Türkiye'nin Güney Kafkasya barışı için giriştiği diplomatik hamlenin niteliğini nihayet kavrıyoruz. ABD Başkanı Barack Obama'nın 24 Nisan'da Ermeni tezlerine dair açıklamasını frenlemek için sürecin kamuoyuyla paylaşılması biraz da aceleye getirilmişti. 'Türkiye ile Ermenistan arasında yol haritası'
olarak takdim edilen bir ortak bildiri açıklanmış, birkaç muğlak unsur basına sızdırılmıştı. Bu bile yetmiş, 'yol haritasında Karabağ'ın anılmadığı, Türkiye'nin Ermeniler Karabağ'dan çekilmeden Ermenistan sınırını açacağı' üzerinden müthiş bir gürültü koparılmıştı.
Bugün anlıyoruz ki, 'yol haritası' üst başlığını taşıyan iki protokol öyle kuru gürültüye getirilecek türden değil. Geçen hafta iç siyasi istişarelere açılan protokoller, Türkiye ile Ermenistan arasındaki 100 yıla yakın husumeti bitirmek amacıyla ortaya konulan son derece kapsamlı bir niyet belgesi. Ve bu niyet Güney Kafkasya'da küçümsenmeyecek bir normalleşme sürecini başlatma potansiyelini taşıyor. Birinci protokolde uluslararası yasalar ve sözleşmelere vurgu yapılarak, ilişkilerin tepeden tırnağa tesisi, toprak bütünlüğü, sınırların tanınması, uluslararası meselelerin barışçı çözümü, terörle mücadelede işbirliği, iyi komşuluk ve ortak çıkarlar vurgusu var. İkinci protokolde çerçeve, uygulanacak yöntem ve takvim belirleniyor. Siyasi, ekonomik, enerji, ulaştırma, altyapı, çevre, turizm, bilimsel, teknik ve kültürel ilişkileri geliştirip ilerletme hedefi açıkça belirtildikten sonra, bunun kurulacak hükümetlerarası komisyon ve alt komisyonlar aracılığıyla hayata geçirileceği belirtiliyor. Ardından hızlı bir uygulama takvimi öngörüyor ki, iki aydan altı aya uzanan bir süreç...
Burada Türkiye'nin iki mühim kazanımını teslim etmek şart: Ermenistan'a 1921'deki Kars Anlaşması'yla çizilmiş Doğu sınırı kabul ettiriliyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yıllar önce yaptığı 'soykırım' tezini incelemek üzere tarih komisyonu kurulması önerisi kabul ettiriliyor. Türk kamuoyunda ilki 'Diplomatik ilişki kuracaklarsa zaten sınırımızı tanımak zorundalar' denilerek; ikincisi 'Ermeniler tarih komisyonunu cidden hayata geçirmez' itirazıyla pek küçümsendi. Oysa ki, Ermenistan'daki çözümsüzlük yanlısı milliyetçi cephe ile diasporanın tavrına bakmak dahi bu iki itirazın beyhudeliğini gösteriyor.
Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan'ın "İlk kez böyle bir metin Ermeni kamuoyuna sunuldu" diyerek önemine dikkat çektiği protokoller, muhalefeti ayağa kaldırdı. Taşnaksütyun ile Miras partileri Anayasa Mahkemesi'ne gidecek. Ayrıca referandum da istiyorlar. Temel tezleri: "Soykırım, tazminat meselesi ve olası toprak taleplerinin şüpheye düşmesi." Ermenistan cephesinde tek teselli Sarkisyan yönetiminin kararlı tutumu ile muhalefetin güçsüzlüğü. Bugün Sarkisyan'a alternatif tek siyasi yönelim var, o da iktidarını Türkiye ile yakınlaşma süreci başlattığı için yitirmiş Levon Ter Petrosyan.
Asıl zorlayıcı olan 'tuzu kuru' diyaspora. Avrupa Ermeni Federasyonu, 'Türkiye ile Ermeni halkı arasında tüm sorunların çözümünü kapsadığı' tespitini yaptığı protokolleri 'tehlikeli geri adım' diye niteledi. Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA) de, Türkiye'nin ekonomik ve diplomatik baskıyla Erivan'ı bazı koşulları kabule zorlamasından şikayet edip, 'Türkiye soykırım suçunu kabul etmediği sürece kalıcı ilişki olamaz' diye tutturdu. Yani Ermenistan yönetiminin işi hakikaten çok zor.
Azeri cephesi çok daha sağlam. Misal Azeri basını, protokoller açıklanınca, 'Devlet Başkanı İlham Aliyev'in Gürcistan ziyaretini yarım bırakarak meclisi olağanüstü toplantıya çağırdığını, Türkiye'yi ihanetle suçladığını' filan öne sürdü. Gel gör ki, Aliyev'in uluslararası ilişkilerden sorumlu yardımcısı Nevruz Memmedov, çıkıp hepsini yalanladı, Türk ve Azeri halklarına "Bu yalan haberlere inanmayın" çağrısı yaptı. Hatta ileri gidip, ilk kez Türk-Ermeni sınırının açılmasından önce Karabağ'ın çözülmesi ihtimalinden "Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırlar açılmadan önce, Karabağ konusunda ilerleme kaydedilebilir" diyerek söz etti.
Kilit ülke olan Rusya'nın tavrı da çok mühim. Ruslar Türkiye'nin hamlesinden rahatsız olmadığı gibi özendirici. Sebebi, Gürcistan lideri Mikhail Saakaşvili'nin geçen yıl Bush yönetiminin güdümünde bölgeye yaşattığı Kafkasya savaşı olsa gerek. Ruslar, dış güçleri bölgeye karıştırmamanın, bizzat bölge ülkelerinin çatışmacı siyasetlerden vazgeçmesinden geçtiğini idrak etmeye başlamışa benziyor. Giderek Türkiye'nin geçen yıl ortaya attığı Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisine geliyorlar.
Bölgesel konjonktür, Güney Kafkasya'da itidalli rüzgârların estiğine işaret. Protokoller, Türkiye ve Ermenistan meclislerinde onaylanırsa, bölgesel barış için itici güç olacaktır. Riskler yok mu? Var elbette. Ancak alternatifi bölgeye savaş, çatışma ve husumetlerden öte bir şey getirmeyen bir statükonun devamı, o kadar...

Kaynak: Radikal