Bir yandan Avrupa'ya nispet büyüme rekorları kıran diğer yandan hak ve özgürlükler alanında AİHM'de dosya rekoru kıran Türkiye var.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy dün Le Monde gazetesinde yer alan mülakatında Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin geleceği konusunda gayet açık seçik sözler etti.

Daha önce, AB’nin her şeyden önce bir Avrupa projesi olduğu, ‘büyük Türk milletinin’ büyük kısmının ise ‘Küçük Asya’da, yani Anadolu’da, yani Asya kıtasında yaşadığını defalarca söylemiş olan Sarkozy, bu defa konumu daha da netleştirecek örneklerle konuştu.

Hafta sonu yapılan AB Zirvesi’nde üyeliğe kabul edilen Hırvatistan’ın ardından sırada Sırbistan’ın olduğunu vurgulayan Sarkozy, Türkiye’nin üyeliği sorusunun ancak Avrupa kıtasında birliğin sağlanması ardından tartışılabileceğini söyledi.

Haydi ‘Küçük Asya’ yani Asya ile Afrika kıtaları arasında yer alan Kıbrıs adasını bir an Avrupa coğrafyasında sayalım. Sarkozy’nin Avrupa hesabına Balkanlar’daki bütün ülkelerin ki bu doğal, ayrıca Ukrayna ve Belarus’un, hatta belki Rusya’nın da girdiği anlaşılıyor.

Sarkozy’nin ‘büyük Türk milleti’, ‘Doğu ile Batı arasındaki en önemli köprü’, ‘Bu konumlarını bırakıp iki taraftan birine dâhil olmayı istemeyebilirler’ gibi sözde övgülerini, daha çok Ankara’nın “Belki de o gün gelince biz girmek istemeyiz” demesine kendince inceden dokundurması olarak almak mümkün.

Çıkmaz ayın sonunda

Çünkü çizdiği coğrafya’da, mesela ağırlıkla Müslüman nüfuslu Bosna ve Arnavutluk, Sarkozy’nin Avrupa ailesi tanımına tam uyuyor mu? Ya da Yunanistan ve Kıbrıs Rum hükümetleri Makedonya, Kosova ve nedense kendilerini ağabeyleri gibi gördükleri Arnavutluk’un içeri girip kendileriyle eşit oy hakkına sahip olmasını isteyecekler mi?

Sarkozy’nin Türkiye’ye verdiği üyelik perspektifi belli anlayacağınız; çıkmaz ayın son çarşambası. Yani bu iş zor, çok zor…

Peki, AB ne durumda? Sarkozy’nin aynı Le Monde mülakatında söylediğine göre, hafta sonu zirvesinde Almanya’nın bastırmasıyla (İngiltere hariç) kabul edilen yeni ekonomik-mali programla, AB ‘iki kademeli’ hale gelmiş durumdadır.

Sarkozy, David Cameron’u İngiltere’nin tek pazar blokunun dışına itilmek istemiyorsa kendilerine katılmaya çağırmaya devam ediyor.

Ama kim kime daha muhtaç? Borçtan başka bir şey üretmeyen ekonomilerin başında durup, kendi halklarının geleceği için Angela Merkel ve Nicholas Sarkozy’nin ağzından çıkacak söze bakan, her geçen gün biraz daha Almanya ve Fransa’nın egemenliğine giren kırılgan Avrupa hükümetlerinin birliği mi İngiltere’ye muhtaç? Cevabı yine aynı mülakatta Sarkozy veriyor: “Büyük Britanya’ya ihtiyacımız var.”

Faturayı kim ödüyor?

Türkiye açısından AB’ye olan ihtiyaç, kendi demokratik ve ekonomik düzeyindeki iyileşmeyi hızlandırmak için bir çıpa olması dolayısıyladır. Türkiye AB’siz yaşayabilir; epey bir yüzyıldır Avrupa’sız ve bazen Avrupa’ya rağmen ayakta durduğunu kanıtlamıştır.
Ama Sarkozy’nin açıklığına müteşekkir olmamız gereken sözlerinde bir daha gördüğümüz, Avrupa siyasetine hâkim olan bu miyopluğun faturasını en çok ödeyenler, daha geniş demokratik ve ekonomik hakları için uluslararası dayanışmaya da ihtiyacı olan insanlar olacak.

DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