İki fırtına dünya ekonomisini dövüyor, yükselen meta fiyatları ve daraltıcı mali düzensizlik. Geçen hafta, döviz kurlarının bu iki ayrı olay arasında bir bağ kurduğunu söylemiştim. Bu hafta ise bu fırtınalı denizde nasıl gidebileceğiz ona bakalım.
Tek bir birim olarak dünya ekonomisi başlangıç noktası olarak alalım. Ekonomiler daha da küreselleştiği için dünya ekonomisini tek birim olarak düşünmek daha uygun olacak. Öyleyse, bir bütün olarak dünya ekonomisinden ne öğrendik? Cevap, en azından kısa vadede doğal kaynakların sınırına ulaşıldığıdır.
Uygarlığımız fosil yakıtlar üzerine kurulu. Ama 2001 sonundan beri petrolün cari fiyatı yaklaşık 6 kat arttı. Bugünkü fiyat ise, geçen yüzyılın başındakinden daha yüksek bir düzeyde bulunuyor. Dünya Bankası'nın Küresel Mali Gelişim 2008 raporunda vurgulandığı üzere küresel petrol arzı 2007'de durakladı. Sebep olarak ise "2007'nin ikinci yarısındaki stoklardaki büyük düşüşler ve keskin fiyat artışları" gösteriliyor. Bu artışlar 1970'lerin hızlı yükselişlerinde olduğu gibi geçici veya kalıcı olabilir. Henüz kesin olarak bilmiyoruz.
Enerji fiyatlarındaki sıçramaların ekonomi üzerinde en azından 3 etkisi bulunuyor.
İlk olarak, enflasyonu arttırıyor. Gelişmekte olan ülkelerde kötü enflasyon sürprizleri kural haline gelmiş durumda bulunuyor.(tabloya bak)
İkinci olarak enerji-tüketim faaliyetlerindeki karları düşürüp enerji kapasitesini zayıflatarak, yeni ve daha fazla enerji-verimliliği yatırımlarına zorlayarak potansiyel arzı düşürüyor.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü(OECD) son Ekonomik Görünüm raporunda böylesine olumsuz bir arz şokunun üye ülkeler üzerindeki olumsuz etkilerini belirtiyor**. İki esas noktaya değiniyor; mevcut seviyeler ve gelecek seneler için büyüme tahminleri belirsizliğin arttığı ve bunun olumsuz etkilerin oldukça büyük olacağı.
OECD, petrol fiyatlarındaki mevcut yükselişin sabit üretimi Amerika'da %4 ve Avro bölgesinde %2 oranında yavaşlattığını ve potansiyel büyümeyi orta vadede 0,2 ve 0,1 arasında düşürdüğünü tahmin ediyor. Bu sıradan bir şey değil, Amerika örneğinde potansiyel üretim artış oranındaki düşüşü, kişi başına düşen potansiyel üretim miktarının en az %10'u olmalı. Daha hızlı gelişen-görece daha da hızlı büyüyüp sanayileşen Çin gibi-ülkelerde potansiyel üretim artış oranındaki düşüş daha da büyük olacaktır.
Üçüncüsü, enerji fiyat sıçrayışları küresel arzın seviyesini ve dağılımını değiştiriyor. 2007 başındaki $53'dan günümüzün $136'ına bir çıkış, dünya çapındaki tüketicilere yıllık maliyeti $2,600 milyar oluyor ki bu da petrol dışı küresel üretimin %4,5'dir. Bu naklin üçte ikisi petrol ithalatçısı ülkelerden petrol ihracatçısı ülkelere doğru gerçekleşiyor. Ek olarak, kısa dönem için niyetlenilen tasarruflar da bu nâkile dâhil olduyor.
Bu değişim küresel talepteki yükselişi dizginleyecektir. Amerika ve diğer yüksek gelirli ülkelerdeki şişirilmiş ev fiyatlarıyla ilişkili mali krizde bu dizginlemeye katılacaktır. OECD'nin büyüme tahminine göre yüksek gelirli ülkelerin büyüme oranları, bu ve ertesi yılın genel büyüme eğiliminin altına düşecekler. Bu sene Amerika, büyük çoğunluğunu net ihracatın oluşturduğu %1,2 yurtiçi hâsıla büyüme oranıyla en büyük düşüşünü yaşadı.Amerika, büyümenin lokomotifi olmaktan ziyade başka yerdeki büyümelere bağımlı bir hale gelmiştir.
