Başkanlık ve yarı başkanlık tartışmaları arasında 1982 Anayasası yapılırken kaldırılan “Senato”nun da gündeme getirilmek istendiği gözlenmektedir.
AKP sözcüleri Türkiye’de muhtıra ve darbeleri “parlamenter sistemin krizi” olarak sunarken Demokrat Parti’nin 1950-60 arasındaki “tek parti” egemenliğine son veren 27 Mayısçıların 1961 Anayasası ile “çift Meclis”e yönelerek iktidarları “frenlemeye” çalıştıklarını unutuyorlar.
1961 Anayasası’yla kurulan Cumhuriyet Senatosu, 1980 askeri darbesine dek açık kaldı.
12 Eylül’de parlamento feshedilince Meclis’le birlikte senato da kapatıldı.
Eski senato başkanına ait bölüm konseyin karargâhı oldu. Evren ve MGK üyeleri orada çalıştılar.
Bugün yeni anayasanın yazımında da TBMM’nin o kanadı kullanılıyor.
1980’de darbe öncesi parlamento muhabirlerinin işi hayli zordu. Meclis’in yanı sıra senatoyu da izlerlerdi.
Senatonun, yasama faaliyetlerini ağırlaştırmak dışında fazlaca bir işlevi yoktu.
Amacı parlamentodaki çoğunluk partisini dengelemek ve yasaları “ikinci kez” görüşmek olsa da genelde Meclis’teki sandalye dağılımında etkilenirdi.
ABD Kongresi’ndeki gibi yürütme yetkisini elinde bulunduran başkanı kimi zaman güç duruma düşüren, “iki partili” sistemde birkaç oyla dengeleri değiştiren bir senato, Türkiye’de hiç olmadı.
Cumhuriyet senatosu, daha çok “emekliler kulübü” gibi görüldü.
Gerçekte de kuruluş amacı 27 Mayısçıların bir kısmını “tabi senatör” adı altında ömür boyu süren dokunulmazlığa sahip kılmaktı.
Tabi senatörlerin oluşturduğu Milli Birlik Grubu askerin, geçenlerde görevi son bulan “Meclis taburu” gibiydiler.
Asker bir mesaj vereceği zaman MBK üyelerinden yararlanırdı.
1960’larda o zamana kadar “gizli” olan ABD üsleriyle ilgili antlaşmaların açığa çıkarılmasında MBK’nın etkisi olmuştur.
Senatörler “akil insanlardı.”
Çoğu seçimle gelirlerdi ancak cumhurbaşkanının “kontenjan senatörü” atama yetkisi vardı. Ancak bu yetkinin kullanılması genelde tartışmalı olmuştur.
12 Mart sonrası dönemin Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler, parlamentoya baskı yapılarak cumhurbaşkanı seçtirilmek istenmiş ve bu yolu açmak için Cumhuriyet Senatosu’na atanmıştır. Ecevit ve Demirel o zaman askerin baskısına direnmişlerdi. Bir başka senatör, emekli Amiral Fahri Korutürk CHP ve AP’nin desteğiyle cumhurbaşkanı seçilmiştir.
12 Mart’ın ünlü sıkıyönetim komutanı Faik Türün’ün İstanbul’dan aday gösterilmesi de 1971 muhtırasıyla başbakanlıktan uzaklaştırılan Demirel ve AP grubunun başka bir çelişkisiydi.
Neyse ki İstanbul, Türün’ü seçmedi!
12 Eylülcüler senatoyu kaldırdı.
Senatoyu canlandırmak isteyen AKP sanki tüzükte “üç dönem”le sınırlandırılan seçilme yasağı karşısında “kurucu” kadroya yer arıyor.
Amaç buysa, tüzüğü değiştirmek daha kestirme yol olmaz mı?!

Kaynak: Milliyet