"Biz size söylemiştik." Uluslar arası Uzlaşı Bankası(The Bank for International Settlements) uzun zamandır sınırlandırılmayan kredi artışı ve menkul değer enflasyonu hakkında uyarıyordu. Bu senenin raporunda, sonuncusu uzun süredir bu kurumda hizmet veren Kanadalı iktisat danışmanı William White tarafından hazırlanmıştı, ne kadar da haklı olduklarını gösterdiler. Fakat bunu makul bir şekilde yaptılar; rapor "İlk önceliğimiz suçlamalar yapmak yerine akıllıca karşılıklar geliştirmek olmalıdır" diyor.

Rapor da tam bu karşılıkları sunuyor ve bunun yanında erken uyarıları dikkate almayanların yarattığı karmaşayı da anlatıyor. Rapor "Merkezi finans merkezlerindeki mevcut piyasa kargaşası, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde örneği olmayan bir durumdur." diyor. ABD'deki gerileme riski ve onu perçinleyen küresel enflasyonun etkisiyle küresel ekonomide bir dönüm noktasında olunduğu korkusu gelişmeye başlıyor. Bu korkular yersiz korkular sayılmazlar.

BIS yıllık raporlarının okuyucularının beklediği üzere bu rapor dört büyük soruya iyi cevaplar veriyor.

İlk soru, bu kriz neden yaşandı? Rapor, artarak kalitesizleşen kredilerin verildiğine, daha sonra da bu kredilerin karlarını daha da arttırmak için yüksek riskli ve kısa dönemli fonlara güvenen tamahkârlara satıldığını vurguluyor. Tek başına bile bu ciddi bir zayıf kaynağıdır. Daha kötüsü, bu sürecin takip edilememesi sebebiyle sıkıntıların nihai zararının belirlenemiyor.

Bariz bir şekilde, iç ve dış denetim yetersizdi. Rapor "Nasıl oluyor da resmi odakların tepkisini çekmeden bankacılık düzeninin üzerinde devasa bir gölge oluşabiliyor?" sorusunu soruyor. Nasıl, gerçekten? Dahası, krizin özelliklerinden birinin de taahhütlü kredilerin ne kadar da geniş çapta dağılmış olduğunun ortaya çıkmasıydı. Bu kredilere kimin sahip olduğundaki belirsizliğe paralel olarak değerlerinin belirsizliği para piyasalarını neredeyse bir senedir çürütüyor.

Fakat rapor süreci oluşturan sebeplerin yeni olmadığı kadar eski hatalar da olmadığını belirtiyor: Uzun bir süre boyunca kazanılan kolay para, menkul kıymetlerdeki enflasyon ve hızla artan kredi miktarı. Bu görüşü benimsediğimi söylemeliyim, çünkü bankalar bu sıkıntıların kaynaklarından biridir. Geçen hafta BIS konferansında yaptığım bir konuşmada* belirttiğim gibi faiz oranlarını hedefleyen ülkelerdeki 'tasarruf fazlalıkları' ve rezerv birikimleri aynı zamanda uzun dönemli düşük reel faizleri ve ABD'nin 2000'lerin başlarındaki mali gevşemesini açıklıyor.

Bu bizi ikinci soruya getiriyor: Riskler şu an ne kadar büyük?

Cevap: Çok büyük. Bu kısmen de dünya ekonomisinin, küresel meta fiyatlarındaki sıçrama ve birçok yüksek gelirli ülkede daralan finansal yapı ve hızla düşen ev fiyatları arasında sıkışması yüzünden oluyor. Büyük belirsizlikler de bu büyük riskleri besliyor. Mevcut meta fiyatlarındaki artış kısa dönemli bir şişkinlik mi olacak yoksa daha uzun mu sürecek? 2003 ve 2007 arasında GSMH'nin yüzde yetmişini oluşturan Amerikan aileleri tüketimden hızlıca çekilecekler mi? ABD ve diğer yüksek gelirli ülkelerin ekonomisindeki yavaşlama yüksek enflasyon olamadan yavaşça düzelebilir mi? Daha ne kadar çok kötü kredi meydana çıkacak? Gelişen ekonomiler maruz kaldıkları yüksek enflasyon sebebiyle döviz piyasalarına müdahalelerden uzaklaşmak zorunda kalacaklar mı? Kalırlarsa ABD'de uzun dönem faizleri yükselir mi? Gelişmekte olan ülkeler ABD'nin ithalatının yavaşlamasından düşünülenden daha fazla mı zarar alacaklar? Finans piyasaları ne zaman toparlayacak? Borsalar ilerideki riskleri gerçek bir şekilde hesaplayabiliyorlar mı?