Pekâlâ, yüksek gelirli ülkelerdeki büyüme oranlarındaki bu düşüş talep fazlasıyla kavrulan dünya ekonomisini soğutmaya yeterli olabilecek mi? Belki yetmeyebilir. OECD, OECD ülkelerinin dışındaki büyüme oranlarında bir düşüş bekliyor ama seviyeler hala potansiyelin(tabloya bak) üstünde gözüküyor. Dünya Bankası'nın Küresel Mali Kalkınma birimi 2007'de %7,8 gibi yüksek oranlardan günümüzün %6,5'ine ve 2009'da ise %6,4 gibi büyük düşüşler olacağını bekliyor. Çin'in büyüme oranı 2007'de %11,9'dan 2008'de %9,4 seviyesine gerilemiş. Hindistan'ın büyüme oranı ise %8,7'den %7,0'a kadar gerilemiş.
Geçen hafta belirttiğim gibi likitide krizinin olumsuz etkilerine karşın gelişmiş ülkeler para politikalarını çok gevşek tutuyorlar. Gelişmekte olan ülkelerde ise üretim hızla artarken enflasyonda güçlü bir şekilde artıyor. Eğer gelişmekte olan ülkeler ekonomi politikalarının düzenlenmesinde dâhil edilmezse dünya ekonomisi bir iki sene önce tahmin ettiğimiz kadar hızlı büyüyemeyecektir. Bu durum, yüksek gelirli ülkeler tamamen ekonomilerini toparladıkları vakit daha da bariz bir hal alacaktır.
Bütün bu zorluklara karşın küresel ölçekte alınacak kararlar ne olmalıdır ve nasıl uygulanmalıdır? Bunları kısa dönemde ve uzun dönemde olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Kısa dönemde en fazla ihtiyaç duyulan para politikası, faiz oranlarının yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelerde daraltıma gidilmesidir. Bu daraltımın ön koşulu gelişmiş ülkelerce(özellikle Amerika) faiz oranların serbestçe hedef alınmamasıdır. Mali daraltımın, ABD Federal Bankası faizleri çok fazla düşürdüyse bile, yüksek gelirli ülkelerde uygulanması gerekiyor.
Enerjide fiyat sıçrayışlarına izin vermek kadar gerekli ayarları yapmak da önemlidir. Birçok gelişmekte olan ülkede uygulanan petrol sübvansiyonlarından en çok üst gelir sınıfları faydalanıyor. Hindistan'daki petrol sübvansiyonları neredeyse kamu eğitim harcaması kadar büyük, bu kabul edilemez bir durumdur. En az bunun kadar da önemli olan bir konu ise spekülatörler konusudur. Petrol ve gıda fiyatlarındaki yükselişlerin art niyetli spekülatörlerin faaliyetlerinin sonucu olduğu fikri dünya çapındaki tehlikeli popülistlerin kurduğu ve desteklediği ahmakça bir fikirdir.
Son olarak, zengin ülkelerin, fakir halklara ve ülkelere böyle şokları atlatmasına yardımcı olmaları gerekir. Hedef, sıkıntıları azaltmak ve gerekli mali ayarlamaları yapmak olmalıdır, ondan her ne pahasına olursa olsun kaçınmak olmamalarıdır.
Orta uzun dönemde, en büyük öncelik büyümenin önündeki enerji kısıtlarına verilmelidir. Bu, özellikle yenilenebilir olanlar olmak üzere enerji alanına kamu yatırımlarını ve özel yatırımların artması manasına geliyor. Mücadele zor olacak fakat bu engel aşılmalıdır.
Şokların etkileri çok büyük oldu. Ama daha belirgin olanı ise yüksek enerji fiyatlarının etkileridir. Mali kriz kaçınılabilir bir sersemlikti. Yükselen enerji fiyatları ise acı bir gerçek. Dünya bu acı gerçeğe göre ayarlanmalı. İdeal olanı ülkelerin birlikte hareket etmesidir. İster birlikte olsun veya ister ayrı, hareket etmeliler. Öteki türlü önümüzde çok büyük tehlike-belki şiddetli bir stagflasyon-bulunuyor.
*
Yazıyı aslından Dünya Bülteni için Türkçe'ye çeviren: Harun Coşkun