- Cumhuriyeti Demokrasiyle Taçlandırmak için 21 Ekim'de Evet Demeye, -

 

Cumhurbaşkanını seçmek üzere toplanan Meclis toplantı yeter sayısının ilk iki tur için 367 olduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesinin zorlama yorumu, 11. Cumhurbaşkanı seçiminin her zamanki usul ve yöntemlerle yapılmasını fiilen imkansız kılmak bir yana hem düğümü çözmek üzere erken seçimi hem de cumhurbaşkanı seçim usulünün yeniden gözden geçirilmesi gereğini zorunlu kılmıştı. Anayasanın Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen 102'nci maddesinin getirdiği hükme göre Cumhurbaşkanı, Meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu (367 mv) ile seçilir, ilk iki turda üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamaz ise üçüncü veya dördüncü oylamaya geçilir, bu oylamalarda üye tamsayısının salt çoğunluğunu (276 mv) sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur aksi takdirde derhal Meclis seçimleri yenilenir.

 

Anayasa'nın ilgili maddesi eğer 367'yi ilk iki tur için seçilme yeterliliği olarak getirmiş ise, bu turlar için olabildiğince mutabakat, olamıyorsa mutlaka 3. veya 4. turlarda salt çoğunluğa dayalı sonuç istiyor demektir ki, bu durumda belirleyici olan 3. ve 4. turlardır. Eğer 367 ilk iki tur için toplantı yeterliliğini işaret ediyorsa, Meclis salt çoğunluğunu oluşturan grup(lar)a yani iktidara, azınlıkta kalanları mutlaka ikna ederek seçim oturumlarına getirme yükümlülüğünü; azınlıkta kalanlara ise ülkeyi erken seçime götürme gücünü veriyor demektir. Burada amaç mutabakatı teşvik ise, "mutlaka mutabakat"ın adı mutabakattan başka bir şey olmak lazım gelir. Bu yoruma göre ise de belirleyici olan ilk iki tur olmaktadır. Eğer mutabakat(!) başarılamamışsa zaten son iki tur otomatik olarak yapılamayacak demektir, (bu yorum doğru ise anayasada son iki turu yazmanın gereği nedir?).

 

Tabiatı gereği muhalefetin her zaman seçim istediği bir siyasi zeminde, erken seçimi zorunlu kılacak bir müeyyidesi de olan bir kuralın suistimal edilmesinden kaçınmanın çok zor olacağı muhakkaktır. Bu ise, her cumhurbaşkanlığı seçimini, fiilen kilitlenmeye müsait ve erken seçimi zorunlu kılan bir sürece dönüştürmek demektir. Cumhurbaşkanını altı ay seçememiş ülke psikolojisiyle yazılan ilgili madde metninde; seçilmenin esas, mutabakatın ise tali olarak düşünüldüğü, böyle olduğu için 3. ve 4. turlardan bahsetmenin bir mantığının olduğu, seçilmenin ise herhangi bir çoğunlukla değil salt çoğunlukla yani hükumete yetki kullanma meşruiyeti veren 276 ile olacağı kast edilmiş olmasına rağmen Anayasa Mahkemesi belki de Cumhuriyet tarihinin en çok tartışılacak kararını vererek bir bakıma hiç te niyetinde olmamakla beraber büyük bir hayra vesile olmuş ve ciddi sistem değişikliğine yol açacak  bugünkü Anayasa değişikliği gündeme gelmiştir. Bu bakımdan her birimizin Anayasa Mahkemesine müteşekkir olması gerekir. Her şeyde hayır arama hikmetinin ne garip tecellisi!

 

Bu şartlar altında yapılan ve neredeyse tek gündemi cumhurbaşkanlığı seçimi olan 22 Temmuz Genel Seçimi'nde bir bakıma Silahsız Kuvvetler olaya el koymuş, Millet düğümü çözmüş ve Anayasa Mahkemesi'nin yorumuna katılmadığını açıkça ortaya koymuştur. 367 yorumunun emredici gölgesinde seçim oturumlarına katılmayarak Meclis sıralarını boş bırakanları ve Meclis iradesini Mahkemeye taşıyanları Milletimiz çok iyi değerlendirmiş, muhalefet partilerinin kimini Meclis dışı bırakmış kimini de 4,5 yıllık muhalefetine rağmen oylarını arttırmayarak bir dönem daha muhalefete mahkum etmiş, iktidarı ise güçlendirerek tahkim etmiştir. Yeri gelmişken şu manidar tespiti vurgulamakta da yarar var: Protokol ve teamül kurallarına en az yasalara olduğu kadar dikkat eden bazı kurum temsilcilerinin, yeni yasama yılı açış konuşmasını yapmak üzere Meclis Genel Kurul'una hitap eden 11. Cumhurbaşkanını bir nezaket kuralı gereği bile olsa dinlemeye gelmeyerek dinleyici locasında kendilerine ayrılmış protokol koltuklarını boş bırakmaları, çok değil sadece 4 ay önce cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis sıralarını boş bırakanlarla Millet vicdanında aynı şekilde değerlendirilmiştir. Böyle davrananları 22 Temmuz'da maşeri vicdanında cezalandıran ve bir kısmını da Meclis'inden tard eden Millet'in benzer davranışları gösteren kurumları da gönlünden tard etmeğe muktedir olduğu bu kurum mensuplarınca unutulmamalıdır.

