Arap halk isyanları eski düzeni ve eski dostlukları da yerle bir ediyor. En son Hamas, yıllardır ‘güvenli üs’ olarak kaldığı Suriye’den çıkma kararını aldı. Oysa ki Hamas ve Hizbullah Suriye-İran ikilisinin bölgedeki en güçlü müttefikleri olarak görülüyordu. Hamas’ın Suriye için bir diğer önemi ise temsil ettiği Filistin Davası sayesinde Suriye rejimini meşrulaştırıyor oluşuydu. Ancak Nusayri Esed rejimi halk desteğini kaybettikçe Hamas, çoğunluğu Şii Müslümanları temsil eden Lübnanlı Hizbullah’tan farklı bir tavır sergilemeye başladı. Bildiğiniz gibi Lübnan merkezli Hizbullah halkı demir yumrukla bastırmaya çalışan Şam’a açık destek vermişti.

Batılı ve İsrailli pek çok yorumcu bu durumu daha çok mezhep farkına bağlıyor. Buna göre Beşar Esed Suriye’de Müslüman Kardeşleri ve Sünni Müslümanları ezerken kendisi Sünni nüfusa dayanan Hamas’ın Suriye’de daha fazla kalabilmesi mümkün değildir. Bu yorumlarda gerçeklik payı var elbette, ancak bu tür yorumlar resmin tamamını ne kadar veriyor, bu yorumcular bu sözlerle ne kadar gönüllerinden geçeni söylüyorlar (wishful thinking) işte orası meçhul. Çünkü gördüğüm kadarıyla bazı yorumcular işi abartıp sözleriyle Sünni-Şii çatışmasına, hatta daha özelde İran-Türkiye çatışmasına adeta zemin hazırlıyorlar. Örneğin birkaç gün önce Reuters Hamas’ın İran’dan ve Suriye’den aldığı 250-300 milyon dolarla ayakta kaldığını yazıp, Suriye’yi terk eden Hamas’a bu parayı bundan sonra Türkiye’nin ödeyeceğini bile iddia etmişti. Başka bir deyişle Reuters “İran’ın yerini Türkiye alıyor. Ortadoğu’da Türkiye kutup başı haline geliyor” demeye getiriyordu.

Aynı şekilde İsrail’de yayımlanan Jerusalem Post da Hamas’a İran yerine artık Türkiye’nin yardım edeceği iddialarını tekrarladı. Bu işler böyledir. Önce Batı’da bir gazete veya haber ajansı (Reuters, Daily Telegraph veya bir başkası) yazar, ardından bazı İsrail gazeteleri aynı dedikoduyu ballandıra ballandıra tekrar eder. Nitekim Jerusalem Post Türkiye’nin yalanladığı iddiayı tekrar etmekle kalmadı, pek çok Türk gazetesinin Cumhurbaşkanı Gül’ün Hamas’a Türkiye’de ofis açma hakkı verdiğini de iddia etti. Elbette tüm bunlar doğru değil ve gizli bir gündemin ürünleri...

***
Görebildiğim kadarıyla oyunun içinde oyunlar var. Bu nedenle büyük bir dikkatle hareket etmek gerekiyor. Ne yazık ki tıpkı Suudlar gibi, İranlılar da mezhep çatışması isteyen şer odakları karşısında yeterince olgun ve hazırlıklı değil. Hatta bu ülkelerde bazı gruplar “birileri işaret fişeğini fırlatsa da çatışmaya başlasak” der gibi bekliyor. Irak ise mezhep çatışmaları açısından tam bir saatli bomba. Amerikan işgali etnik gerilim hatları kadar mezhepsel ayrışmayı da siyasi uçurumlara dönüştürdü. Taraflar adeta ateşle oynuyor. Mezhepsel kutuplaşmanın çok riskli hatlarından Suriye’de ise Nusayriler her geçen gün iktidarı kaybetme noktasına doğru sürükleniyor. Bu durumda kaybedecek hiçbir şeyi kalmayacak olan bu grup din-mezhep merkezli bir çatışmanın ateşli taraflarından biri haline de gelebilir. Kısacası bölge ‘son derece kızgın bir ocak’ gibi, kıvılcımın nereye sıçrayacağı belli değil. Aman dikkat!...

***

Hamas’a dönecek olursak, lideri Meşal en son 1999’da ayrılmak zorunda kaldıkları Ürdün’ü ziyaret etti. Bu ziyaretler sürecektir. Parasal, siyasal ve askeri desteğe ek olarak, Hamaslılar Suriye’nin diplomatik zırhından da yararlanıyordu. Aynı hizmetleri başka bir Arap devletinin vermesi bekleniyor. Kimi analizlere göre bu işin içinde ABD de var. Buna göre ABD, Suriye’yi çökertebilmek için Arapları, Kürtleri, Hamas’ı, kısacası kullanılabilecek herkesi kullanıyor. Aynı zamanda Washington’ın Hamas’ı Suriye’den kopararak (normalleştirerek) Filistin sorununu çözme planları yaptığı da söylenebilir.
Hamas belki başının çaresine bakabilir, ancak asıl yara alan Esed Rejimi olacak. Çünkü demokratik desteğe sahip olmayan rejim, Filistin Davası’nı kullanarak kendisini meşrulaştırmaya çalışıyordu. Hamas’ın gidişi bu kartı da Şam’ın elinden almış olacak.
İnşaat esnasında yalıtım maliyetleri düşürüldü, Yeni inşaatlarda daha az doğalgaz tüketimi olacak.

Kaynak: Star