ABD'deki likitide krizi ile birlikte hızla yükselen meta fiyatlarını ve küresel enflasyonu ne açıklayabilir? Bunlar ilişkisiz olaylar mı yoksa daha büyük bir resmin parçaları mı? Cevap ikincisi. Şu ana kadar olanlar 1970'lere dönüş değil. Fakat böyle olmasını engellemek için müdahale gerekiyor.

Enflasyon, fiyatlar genel seviyesindeki devamlı artıştır: çok fazla paranın(veya satın alma gücünün) az miktardaki hizmet ve malın peşine düşmesinin sonucudur. Meta fiyatlarındaki tek bir sıçrama enflasyon değildir. Ama görece fiyat artışlarının devamlı yükselişi enflasyonist sürecin belirtisidir.

 

Ne zaman aşırı talep gözükürse, metalar örneğindeki gibi fiyatları yükselen mallar esnek fiyatlı mallardır. Öyleyse meta fiyatları bir basınçölçerdir. Son yıllarda neler olduğuna bakarsak gösterge kırmızıyı gösteriyor. The Goldman Sachs meta fiyat endeksi 2007 başlarından itibaren ikiye katlanmış durumda. İtibari(nominal) petrol fiyatı bu süre içerisinde % 150 yükselmiş. Meta fiyatlarındaki yükseliş 6,5 senedir devam ediyor. Görülüyor ki çok fazla ek talep, sınırlı küresel arz artışına baskı yapıyor.

Sonuçsa genel enflasyonda beklenmedik büyüklükte artışlar: Dünya tüketici fiyat enflasyonu 2007 Şubat'ındaki % 2,4 tahmininden 2008 Haziran tahmininde %4,3'e fırladı. Bu artışlar makul, fakat çok da makul değil. Ne de tahminlerin seviyesi makul sayılabilir. Eğer insanlar enflasyonun bu şekilde artacağı fikrine alışırlarsa, bu fikir büyük olumsuzluklarla beklentilere yansıyabilir.

Amerika'nın ve diğer yüksek gelirli ülkelerin ekonomisi yavaşlarken nasıl küresel bir enflasyon sürecine girmiş olabiliyoruz? En tutarlı neden bu ülkelerin artık eskisinden çok daha az etkili olmalarıdır. Temel açıklama küresel arz ve talebi oluşturan kuvvetlerde yatıyor.

Talep cephesinde, iki büyük şey oluyor: kümelenme ve dengesizlikler. Kümelenmede başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin hızlı büyümeleri geliyor. Dengesizliklerde ise rekabeti desteklemek için döviz piyasalarına müdahaleler geliyor.

Londra merkezli Lombard Street Araştırma'dan Charles Dumas'ın belirttiği üzere, alım gücü ölçeğine göre, Çin bir senede dünya ekonomik büyümesinin çeyreğinden biraz fazlasını üretiyor, gelişmekte olan ülkelerse birlikte %70'ini üretiyorlar. Döviz kurlarıyla hesaplandığında bile, Çin'in GSMH büyümesi, iki ülkenin de normal yıllarında Amerika'nınki kadar büyük.

Gelişmekte olan ülkeler kuvvetli dış konumları sebebiyle de büyümeyi devam ettirmek için de iyi bir konumdalar. Birçok gelişmekte olan ülke ihracat rekabetini yukarıda ve mevcut bütçe açıklarını aşağıda tutmak için geniş ölçekte döviz piyasalarına müdahil durumda. 2008 Mart'ına kadar olan yedi senelik dönemde, küresel döviz rezervleri sadece Çin'in 1.500 milyar dolar rezerviyle $4.900 milyar (€3,175 milyar, £2,505 milyar) artmış durumda. Günümüz rezervlerinin %70'i kadarı bu dönemde oluşturuldu. 1980 ve 1990 krizlerine yakalanan gelişmekte olan ülkeler 'Bir daha asla' dediler, Çin ise 'bir kere bile olsa' dedi.

