatalım: Rum Kesimi dünya tarafından “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında hükümran bir devlet olarak tanınıyor ve Türkiye’nin itirazları haklı bulunmuyor.
Bu doğal gaz kaynakları, Nabucco hattının gerçekleşme şansının ortadan kalkmış gibi göründüğü günümüzde AB’nin enerji ihtiyacını karşılamak bakımından vazgeçilmez değerde.
Bu doğal gaz, Rumların refahı artıracak, onlara özgüven aşılayacaktır. Bunun sonucunda Maraş’ın ekonomisine olan ihtiyaçları dramatik biçimde azalacaktır.
Bu doğal gazın Avrupa pazarlarına taşınması için en ekonomik ve kestirme yol Türkiye geçişi... Türkiye bu gazın doğal müşterisi aynı zamanda... Bu gerçekleri dün Milliyet’te yayımlanan ifadelerinde Hristofyas da ima etmişti.
Ama bunların olabilmesi için Kıbrıs sorununun çözülmesi gerekiyor.
Kıbrıs’ın kuzeyinin doğal gaz zenginliğinden hakkı olan payı alabilmesi için de çözüm ve birleşme şart. Taksimi kalıcılaştırmaya çalışmak bu bağlamda izolasyonizmle eşdeğer bir akıl dışılıktır.
Rumların bu gazın Türk nüfusunun oranına denk düşen beşte birini adanın kuzeyiyle paylaşmak isteyip istemeyecekleri de ayrı mesele...
Doğal gaz görüldüğü gibi Kıbrıs’ta bütün dengeleri ve oyun kurallarını değiştiriyor.

Kaynak: Milliyet