ABD'nin Türkiye'den temel beklentisi kendi demokrasisini yükselterek komşularına örnek olması; bunun merkezinde anayasa çalışmaları var.
NATO'nun yeni 'Akıllı Savunma' stratejisini benimsediği iki günlük Chicago Zirvesi dün sona erdi.
Batı savunma ittifakının Türkiye dahil 28 üyesinin üzerinde anlaştığı bu yeni doktrin, iki temel özellik taşıyor.
Birincisi, küresel ekonomik sıkıntıların batı savunma bütçelerini kısıntıya zorladığı mevcut koşullarda askeri kaynakların ortak kullanımı yoluyla tekrar ve israftan kaçınmak. Bu özelliğin ABD'nin stratejik dikkatini Atlantik-Avrupa bölgesinden Pasifik-Asya bölgesine kaydırmasıyla da uyum içinde olduğu görülüyor. Birinci bölgeyi Avrupa'daki müttefiklere yeni yöntem, imkân ve silahlar da sağlayarak emanet ederek ikinci bölgeye yoğunlaşmak ABD bakımından akıllıca bir hamle.
İkincisi, bütçe paylaşımı yoluyla gidilecek tasarrufun, daha küçük, hızlı ve en son teknolojiyle etkisini arttırmış askeri birliklerden oluşan yeni bir yapıya yönlendirilmesi özelliği. İnsansız hava ve deniz araçları, küçük uçak-helikopter gemileri, hayalet özeliğine sahip helikopter ve dikine inip kalkabilen uçaklar, uydu haberleşmesi ve sınır aşan caydırıcılık amaçlayan Füze Kalkanı türünden sistemler bu yeni bakışın bazı parçaları.
Aslında tanım, vur-kaç harekâtında uzmanlaşmış bir küresel gerilla gücüdür; ama söz konusu NATO olunca buna küresel jandarma gücü demek daha doğru.
Türkiye'nin de parçası olduğu Füze Kalkanı projesi, Akıllı Savunma stratejisinin önemli bir parçası. Tamamen işler duruma geçtiği dün resmen ilan edilen kalkan beş asli unsurdan oluşuyor: Almanya-Ramstein'daki komuta-kontrol merkezi, İspanya açıklarındaki ABD füze gemileri, Romanya'da ve Polonya'daki füze bataryaları ve Malatya-Kürecik'teki erken uyarı radarı.
Dün, zirvenin hemen ardından ABD Başkanlık makamı Beyaz Saray'dan üç sayfalık ilginç bir açıklama yapıldı. Bu açıklamanın iki ayrı yerinde vurgulanan şuydu: Başkan Barack Obama, Savunma Bakanı Leon Panetta'ya Kürecik radarı operasyonunun komutasının dün itibariyle NATO'ya devredilmesi talimatını vermişti. Radarların ocak ayından itibaren faaliyette olduğu biliniyordu; ABD'den NATO kontrolüne geçtiği ilan edilmiş oldu.
Bu sadece Türkiye'deki radar için geçerliydi; Polonya, Romanya ve İspanya karasularındaki ABD gemilerindeki füzeler ABD kontrolünde kalacak, İspanya açıklarında seyreden gemilerden gerek duyulursa NATO yararlanabilecekti.
Türkiye'deki radarın ABD değil NATO kontrolünde olması, bu radardan memnun olmadıklarını her fırsatta hissettiren kuzey komşusu Rusya ve doğu komşusu İran'a karşı Türkiye'ye kuşkusuz el ve manevra imkânı kazandırıyor.
Ama burada önemli bir ayrıntı var: AN/TPY-2 tipi radarın bir eşi de İsrail'de konuşlu. Soru şu: İsrail'deki radar ABD'nin ihtiyaçlarını tam olarak karşılasaydı, ABD hem Türkiye'nin ihtiyaç ve taleplerini işitmek, hem de NATO'yu kendi işine ortak etmek zorunda kalarak Türkiye'nin kapısını çalar mıydı?
Sorunun cevabı biraz da Türkiye'nin NATO içinde değişen rolünde gizli... Yalnızca İzmir'e taşınacak kara ordu komutanlığı ve daha çok askeri rütbe değil, siyasi bakımdan da durum bu.
ABD'nin Atlantik-Avrupa resminde, Rusya'ya sınırdaş ve Basra-Hazar enerji havzalarına komşu doğu ucu sayılan Türkiye, şimdi aynı özellikleri ile Pasifik-Asya resminde batı ucu. Üstelik bu defa İslam dünyasında belli bir etki de edinmiş durumda.
Unutmamalı ki, Chicago'da batılı liderler Afganistan'dan çekilme ve sonrasını konuşurken, on bin küsur kilometre uzakta İslamabad'da Başbakan Tayyip Erdoğan Pakistan yetkililerini Afgan resmi içinde kalmaya ikna etmeye çalışıyordu.
Bu resimde ABD ve belli başlı Avrupalı müttefiklerin Türkiye'den iki temel beklentisi var. Kendi demokrasisini diğer NATO üyeleri standardına yükselterek Asya'daki komşularına örnek olması; bunun merkezinde Meclis'te süren anayasa çalışmaları bulunuyor.
Diğeri de komşularıyla iyi ilişkileri içinde olma. Batılıların bundan kastı özelikle İsrail, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Ermenistan'dır. İsrail'deki yeni koalisyonun 2010'daki Mavi Marmara faciasında öldürülen 9 Türk vatandaşı için Ankara'nın özür talebini, ciddiye alması, bu doğrultuda önemli bir aşamanın geride bırakılmasını sağlayacak gibi görünüyor.