Muhtemel sonuçlar arasındaki farklılık o kadar büyük ki kimse neyle karşılaşılacağına dair bir tahminde bulunamıyor. Tehlikenin küresel enflasyonist baskıyla birleştirilip yeniden hesaplanması zor ve hala yeterince korkutucu bir durum teşkil ediyor.

Üçüncü büyük soru şu an ne tür politikalar izlemememiz gerektiği. BIS'in görüşü para politikasındaki doğru eğilimin "az çok en uygunu" olmasını savunuyor. Sert bir küresel yavaşlamanın, büyük enflasyonist bir sıçramadan daha iyi olacağını söylüyor. Katılmakla birlikte bu aynı zamanda günümüzün değişken şartlarına yönelik tek bir para politikası olmadığını da gösteriyor. Her merkez bankası kendi iç şatlarına yönelik politikalar geliştirmeli. Bu başlı başına gelişmekte olan ülkelerden büyük olanlarının sabit döviz kurlarını terk etmeleri için iyi bir sebeptir.

Rapor, ABD Federal Rezerv'in tatsız sonuçlara karşı "sigorta" olarak ne yapılması gereğindeki kararları sorgulama cesaretini göstermiş. Fed'in mevcut para politikaları, eğer çok kötü sonuçlar beklenilmiyorsa, ciddi bir şekilde yanlışlık içinde bulunduğunu söylüyor.. BIS aynı zamanda karar alıcılara ve özel sektöre gerçek durumu kabul etmeleri gerektiğini belirtiyor "Eğer menkul kıymet fiyatları gerçeğe aykırı bir şekilde çok yüksekse eninde sonunda düşmek zorundadır. Eğer faizler aynı şekilde gerçeğin aksine düşükse yükselmek zorundadır. Eğer borçlar tamir edilemiyorsa, silinmelidir.


Dördüncü ve en büyük soru ise bu krizden hangi dersleri öğrenmemiz gerektiği. Bir parça düzensizlik kapitalist ekonomide doğaldır. Ama ben menkul kıymetlerdeki ve ev fiyatlarındaki şişkinliğin doğal olduğunu kabul etmiyorum. Dahası, eğer normal olsalardı bile herhangi bir cazibe uyandırmazlardı.

BIS'in çözümlemelerinin en önemlisi neyin yeni olduğu üzerine değil-modern finans düzenin araçları-neyin eski olduğu üzerine-"finans düzeni ile hızla büyüyen kredi arasında doğal bir ilişki olduğu". Buradaki önemli nokta, denetleyici düzenin detaylarıyla veya tekil kurumların denetimiyle uğraşmak değildir, önemli olan bir bütün olarak bu düzenin işleyişidir.   

İşte bu, geçici olarak hedeflenen enflasyon seviyelerinin altına düşürecekse bile, BIS'in neden ısrarla kredi miktarındaki artışın düştüğü ve menkul kıymet fiyatlarının fırladığı bir zamanda para politikasında daraltıcı önlemler uygulanmasını savunduğunun sebebidir. BIS bunun, siyasal araçların daha etkili bir kullanımı olacağını savunuyor. Bu aynı zamanda raporun neden makro-verimli politikalar üzerinde yoğunlaştığını da açıklıyor. Rapor belli kurumların yanlış davranışlarından ziyade bu iki krizin benzer şokları tetiklemesi ve muhtemel kurumlar ve market arasındaki ilişkileri bozması gibi düzendeki tehlikelere odaklanıyor.

Hedef gayet açık: Ne kurumları batmaktan kurtarmak ne de artış ve düşüş döngüsünü kırmak olmalı. İlki istenmiyor ikincisi de imkânsız. Hedef krizlerin sıklığını ve büyüklüğünü düşürmek olmalı. Sonrasını temizleyebileceğimizi söylemek yeterli olmaz. Bu çok kendine güvenen ve tek taraflı bir açıklama olur.

Bütün cevaplara sahip değiliz ama BIS itibarının hakkını vererek en azından doğru soruları tanımlamış oldu

Çeviren: Harun Coşkun