12 Eylül askeri darbesini yapan “cunta”nın hayatta kalan üyeleri eski genelkurmay başkanı Kenan Evren ile eski hava kuvvetleri komutanı Tahsin Şahinkaya’yı 32 yıl sonra yargılayacak dava başladı.
Bu dava “sembolik” de olsa tarihsel önemdedir.
1980 öncesi Şili’de, Arjantin’de, Yunanistan’da yaşandığı gibi darbeciler Türkiye’de de mahkemede hesap verecekler.
Soğuk Savaş döneminde ülkeyi yönetenler ABD-CIA destekli politikalarla “sol”u ezdiler.
Şili’de 1973’te seçimle işbaşına gelen sosyalist Allende’ye karşı General Pinochet’in gerçekleştirdiği darbe de benzer nitelikteydi. ABD’nin “arka bahçesi” sayılan Latin Amerika’da ilerici akımlar ordu tarafından bastırıldı. Türkiye’de bu misyonu Özel Harp Dairesi (Kontrgerilla) üstlendi. “68 devrimi” bir tehdit olarak görüldü. NATO içinde Sovyetler’e karşı bir “cephe” ülkesi olarak konumlandırılan Türkiye’de “solu sağa kırdırma” politikası güdüldü.
12 Eylül’e gelindiğinde 5 binden fazla genç insan hayatını kaybetmişti.
Muhtıra ve darbeler 1960-70’lerin sınıfsal uyanışını, sendikal hareketleri de tehdit olarak gördü.
12 Mart muhtırasını veren dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, ülkedeki ilerlememin ekonomin önüne geçtiğini savundu. 12 Eylül 1980’e doğru, 24 Ocak kararlarıyla “vahşi kapitalizm”e geçiş için ortam hazırdı. İşçi ücretlerini donduran, grevlere son veren, sınıf sendikacılığını ezen bu “ara rejim”i 12 Eylül darbesi bir ekonomik model olarak hayata geçirdi.
Demirel’in “müsteşarı” Özal, darbeden sonra ekonominin direksiyonuna geçti.
Parlamento feshedildi. Siyasi partiler ve sendikalar kapatıldı.
Bugün 12 Eylül davasına müdahil olanlar daha çok yakınlarını darbeye zemin hazırlayan katliamlarda kaybeden aileler. Oysa 12 Eylül’ün Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve sınıfsal dengelerine vurduğu darbe var. 1980’den sonra ülke yönetimine “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diyen bir anlayış egemen oldu. Sermaye tekelleşti. Gelir dağılımı bozuldu. Eşitsizlik arttı.
Darbeciler, siyasete yön verelim derken geleneksel merkez sağ-sol dengesini yok ettiler.
Ülkeyi “Türk İslam sentezi”ne teslim ettiler.
1960-70’leri sembolize eden iki ana akımdan, “Nazım Hikmetçi” ve “Necip Fazılcı” gençliğinden hangisinin 32 yıl sonra iktidarda olduğunu görmek bile darbecilerin 12 Mart ve 12 Eylül’de kurdukları “solsuz demokrasi”nin Türkiye için ne ifade ettiğini anlamaya yetiyor.
Evren sadece bu nedenle bile yargılanmayı hak ediyor!
Bu dava 1987 referandumuyla siyasi yasaklar kaldırıldıktan sonra açılmalıydı.
En az 20 yıl geç kalındı.
Şili’de, Arjantin’de, Yunanistan’da cuntaları sol iktidarlar mahkemeye çıkarmıştı.
CHP, AP ve MHP bunu yapamadılar.
12 Eylül davası AKP döneminde açıldı.
Bu hesaplaşma Evren’le kalmamalı; bir insanlık suçu olarak “darbe dönemi” bütünüyle yargılanmalıdır.
Kaynak: Milliyet