Uygulamaya çalışılan Irak senaryosu giderek gerçekleşme gücünü yitiriyor; Irak'ın 'kontrollü' ya da 'kontrolsüz' biçimde bölünmesine ilişkin senaryolaraysa Türkiye'nin hazırlıklı olmadığı görülüyor

2007 yılı başlarında Başkan George W.Bush Orgeneral Petraeus'u Irak birlikleri komutanı olarak atadı ve yeni bir strateji uygulamakla görevlendirdi. Orgeneral Petraeus'un stratejisi Irak'taki birliklerin geçici olarak 30 bin askerle (5 muharip tugay) takviye edilmesini; başta Bağdat ve çevresi olmak üzere Irak'ta güvenliğin sağlanmasını; Irak'ın yeniden yapılandırılması amacı ile farklı çıkar grupları arasında uzlaşma için zaman kazanılmasını amaçlıyordu.
Petraeus'un göreve başlamasından bu yana bir yıldan uzun bir süre geçti. Bu süreç içinde şiddet eylemlerine kısmi bir azalma olduysa da merkezi yönetimin güçlendirilmesi, farklı çıkar grupları arasında uzlaşmanın sağlanması, anayasanın geliştirilmesi, enerji gelirlerinin adil dağıtımının sağlanması, milis güçlerinin dağıtılması, bölgesel yönetimlerin anayasasal yetkilerinin tayin edilmesi, Kerkük'ün statüsünün belirlenmesi, Irak güvenlik güçlerinin etkinliklerinin artırılması da dahil olmak üzere tespit edilen 18 hedefin çoğuna ulaşmada başarı sağlanamadığı gibi yakın zamanda şiddet eylemlerinde artış da görüldü.
Özetle, Orgeneral Petraeus'un 'son çare stratejisinin' başarılı olacağını söylemek mümkün değil. Bu nedenle de Irak'ın geleceği belirsizliklerle dolu ve ABD'de yeni yönetimin Irak'ta nasıl bir politika uygulayacağı, uygulanacak politikanın başarı sağlayıp sağlamayacağı, yeni yönetimin orduyu Irak'tan çekip çekmeyeceği tartışılıyor. Orgeneral Petraeus Irak'taki asker seviyesinin korunmasını istedi ve bu talep Başkan Bush tarafından onaylandı. Afganistan ve Irak savaşları ABD kara ordusunu tüketti ve bir başka kriz bölgesine müdahale yeteneğini yok etti. Bu nedenle de ABD'nin Irak stratejisi eski bir Türk şarkısını hatırlatıyor; 'gitmek mi zor, kalmak mı zor?..'
Nitekim, Zbigniew Brzezinski 4 Nisan tarihinde Radikal gazetesinde de yayımlanan yazısında Irak savaşının "ulusal bir trajediye, ekonomik bir yıkıma, bölgesel bir felakete ve uluslararası imajı onarılmaz bir yara alan ABD için küresel bir bumeranga dönüştüğünü" vurguladı ve yeni yönetimin Irak'taki birlikleri çekmesinin şart olduğunu yazdı.
Gelişmeler ve Irak'ın geleceği ile ilgili belirsizlikler sadece Iraklıları değil tüm çevre ülkeleri de yakından ilgilendiriyor. Çünkü, Irak'a yanlış istihbaratla, yanlış strateji ile ve önyargılarla giren ABD, sadece Irak'ın geleceğini değil, bölgesel tarihi dengeleri de yıktı.
İşte bu şartlarda Irak'ın geleceği ile ilgili olarak üç senaryo üzerinden düşünce üretmek mümkün;
Birincisi; ABD Irak'ta kontrolü sağlar, şiddeti sona erdirir, farklı çıkar grupları arasında 'uzlaşma sağlanır', anayasa geliştirilir, merkezi yönetim güçlendirilir, bölgesel yönetimlerin yetkileri tayin edilir, Kerkük'ün ve Bağdat'ın statüleri belirlenir, enerji gelirlerinin dağıtımında anlaşma sağlanır ve federal Irak devleti kurulur. Halen denenmekte olan bu senaryo, giderek gerçekleşmesi düşük bir olasılığa dönüşüyor.
İkincisi; ABD kontrolünde Irak 'yumuşak bir şekilde bölünür', kuzeyde Kürt, orta bölgede Sünni ve güneyde Şii devletleri oluşturulur. Bu senaryonun gerçekleşmesi için ABD'nin Irak'ta inisiyatifi ve kontrolü elde bulundurması, Irak'taki çıkar gruplarının coğrafyanın ve enerji kaynaklarının paylaşımında, Bağdat'ın ve Kerkük'ün statülerinin belirlenmesinde uzlaşmaları, farklı etnik ve mezhep gruplarına mensup insanların yeni bölgelerine topluca göç ettirilmeleri ve çevre ülkelere bu uzlaşmanın kabul ettirilmesi gerekir. Uzlaşma öncesinde veya sonrasında çıkar grupları arasındaki çatışmanın genişleme olasılığı, bu senaryonun uygulanmasını zora sokabilir.
Üçüncüsü; NATO ve BM gibi uluslararası kuruluşları veya çevre ülkeleri Irak'ta bütünlüğün sağlanması için angaje edemeden ABD kontrolü bütünü ile kaybeder veya ülke içinden gelen baskıların neticesinde çıkar grupları arasında uzlaşma sağlanamadan askeri gücünün büyük kısmını çeker, 'Irak parçalanır', yeniden dengeler oluşuncaya kadar taraflar çatışır. Irak'a komşu ülkeleri de içine çekme potansiyeli taşıyan bu senaryonun gerçekleşme olasılığı giderek artmaktadır.
Irak'ın siyasi bütünlüğü korumaktan ve Irak'ta istikrarı sağlamaktan yana olan Türkiye ikinci ve üçüncü senaryolara hazırlıklı değil. Kerkük'e özel statü verilmesini, Kuzey Irak'ın PKK'ya barınak sağlayan bir bölge olmaktan çıkarılmasını, Türkmenlerin haklarının ve güvenliğinin korunmasını ve Kerkük petrollerinin tüm Irak halklarına ait olmasını dış politika hedefleri olarak belirleyen Türkiye'nin her üç senaryo için de alternatif stratejiler geliştirmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor.

Kaynak: Radikal