Müdahaleci politikalar ekonomiyi büyütmeyi ve ihracat rekabetini güçlendirmeyi hedefledi. Sonuçlar, doğal olarak net ihracatta hızlı yükselişler, düşük faiz oranları dış sermaye akışının dizginlemek ve parasal zemini güçlendirmek olarak yansıdı.Çin ekonomisinin ısınması doğrudan bu politikaların sonucudur.

Bu rezervlerin çoğu az veya çok, Amerikan dolarını ve zayıflıklarını hedefleyen devletler tarafından biriktirilmiştir. Devamlı sermaye akışı Amerikan ticaret ve bütçe açıklarını giderdi. Fakat ticari açıklar daraltıcıdırlar: Dâhili talebin bütün seviyelerinde dâhili üretimi düşürür. Bu nedenle, Amerika harici açıklarının daraltıcı etkisini dengelemek için dâhili talebi arttırmalıydı. Ekonomideki bazı gruplar gelirlerinden daha fazla harcamalıydılar. Bu gruplardan en önemlisi ailelerdi. Amerikan ailelerinin borçluluğunun artması, küresel dengesizliklerin doğrudan sonucu olarak bugünün likitide krizine yol açtı.

Bugün, talihsiz Federal Rezerv, bir 'balon-sonrası' Amerikan ekonomisinde talebi yeniden genişletmeye çalışıyor. Bu para politikasının birincil etkileri zayıflayan Amerikan doları ve ona bağlı aşırı büyüyen ekonomilerin zayıflaması olarak kendini gösteriyor. Basitleştirirsek, Ben Bernanke, Çin Halk Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın para politikasını yürütüyor diyebiliriz. Ama Amerika için uygun olan bu politika Çin ve bazı iktisatçıların , "Bretton Woods II" olarak adlandırdıkları gayri-resmi olarak dolara bağlaşık diğer ülkeler için son derece uygunsuz kalıyor.

Bu sebeple, dengesizlikler geçmişte büyük istikrarsızlıklara yol açtığı gibi, şimdi de Amerikan 'balonu' patladığı için daha da çok istikrarsızlığa yol açacak. Gelişmekte olan ülkeler daha sıkı para politikalarına ihtiyaç duydukları zamanda daha da gevşek politikalar izlemek zorunda kalıyorlar.

Bu arada, dünya ekonomisinin arz cephesinden hep kötü haberler geliyor. İyimserlik insana uzun vadede enerji arzının artacağını düşündürebilir ama kısa vadede iyimser olmak imkânsız.

Henüz gördüğümüz küresel enflasyonun başlangıcıdır. Fakat küresel para politikasında en güçlü nüfuza sahip olan banka, balon-sonrası kredi daralmasıyla mücadele ediyor. Amerika'nın balon-sonrası sıkıntıları, dünya ekonomisindeki hızlı büyümeyle artan enerji fiyatlarıyla daha da kötüleşmiş bir halde bulunuyor.

Bu küresel bir meydan okumadır. Gelişmiş ülkeler artık küresel itici güçler değiller: Enflasyonu ihraç ediyorlar. Dünyanın tek bir merkez bankası ve tek bir para birimi olsaydı, küresel arzın potansiyel artış oranını dikkate alarak para politikasını sıkılaştırırdı. Böyle bir merkez bankası olmadığı için doğru seçenek daha esnek döviz kurları ve dâhili enflasyonun hedeflenmesi olacaktır.

Dünya, bütün enflasyonu ithal etmeye yetemez. Eğer her merkez bankası, meta fiyatlarındaki yükselişin başka yerlerdeki politikaların sonucu olduğunu varsayarsa sonuç küresel bir talep karşılayamama durumuna gelecektir. Daha da kötüsü, bu beklentileri olumsuz yönde beslerse dünya 1970'lere büyük bir şekilde benzeyecektir. Henüz orada değiliz. Karar alıcılar oraya ulaşmamızı kesinlikle engellemeliler.

 

Çeviren: Harun Coşkun