 

22 Temmuz'da sadece Meclis aritmetiğine değil hem kimin Cumhurbaşkanı olacağına karar verilmiş hem de cumhurbaşkanlığı seçiminin nasıl olacağına ilişkin yapılan ve Ahmet Necdet SEZER tarafından önce Meclis'e geri gönderilen ve sonra halkoylamasına sevk edilen Anayasa değişikliğine ilişkin karar da zımnen verilmiştir. 21 Ekim'de yapılacak halkoylaması, kararını zımnen vermiş olan Milletimizin bu kararını resmileştirme günü olması bakımından 22 Temmuz'un mütemmim cüzü addedilmelidir. Bundan böyle cumhur, kendi başkanını doğrudan kendisi seçecektir. Artık Cumhurbaşkanı olmanın yolu, Milletten değil de kurumsal geleneklerden aldıkları iktidarı Millet'e hesap vermeden kullanma itiyadında olanların tasvibinden değil doğrudan Millet'in kendi tasvibinden geçecektir, ve  yarış, Millet'in değerlerini devlete taşıyarak Millet'in kendisini devlette görmesini sağlayacaklar arasında geçecektir. Devletin reflekslerinde ve alışkanlıklarında büyük ve köklü değişiklikleri getiren devrim niteliğindeki bu dönüşümün tamamlayıcı altın halkası ise Hakimiyeti Kayıtsız Şartsız Millet'e verecek olan ve herkesi eşit ve özgür yurttaşlar yapacak olan sivil Anayasa olacaktır.  

 

Bu Meclisin Kurucu Meclis olmadığı, dolayısıyla iktidar, yetkiler, hak ve görevlerin nasıl kurulup kullanılacağına ilişkin en temel metin olan anayasayı yapmaya ehil olmadığına ilişkin bir yargı kurumunun eski üst düzey mensuplarından biri tarafından ortaya atılan görüşün tek başına kendisi bile, temsilcisi olduğu laikçi çevrelerin kafasında meşruiyetin kaynağının Millet değil zor kullanma kabiliyeti olan bir takım kurumlar olduğunun ibret verici itirafı demektir. Bu Millet, Kurucu Meclis'in ne demek olduğunu ve nasıl çalıştığını, askerî müdahaleler sonucu toplanan ve hem 1961 hem de 1982 Anayasalarını emir komuta içinde hazırlayan Meclislerden çok iyi bilmektedir. Kurucu Meclisler, bir bölümü askerî müdahaleyi yapan kurullardan yani Millî Birlik Komitesi(1960) ve Millî Güvenlik Konseyi(1980), diğer bölümü ise atanmış olan sivillerden yani Temsilciler Meclisi(1960) ve Danışma Meclisi(1980) tarafından oluşturulmuşlardı. Üzerinde konuştuğumuz 1982 Anayasasını yapan Kurucu Meclis, 29 Haziran 1981 tarih ve 2485 sayılı "Kurucu Meclis Hakkında Kanun" ile kuruldu. 165 kişilik Kurucu Meclis; Genel Kurmay Başkanı ve 4 Kuvvet Komutanından oluşan 5 kişilik MGK'den ve 40'ı MGK, 120'si il valileri tarafından atanan 160 kişilik Danışma Meclisinden oluşmaktaydı. Kurucu Meclisin bu iki kanadı arasında asıl yetkili olan son söz sahibi Millî Güvenlik Konseyi idi, zira Kurucu Meclis Hakkında Kanunun 25'inci maddesine göre, Millî Güvenlik Konseyi, Danışma Meclisinden gelen kanun tasarı ve tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul veya reddedebilme yetkisine sahipti.

Silahlı beş kişinin belirleyici ve üstün iradesiyle oluşmuş olan bir Meclis "Kurucu" vasfına sahip olabilecek, anayasa yapmaya ehil ve yetkili olacak, bu yetkiye sahip  olmasından bir hukuk adamı rahatsızlık duyduğunu ifade etmeyecek ama 36  Milyon silahsız kişi tarafından kurulan bir Meclis'e aynı hukuk adamı "Kurucu" vasfını çok görecek ve anayasa yapamaya ehil görmediğini hicap duymadan söyleyecek! Bu dil, olsa olsa zoru ve silahı kutsayan bir ortaçağ dilidir. Biz, insanoğlunun bu dili ortaçağın karanlık devirlerine gömdüğünü sanıyorduk. Çağdaş Cumhuriyet'e ait yargı kurumlarının en tepesinde ortaçağ karanlığını özleyen bu gibi mürtecilerin görev yapmış olmaları hüzün verici bir müşahededir. Bu mürteciler şunu hatırdan uzak tutmamalıdırlar: Bundan böyle bu ülkede düğümleri çözme, duruma el koyma ve Kurucu Meclisler oluşturma yetkisi artık Silahsız Kuvvetlere yani Millet'e aittir!!!

Ve bu Millet; yapabilmeye son derece ehil olduğu hoşgörü, adalet ve özgürlük iklimleri yaratacak Sivil Anayasası ile 21 Ekim Devrimi'ni tamamlayacağını herkese gösterecektir.

Hoş geldin, elitlerin değil herkesin Demokratik Cumhuriyeti.      

 

 

Ahmet Faruk ÜNSAL: 22. Dönem Adıyaman Milletvekili