Birlikçiler ve ayrılıkçılar, laikler ve dinciler tanımları ne kadar doğru? Üstelik hükümet ve asker baş rollerdeyken
Irak cephesinde PKK ile mücadele yoğun kar ve uluslararası dengeler arasında, türban cephesinde mücadele ise AK Parti-MHP gerilimi ile CHP-Anayasa Mahkemesi ilişkisi arasında sıkışıyor.
CHP lideri Deniz Baykal'ın pazar günü Radikal'de Başbakan Tayyip Erdoğan'dan 'Mahkemeye gitmeyin, Ek-17'yi sizin isteğinize göre değiştirelim' pazarlığı için aracı geldiğini açıklamasının ardından siyasi gerilimin yeni bir ekseni oldu. Baykal'ın bu teklifi, AK Parti ile MHP arasındaki Ek-17 protokolüne atfen "Yola çıkan ortağını satana nasıl güveneyim?" sorusuyla reddettiğini açıklaması üzerine MHP'lilerin ağzını bıçak açmıyordu.
Nihayet dün Bahçeli, Meclis grubuna hitap ederken kendilerinin Anayasa'nın 10 ve 42'inci maddeleriyle birlikte YÖK Yasası Ek-17. maddesinin de değişitirilmesi konusunda AK Parti ile mutabakata sadık olduklarını, bunu "şeref ve haysiyet" saydıklarını, muhataplarından da aynı duyarlığı beklediklerini söyleyiverdi. Bahçeli bu ağır sözleri, AK Parti'de Ek-17 konusunda tereddüt işaretleri gördüklerini belirtmesinin ardından sarf etti.
Erdoğan gerçekten Ek-17 konusunda mütereddit görünüyor. Üstelik bu tereddüt sadece Erdoğan'da değil, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'de de var. Olduğunu, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun, bir grup sivil toplum örgütünün talebiyle, toplumsal gerilimin düşürülmesi amacıyla sorumluluk duygusu ve iyi niyetle başlattığı uzlaşma girişiminin aldığı şekilde de görebiliriz. Cumhurbaşkanı Gül, 22 Şubat günü anayasa değişikliklerini onaylarken bir sivil toplum girişiminden bahsetmemiş olsaydı, belki gazeteciler olarak çok sonra 'uyanabileceğimiz' bu çabanın altında yatan endişe şu: Ek-17 değiştirilirse, belki Anayasa Mahkemesi'ne bile gerek kalmadan bir Danıştay kararı ile iptal edilme durumu ortaya çıkabilir ve bu durumda Erdoğan da, Gül de dediklerini bu kadar ezici siyasi çoğunluğa rağmen doğru hukuk yolunu bulamadıkları için yapamamış duruma düşebilirler.
Baykal dün bu ikircikli durumu bir kere de Meclis grubunda ifşa etti; bugün de CHP Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor. Baykal, mahkeme ne derse desin itirazsız uyacakları doğrultusunda bir de taahhütte bulundu dün.
Gül'ün anayasa değişikliklerini Irak'a başlayan kara harekâtınını duyurulduğu gün onaylaması eleştiriye yol açmıştı. Eminim, özellikle de hükümet yanlısı meslektaşlarımız arasında, CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne başvurusunu 'PKK'ya karşı savaş sürerken, CHP türbana taktı' diye eleştirenler de olacaktır.
Oysa siyaset böyle bir şey zaten. Aynı anda birden çok konuyla uğraşmak, mücadele etmek zorunluluğu herkes için geçerli.
Dünkü Star gazetesinde Mustafa Karaalioğlu, Gül'ün onay zamanlamasını eleştirenleri şöyle eleştiriyordu: "PKK ile mücadele manşeti atılırken tam o sırada Köşk onayının gelmesi diğer düşmana; türbana manşette yer bırakmadı. İki cephede birden savaşamadıkları için Gül'e çok kızmış olmalılar."
Türban takan üniversiteli öğrencileri düşman görmek de, düşman görüldüğünü düşünmek de, bu durumu PKK ile mücadele ile kıyaslamak da, ülke aydınlarının nasıl bir kutuplaşma atmosferinde bulunduklarını gösteriyor bence.
Karaalioğlu'nun eleştirirken söz ettiği "iki cephe" bakışı, her iki cephenin cenahları arasında da sanıldığının ötesinde yaygınlaşıyor.
Cephe mantığıyla baktığımızda ve işi iyice siyah-beyaz uçlara götürdüğümüzde, birlikçiler-ayrılıkçılar, laikçiler-dinciler tanımlarının kolaycılığına kapılmak mümkün. Mümkün, ama ne kadar doğru? Üstelik, her ikisinin muhatapları arasında hükümet ve yasalara göre hükümet talimatıyla hareket eden ordu varken ne kadar mümkün ve doğru?
Türk Silahlı Kuvvetleri şu anda Irak'ta Meclis'in izni ve hükümetin direktifiyle ciddi ve kapsamlı bir mücadele veriyor PKK'yı fiziken etkisiz kılmak için. İşin siyasi yönü ayrı, ama şu anda kış koşullarının da etkisiyle dişe diş bir çarpışma söz konusu.
Üniversitelerde türban konusu ise, aslında kendi akışına bırakılsa yumuşak geçişle halledilmeye ve bireysel özgürlük alanının genişletilmesi olarak yorumlanmaya müsait bir aşamadayken, hukuğun ve siyasetin fazla zorlanmasıyla bir rejim tartışmasına dönüştürülmüş bulunuyor.
İşin ilginç yanı, PKK ile mücadelede keskin muhalefet yapan DTP dışında siyaset ve bürokrasiden güçlü destek bulan Erdoğan'ın, türban konusunda izlediği hat nedeniyle giderek destek kaybetmesi.
Kaynak: Radikal