Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in dün Leipzig’de Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi kongresinde delegelerine hitap ederken yaptığı konuşma, ileride tarihi sıfatıyla anılmaya namzet konuşmalardan sayılabilir.
Merkel bu konuşmasında Avrupa Birliği bünyesinde yaşanmakta olan ekonomik ve artık hükümetler devirdiğine göre siyasi nitelikteki krize değinerek şu cümleyi kurdu:
“Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en zor zamanlarından birini, muhtemelen en zor zamanını yaşamaktadır.”
Bu sözler, Avrupa uygarlığının kökeni olduğu varsayılan Atina ve Roma’da, ekonomiyi ayakta tutmayı başaramayan seçilmiş başbakanların demokratik hükümetlerini idare koltuklarını IMF ve Avrupa Merkez Bankası tarafından uygun bulunan teknokratların devraldığı şu günlerde hangi Avrupa liderince söylense önemsenmelidir.
Ancak bu cümleyi söyleyen Avrupa’nın ve dünyanın iki defa ateşe düşmesinde pay sahibi olmuş, 1918 ve 1945’te iki dünya savaşı yenilgisini yaşamış Almanya’nın başbakanı olunca iş değişiyor; o zaman iki defa önemsememiz gerekiyor. Avrupa’daki durumun ciddiyetini daha iyi hiç kimse, başka hiçbir cümleyle anlatamazdı.
Öyle ya, İkinci Dünya Savaşı ardından, Avrupa’nın bir daha kendi içinde savaşmaması için kurulan Kömür ve Çelik Topluluğu’nun evrilerek dönüştüğü Avrupa Birliği (AB) şu ana dek dünyanın en başarılı barış içinde kalkınma projesi olarak kabul ediliyor.
Avrupa’nın sorunları
Dünkü konuşma sonrasında Merkel’in, birkaç hafta önce Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’yi Yunanistan’ın borçlarının yarısını silmeye ikna etmek için neden ‘Avrupa barışı tehlikeye girer’ kozunu oynadığı daha iyi anlaşılıyor.
Dünkü konuşmadan itibaren barış ve istikrardan bahsederken iki kez düşünmemiz gerekiyor; artık yalnızca Arap Baharı’nın getirdiği sorunlar değil, Avrupa Güzü’nün getirdiği sorunlar da var.
Almanya savaş hatırlatıyorsa, Avrupa Güzü başlamış demektir.
Tunus, Libya, Mısır’dan sonra sırada Suriye’nin mi, Yemen’in mi, Bahreyn’in mi olduğu tartışma konusu değil yalnızca. Uluslararası müşterek bahisçiler, ekonomik kriz sonrasında bir sonra düşecek Avrupa hükümetinin Portekiz mi, Güney Kıbrıs mı, Macaristan mı, yoksa daha büyük bir balık, mesela İspanya mı olacağını müşterilerine soruyorlar.
Barış ve istikrara tehditten söz ederken artık yalnızca Tunus’ta nasıl bir hükümet kurulacağından, Libya’da Kaddafi’nin linç edilerek öldürülmesine karşın savaşın bitmemiş olmasından, Mısır’daki belirsizlikten, İran’ın nükleer programına İsrail’in verdiği savaşcıl tepkiden ya da mesela Afganistan-Pakistan-Hindistan gerilim üçgeninden söz etmiş olmuyoruz. Merkel’in konuşmasından bu yana, Evro Bölgesinin dağılması ve Avrupa siyasi birliğini sarsması da aynı derecede tehdit demektir.
Yeni bir formül
Merkel geçmişte yaptıkları hatalardan (ayrıntı vermese de 2004’te sınırları belli olmayan Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni de içeren genişlemeden ya da 2008 krizinde Macaristan’ın tek başına ortada bırakılmasından söz ediyor olabilir) ders çıkararak, siyasi birliği korumak için ekonomik dayanışma gereğinden söz etti dün. “İrlanda’nın sorunları Slovakya’nın, Yunanistan’ın sorunları Hollanda’nın, İspanya’nınki bizimdir” dedi.
Merkel, Avrupa’nın barış ve istikrarının dünyanın geri kalanı için de kilit önemde olduğunda haklı. Çünkü Avrupa’nın bu saydığı sorunları, sermayenin küreselleştiği çağımızda Rusya’nın da Türkiye’nin de Çin, Brezilya ve Amerika’nın da sorunları sayılıyor.
Bu konuşmanın devamında Avrupa’nın çekirdek güçlerinin (yıllar önce sadece Türkiye’ye önerilmiş olan) bazı üyelerin daha az Avrupalı sayılacağı bir kademeli Avrupa Birliği modeline geçmeyi önermesi beklenebilir. Olmasa bile, Merkel’in Leipzig konuşmasının ardından Avrupalı tanımının yeniden yapılması sürpriz olmamalı.
Radikal